Yorum yapın lutfeeeennn!!!
Yorumum...Peki ya geçmişimi nasıl bulacağım!? Elimde ki tek şey o face hesabıydı ama dün girdiğimde hesap tamamen kapatılmıştı.
Bir hacker'ın bana fazlasıyla yardımı dokunacağına eminim ve tedavimin gerçekten iyi bir şekilde gitmesi için başka bir doktor bulacağım. Ama eski doktorumda da bir şeyler olduğu kesin. Bundan dolayı diğer tedavimi ondan gizli sürdüreceğim.
Aklımda kurduğum planlar ile yatak odama girdim. Geceliğimi giyip yatağıma uzanınca uyku beni kısa süre de esir aldı.
Hafızamı kaybettiğimden beri ilk defa kapı sesi ile uyandım. Üzerimde siyah renk, saten, diz boynumda bir gecelik olduğunu pek umursamadan kapıya koştum. Evet koştum çünkü şimdiye kadar hiç kimse yanıma gelmemişti. Bir umut ailemden biri gelmiştir diye heyecanla kapıyı açtım.
Yüzümde ki kocaman gülümseme karşımda gördüğüm yüz ile hemen soldu. Halbuki ne umutlarla koşmuştum kapıya."Buyrun Karan Bey birşey mi isteyecektiniz? "
"Aslında ilk olarak sizli konuşmayı bırakabilirsin. Bak ben siz diyor muyum? " deyip göz kırptı baş belası komşum Karan.
"Tabii başka arzunuz?? " dedikten tek kaşımı havaya kaldırdım.
"Hey ama ilk dediğimi hâlâ yapmadın. Sorun değil o zamanla olur. Hadi hazırlan kahvaltıya gidelim. Aslında böyle de güzel görünüyorsun. Hadi bugün evde kahvaltı yapalım" diyerek beni içeriye itti ve eve girdi.
"Dora mutfak nerede? Hem merak etme ben hazırlarım sen bayağı beceriksize benziyorsun. "
Ahh Allah'ım! Bir de kadınlar çok konuşur derler. Bu adam niye susmuyor???
Ben ise olayın şokunda sessiz bir şekilde Karan'ın arkasından ilerliyorum. Birşey demem lazım!!!
Derin derin nefes alıp verdim. Alıp verdim. Evet. Sakinim ben. Sakinim ben.
"Karan Bey, evimden çıkar misiniz lütfen? Sizinle kahvaltı falan yapmayacağım."
Karan derin bir nefes çekti ve çatılmış kaşlarıyla bana döndü. Yüzümü iyice inceledi sanki her santimini ezberlemek ister gibi, çok karmaşık birşey var da çözmek ister gibi. Mavi gözlerini usulca kapattı ve kapatmasına zıt olarak hızlı bir şekilde açtı ve daha yoğun mavilerle gözlerime baktı.
Bu sefer o maviler de bambaşka birşey vardı.Umut...
Kocaman bir gülümseme yine yüzündeki yerini aldı.
"Sende ne var, neden böyle dibindeyim? Inan ki bende bilmiyorum ama içimden bir ses yanında olmam gerektiğini söylüyor ve ben içimdeki sesi daima dinlerim." Diye düşüncelerini en saf hali ile dile getiriyor.
Uzun süre sonunda tebessüm ziyaret ediyor beni. Suratimda baş yerini alıyor. Ama hemen terk ediyor yine. Yasak birşeymiş gibi...Kalbim ise ona bile teşekkür eder şekilde hızlandırıyor biraz kendini, o da hasret gülümser bir yüze...
Tabi düşük çene Karan fazla sessiz kalamadığını ispat etmek istercesine yine başlıyor konuşmaya
"Ya seni yemiycem vallahi! Çok acıktım. Hadi kahvaltı yapalım! Sonra devam edersin beni kovma merasimine, olmaz mı? "
İki ay. Neredeyse iki aydır doktordan başka kimse ile düzgün bir diyalog kuramadığım gerçeği gün gibi ortada. Hayatıma, kimsesiz hayatıma bir kişinin daha girmesinden ne olur ki? Değil mi?
Yasak gülümseme yine yüzüme konuyor. Maviler daha fazla gülüyor şimdi, daha da parlıyor.
"Tamam. Peki, ama siz kahvaltıyı hazırlayacaksınız bende üzerimi giyineceğim. Kabul mu Karan Bey? " diyerek tek kaşımı kaldırıp Karan'a bakıyorum. Masum gülümseme yerini şeytani bir gulmeseye bırakınca Karan konuşmaya başlıyor.
" 'siz'li konuşmayıda bırakırsan kabul ederim."
Eh bende pek sevmiyorum resmi konuşmayı. En azından şu an sevmiyorum eskiden... onu bende bilmiyorum.
"Çayı pek sevmem ama eğer çay yapacaksan koyu olsun ve mutfağımı sağlam bulmak istiyorum." diyip gülümsedim ve odama çıktım.
Dolabımdan mavi günlük bir elbise çıkardım ve beyaz sporları da yanına attım. Aslında bedenim saatlerce suyun altında kalmak için yalvarıyor olsada bunu daha sonra yapmam gerektiğini bilmek hiçte güzel değil.
Elbisenin fermuarını da kapattıktan sonra saçlarımı arkadan ördüm.
Merdivenleri inerken mutfaktan gelen sesler beni mest etmeye başladı. Bu şarkı güzeldi hemde çok fazla ama ses... Ses ise bir mucize gibiydi... bir ilah söylüyordu bu şarkıyı sanki. Arada bir durup yaptığı işe geri dönüyordu. Mutfağa yetişince içeri girip susmasına sebep olmamak için kapı pervazına yasladim sırtımı ve Karan'ın muhteşem sesini dinlemeye devam ettim.
Eline aldığı salata tabağı ile masaya gitmek için dönünce beni gördü ve durdu. Müthiş gülümsemesi ile üzerimi baştan aşağıya inceledi ve baş parmağı ile "ok" işareti yapıp göz kırptı.
"Hey! Sesimin çok etkileyici olduğunu biliyorum ama artık kahvaltıya gelebilir misin? Ayrıca şekeri unutmuşum onu da getir."
Hah! Şuna bak ya! Bay egoist!!!
Mutfağa girerken aynı anda ona cevap da verdim.
"Evet haklısın sesin güzel ama bu yeni ergen havaları, kendini beğenmişlikler falan. Olmadı ya."
Şekeri masaya bırakıp Karan'ın karşısındaki sandalyeyi çekip oturdum.
"Yani daha olgun davranışlar bekliyordum açıkçası." dedikten sonra çatalıma batırdığım zeytini ağzıma attım. Karan ise kaşlarını hafif çattı ve ağzındaki lokmayı yuttuğu gibi ağzını açtı.
"Aslında şu an sana cevap vermem lazım ama bunu daha sonraya bırakıyorum. Şimdi bana hikayeni anlatmalısın esrarengiz güzel. Senin hikayen nedir?" dedi ve yoğun mavi gözler boğmak için bana döndü. Biliyordum en baştan onun gözleri derin dipsiz denizdi ve o derin denizler benim bile bilmediğim şeyleri benden istiyordu.
Hiçbir cevap vermeden kahvaltıya devam ediyordum. Tek kaçış yolum. Elimi bardağıma uzattim ve çayımdan bir yudum aldım ama geri püskürtmemek icin kendimi zor tuttum.
Kaşlarımı çatıp Karan'a baktım. Pislik gülmemek için kendini zor tutuyor ya!
"Bu, bu çay koyu değil zehir olmuş ya. Ne yaptın sen!? Suya dem atacağına deme mi su attın!??" diye azarlayinca küçük çocuklar gibi dudağını büzdü ve gözlerini hızlı hızlı kırpmaya başladı.
"Ama ya sen dedin koyu olsun. Ben de tavşan kanı çay yaptım işte sana. Vallahi sende hicbirsey beğenmiyorsun. " deyince gülümsedim.
İki gündür yakamı bırakmayan bu adam beni ne kadar da çok güldürüyordu böyle. Ama iyi birşey değildi ki bu.
Unutuyordum.
Geçmişimi unuttuğum gibi onu aramayıda unutuyordum.Karan'a baktığım da ışıldayan gözler ile dudaklarıma bakıyordu.
Hayran bir cümle döküldü dudaklarından " ne kadar da güzel gülüyorsun halbuki... "
Hemen gülümsemeyi kestim. Duymuştum halbuki cümlesini.
Neydi peki asıl gözlerinde olan? Hayranlık mı, acıma mı?Hemen ifadesiz bir yüz aldım. "Birşey mi dedin? " kafasını salladı.
" Yok, hayır birşey demedim. Istersen sana kendi çayımı verebilirim." derken çayını önüme uzattı.Yine gülümsemek geliyordu içimden ve hep öyle kalmak.
Kafamı dağıtmak için soru sordum hemen ona. Aslında biraz merakda var yani.
"Karan kendini anlatsana biraz. Ailenden falan, tabi sorun olmayacaksa? " deyince güldü hemen. Zaten hep gülüyordu.
"Hey bu soruyu ilk ben sormuştum. Neyse sonra sende anlatırsın. Ne bilmek istersin esrarengiz güzel? "
"Bilmem anlat işte birşeyler"
"Peki başlıyorum. Ben Karan Ateş Sancaktar.
