Rizeden...
Köyde hayat sabah ezanıyla birlikte başlar. Heleki çay zamanında bu daha da erken bir saate çekilir. Her zaman evin en yaşlısı olan nineler kalkar hiç alarm kurmaksızın. Kalkar kalkmaz dışarı çıkar ve köyün o eşsiz havasını soluklar. Geceden toparladığı 'kulilerden bir tanesini alıp yemyeşil ve yüksek dağlara karşı oturur. Uykusunun açılması için midir bilinmez fakat o 5-10 dakikalık oturuşu tüm uyuşukluğunu alıp götürür. Sabah ezanı kulaklarındadır hala, bunu bildiği için yaz kış farketmez dışarda akan puğardan abdestini alıp içeri geçer. Nine olması bakımından torunlarına ve evlatlarına aşırı düşkündür. Sabah kalktıklarında üşümesinler diye kuzinayı tutuşturup, üstündeki kukmaya çay suyunu koyar ve oda ısınana kadar namazını kılar. Bu arada evdekilerden bazılarıda yavaştan uyanmıştır. Ev hanımları ninelerine yardım edip köy kahvaltısını hazırlarlar. Havaların sıcak olduğu zamanlarda her köy evinde bulunan genişçe balkonda yapılır kahvaltı. Kahvaltıdan sonra herkes köşesine çekilmez şehirdekiler gibi. O gün herkes ne iş yapılacağını bilir. Örneğin Çay zamanıysa ; eli çay makası tutan herkes çaylığa gider. Evde bir nine bırakılır bir de çaydan sonra gelenlere yemek hazırlaması için bir gelin . Nine bırakılır dedik ama karadeniz kadını boş durmaz, duramaz. Çaya gittikleri vakit ninemiz yürürken sendelemesine ve kamburlaşmasına rağmen eline orağını alır ve ahırdaki sığırları için ot biçmeye gider. Karadenizin o dik yamaçlarında adeta 18lik kızlar gibi hareket edip elindeki orağı ustalıkla kullanır. Güneş tam tepeye çıktığı zaman bir karayemiş , elma , eruk veya bir fındık ağacının gölgesine sığınır. Her tarafta su bolluğu olduğu için yakınındaki puğara gidip suyun başında güneşin geçmesini bekler. O sırada iyice derin düşüncelere dalar. 70-80 yıllık hayatını göz önüne getirir , yaptığı güzel işleri, pişmanlıklarını, torunlarını, artık gidemediği yayları düşünür,düşünür.. Güneş geçtikten sonra kalan işini tamamlar ve topladığı otları sırtlayıp ahıra getirir. Sığırları onun için can yoldaşı, kader arkadaşlarıdır. Onları sever fakat dövmekten ve azarlamaktan da çekinmez. Önlerine otlarını ve sularını koyar, onlar büyük iştahla yerken eline bir kap bir de oturması için kuli alır. Başlar ineklerini sağmaya. Taptaze inek sütü, genellikle çocukları ve torunları için katlanır bu zahmete. Çünkü bu sütle gerek peynir gerek minci yapacaktır. 'Yali' dedikleri şehir merkezlerinde üretilen peynirlerin sağlıksız olduğuna hem fikir olan köylüler bu zahmete 'yali'da yaşiyan uşaklari sağlıklı beslensinler diye katlanmaktadırlar. Süt sağma işi bittikten sonra süt kabını alıp evine çıkar. Daha çaydan gelmemiş olan diğerlerini beklemeye koyulur. Kuzinanın üstünde demlenmiş olan çayı bardağına doldurup büyük balkona geçer ve etrafını izler. Karşısında koskoca dağlar vardır. Yeşilin bir çok türünü karşısındaki dağda görür, ağaçların nasılda büyük olduğunu, 10 sene önce oraların çimenlik olduğunu hayal eder. Çimen biçtiği, daha da küçükken oyun oynadığı o yerlere özlemle bakar. Dağın üstündeki siyah bulutlara gözü takılır. İçinden 'yarun uşaklar çayluğe gitmesunler, yağmur kevi yağacak'der. Kafasını ahşaptan yapılmış evine çevirir. Ne hatıraları vardır bu evde. Gelin geldiği ilk günü hatırlar. Hiç değişmemiş evini süzer bir süre. Komşuların sesi gelir uzaktan. Komşu dediğine bakmayın kendisi o evden gelin gelmiştir çok uzun bir süre önce. Minik serçeler teleferik tellerine konmuş kendi aralarında sohbet ederlerken ninemizde çayından son yudumunu almaktadır. Yamaçta kurulan evinden karşıki dağın eteklerini ıslatan dereye bakar. Dere sesi her derde devadır onun için. Kimselere anlatmadığı dertlerini açık yüreklilikle söylediği gür sesli su akıntısıdır onun için dere. Köy insanı için dere her zaman denizden daha üstün gelmiştir. Suyunu ordan içer, banyosunu dere suyundan alır, yediği alabalıkları hep dereye borçludur. Bunun bilinciyle hareket eder. Doğayla baş başa kalmak onun için eğlencedir. Sağlığını ve uzun ömrünü temiz havaya, doğadan elde ettiği besinlere, yeşillikler içinde yaptığı işlere borçludur. Bir ara yerinden hafifçe doğrulup bahçesindeki mısırlarına doğru bakar. Daha taze olan mısırlarının olgunlaşıp olgunlaşmadığını balkonundan anlama gücüne sahiptir. Onun tek derdi gece geç vakitlerde torunlarının mısırlarını yemeye gelen domuzlardır. Allah'a rızkını koruması için dua eder. Aklındaki düşünceler bir oraya bir buraya giderken çay toplamaktandan gelenlerin sesi duyulur. Hemen gelinine yemeğin hazırlanması talimatını verir ve ailecek akşam yemeği yenir. Yemekten sonra tüm aile sohbet muhabbete dalar, eski günler konuşulur, küçük uşakların okul problemleri, hafta pazarında alınacaklar vs. hararetli bir şekilde konuşulur. Tabi bunun yanında demliklerdeki çay ardı ardına tazelenir. Akşam köyün diğer sakinleri birbirlerine misafir giderler. Ev sahibi erkekler gelen hemcinslerini alıp balkona geçerken kadınlarda büyük odada oturur sohbet ederler. Şehir ışıklarından görünmeyen parlak yıldızlar köyde adeta gece lambası etkisi yaratır. Kafayı kaldırıp baktığınızda daha önce bu manzarayı nasıl görmedim dersiniz içinizden. Dakikalar saatleri kovaladıkça yavaştan bir bir dağılır herkes. Çünkü yarında işleri vardır. Pazar günleri yada haftanın bazı günleri çalışmamazlık yapmazlar. Onlar için tek gerçek ' köyde iş bitmez' dir. Gençler kendi aralarında tulum türkü eğlencesine daldıkları zaman saatten bi haber olurlar. Geç saatte gelip yattıkları için sabah en zor onlar uyanırlar. Ninemize gelecek olursak, o yatsıdan sonra çoktan uyumuştur bile. Misafirlere ayıp olmasın diye genellikle oturduğu yerde yatar. Her gün buna benzer ama çok farklı anlar yaşanır. Bezginlik olmaz.
Gün köydeki insanlar için biterken , sıra rızkını ninemizin mısır ve fındık bahçesinde arayan ayılara ve domuzlara gelmiştir..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dumanlı Dağlardaki Hayat
Non-FictionKaradenizdeyiz.. Bu hikayeyi bir çok arkadaşıma okutunca " babannemi anlatmışsın" tepkisini aldım. Halbuki kendi babannemi gözlemlemiş kendimi onun yerine koymuştum. Gelen yorumlardan anladığım kadarıyla "Karadeniz Kadını" döneminin son demler...