1

40 1 0
                                    


1

Televizyonun karşısında haber seyreden Mert, elindeki kumandayla kanal değiştirdi, değiştirdi ve değiştirdi. Kanallarda hep reklam vardı. Bir kez daha kanal değiştirdi ve son dakika haberleriyle karşılaştı. Haberde şöyle diyordu: NASA üç kişiyi uzaya gönderecek ve daha önce hiç keşfedilmemiş gezegenlere indirecek. Bu üç kişiden biri siz olabilirsiniz. Birazdan vereceğim numarayı arayan ilk on kişi buraya ışınlanacak ve bazı testlere sokulacak. Testleri en iyi tamamlayan üç kişi uzaya gönderilecek. Numarayı söylüyorum. Mert ışık hızıyla kalem, kâğıt alıp koltuğun en rahat kısmına oturdu ve soluk almadan dinlemeye devam etti."(0)332 723 82 56"Mert yazmayı bitirdikten sonra kafasını doğrulttu. Sırıttı, sadece sırıttı. Birkaç saniye sonra koltuktan fırladı, bağırarak "bu benim hayallerimin ötesi!"dedi. Zıpladı, zıpladı ve zıpladı. Çok mutluydu. Hemen aramalıydı. Bu fırsatların fırsatını kaçıramazdı. Koltuğa zıpladı. Telefonunu arıyordu. Bulamadı. Mert telefonunu bulamıyor ve çıldırıyordu. Etrafı gözledi, o da ne? Telefonu oradaydı. Işık hızıyla yanına gitti ve eline aldı. Kalbi küt küt atıyor nefesi kesiliyordu. Parmaklarından kayıp gitmeye çalışan telefonuna sinir oldu. Heyecandan tuş kilidini açamıyordu. Kendi kendine "sakin, Mert, sakin ol" sakin olmayı denedi. Önce yutkundu, sonra tuş kilidini açtı. Not aldığı kâğıda bakarak telefonuna numaraları tuşladı son iki numarayı tuşladıktan sonra çıldırdı. "inanmıyorum şimdi ben uzaya mı gideceğim? Nasıl ışınlanacağım? Testleri geçebilecek miyim? Acaba on kişi ışınlandı mı? Gitmeli miyim? İzinsiz mi gideyim? Yok, yok gitmemeliyim. Bu kaçırılmaz fırsat, ya on kişi çoktan dolduysa. Evet, kesinlikle gitmemeliyim. Yok ya neden git miyim? Gidemem ki zaten, gidicem, gitmiycem, gidicem. Aaaaaah yeter kalbimi dinleyeceğim. Ne diyorsun kalbim "küt, küt, küt, küt!"bir şey anlamadım ama neyse,

Gideceğim" telefonu elinde birkaç saniye pozunu değiştirmeden durdu. O sırada kapı zili çaldı. Korktu, irkildi. Telefonu elinden fırlayıverdi. Mert, Taklalar atarak kapıya yöneldi. Kapı kolunu tuttu ve "kim o" dedi. Gelen annesiydi. Birkaç saat önce çarşıya gitmişti. Kapı kolunu aşağı indirdi, kapı açıldı ve annesi içeri girdi. "ne oluyor sesin ta 1. Kattan geliyor." "yo. Yok bir şey ne olması gerekiyordu ki? Yanlış duymuş olmalısın. Ben iyiyim sende iyisin hadi kapatalım bu konuyu hiihihi" "yanlış duymuş olmalıyım. Neyse ben odama çıkıyorum. Ödevlerini yapmayı unutma""unutmam" Kapıyı ittirdi. Kapı neye uğradığını şaşırdı. Güm diye şiddetli bir ses çıkarttı. Kendini tokatlayan Mert hala inanamıyordu. Dans ederek salona girdi. Dans ederek telefonunu eline aldı ve "ara" tuşuna parmağını tuttu ama basmadı. Annesinden habersiz giderse annesi onu yaşatmazdı. Haber verse de annesi izin vermezdi. Biraz düşündü, somurttu "bu hayallerim bile olsa yapamam" dedi. "mümkün değil hem 10 kişi çoktan gitmiştir" ümidini kesti. O kadar heyecan boşunaydı. Uzayda açlıktan ölebilir veya uzayda kaybolabilirdi.

Derin bir of çektikten sonra elindeki telefonu koltuğa fırlattı. Ardından koltuğun en rahat kısmına oturdu. Her şeyi tekrar gözden geçirdi. Her şey çok çabuk gelişmişti. Elleri saçında kalbur oturarak bir süre bekledi. Ellerini saçından çekti koltuktan kalktı ve somurtarak başı ilerde yürüdü. Elini yüzünü iyice yıkadı. Şimdi kendini daha rahatlamış hissediyordu. Kafasında bir sürü soru işareti vardı. Doğruldu. Yüzünü ve elini havluya iyice sildikten sonra odasına gitti. Bilgisayar masasının çekmecesinden çalışma kitabını aldı ve yere attı. Çantasından kalemliğini çıkarttı ve yere attı. Ne yapsa olmuyor. Uzay meselesini kendine unutturamıyordu. İlerledi. İki seksen yatağına uzandı. En iyisi annesi gibi şekerleme yapmaktı. Gözlerini kapattı. O yana döndü bu yana döndü bir türlü uyuyamadı. "dışarı çıkıp temiz hava alsam çok iyi olacak" dedi. Üstünü başını değiştirdi hırkasını giydi ve artık çıkmaya hazırdı. Odasından çıktı, kapıyı açtı ve ayakkabılarını giydi bağcıklarını bağladı ve 3 kat merdiven indi. Dış kapıyı açtı ve işte. Kuşlar cıvıldıyor kediler dövüşüyor çiçekler ise güneşe gülümsüyordu. Mert oksijeni boş ciğerlerine doldurdu ve "oh" demesiyle az kalsın dağları yerinden oynatıyordu. Soluna baktı, sağına baktı ve birbiriyle konuşan arkadaşlarını gördü. Yanlarına gitti. "merhaba" "ooo Mert gelmiş hoş gelmiş" "ne konuşuyorsunuz?" "uzaya gönderilmesi için 3 kişi aranıyormuş." "sizde mi biliyorsunuz?" "evet, hatta gitmeyi bile düşünüyoruz" "ben bilemiyorum tehlikeli olabilir." "aya ayak basmayı hep düşlemişimdir" "bende düşlüyorum ama nasıl habersiz giderim bilmiyorum annem hayatta izin vermez" Cihan biraz düşündü "o zaman hepimiz annelerimize soralım izin verirlerse üçümüz gideriz; izin vermese izinsiz gideriz" "ben izinsiz gidemem" "ama ben bu fırsatı kaçıramam" "bende kaçıramam. O halde annelerimize bir soralım" "anlaştık."Mert topluluktan ayrıldı. Bir an önce gitmek ve testleri tamamlamak istiyordu. Heyecanını üzerinden atamıyordu. Kapıyı atlattı, birer birer merdivenleri koşarak geçti ve zile bastı. Biraz bekledi. Kapıyı annesi açtı. Mert ayakkabılarını çıkarır çıkarmaz içeri girdi.

"sana söylemem gereken bir şey var" kalbi yerinden çıkacak gibi olmuştu. "ne söyleyeceksin?"ortalık sessizleşti. Söylemelimiydi bilmiyordu. Nasıl olsa annesi izin vermeyecekti. " evet, seni dinliyorum." "şey. Ben... Ben. Uzaya gönderilmesi için 3 kişi aranıyormuş bende gitmek istiyorum. Gidebilir miyim?" "HAYIR" Mert duraksadı. Hiç şaşırmamıştı. Annesinin hayır diyeceğini biliyordu. Ümitsizdi. "ama ama bu benim hayalim. Hayallerimin ötesi." "hayır dedim itiraz etmeye çalışma hayır demek hayır demektir." Mert olduğu yerde kaldı. Annesi gözünü Mert'ten aldı. Kendinden emin bir şekilde gitti. Mert hala olduğu yerdeydi. Sessizde. "biliyordum." "böyle olacağını biliyordum." " Belki gitmek yanlış bir seçimdir." Yüzü asık başı aşağıda odasına gitti. Çantası ortada kitapları kenarda duruyordu. Dağınık odasında biraz bulmaca çözmek istedi. Bulmaca çözmek onu rahatlatıyor, kendini daha iyi hissettiriyordu. Bulmaca kitabını eline aldı. En sevdiği bulmaca labirent olanlarıydı. Kitabı açtı ve içinden labirent olanı seçti. Kalemi eline aldığı gibi çözmeye başladı. Hop çıkmaz sokak. Düzeltti. Bu oka dar kolay değildi. Karmakarışıktı. Ama Mert bulmaca ustası olduğu için labirentler ona kolay geliyordu. Bu inanılmaz! 1 dakikadan kısa sürede labirenti aşmayı başarmıştı. Aklı uzay meselesindeydi ve bunu beyninden silemiyordu. Belki arkadaşlarının annesi izin vermiş, arkadaşları çoktan testlere girmiştir. "böyle olmayacak."kalktı ve cebine elini daldırdığında telefonu eline geldi. Çıkarttı. Tuş kilidini açtı, numarayı tuşladı ve bıraktı. Telefonunu yatağına fırlattı. "şimdi beynim patlayacak." Düşünmekten yoruldu. İkide bir sağa sola gidip duruyordu. Aniden durdu. Hızla kitaplarını çantasına koydu, çantasını köşeye fırlattı, yastığını aldı. Aklına bir fikir geldi. Yorganını itti, yastığını yatağına yanlamasına koydu, gardıroptaki bazı kıyafetlerini aldı ve yatağına yerleştirdi. Sanki yatakta biri yatıyormuşçasına görüntü verdi. Bu annesini azda olsa oyalardı. Birde kendi sesine benzeyen cevaplayıcı bir mekanizması vardı. O mekanizmayı da yatağa yerleştirdiğinde tamamdır. Artık sürekli yatan Mert oluştu. Kafasını çevirdi. Telefonunu aldı. Yazdığı rakamlar gitmemişti. Deli gibi nefes alıp veriyordu. Başparmağını ara tuşunda buldu. Sakinleşti. Gözkapaklarını yavaşça kapattı. "işte başlıyoruz."tuşa basmadan önce olayları hatırladı ve sırasına koydu. Haberde NASA'nın uzaya göndermesi için 3 kişinin seçileceğini öğrendi, delirdi, annesi geldi, dışarı çıkıp arkadaşlarıyla konuştu, annesine haber verdi. Sonrasını hatırlamak istemiyordu. Gözlerini açmadı. Elleri titriyordu. Ve kendini bıraktı. "ara" tuşuna bastığında artık çok geçti.


UZAYDA MACERAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin