Bölüm 1

98 3 4
                                    




Dönüp arkama baktığımda acıların demine vurduğum günleri sineye çektim. Ağzımın içinde yuvarladığım kelimelerin muhasebesini yaparken, diğer bir yandan paketimde kalan son sigaramı yaktım. Cebimde beş kuruş para yoktu. Ne yapacağımdan habersiz, sırtımı bankın çıkıntılı tarafına yasladım. Biraz düşündüm, yarım kalmış bir aklın bana sunduğu hangi fikir doğrultabilirdi ki beni şüpheliydi. Neyse ki sigaramda bitmek üzereydi, içime her çektiğimde beni biraz daha sersem edişi, daha önce alamadığım duyguları yaşatıyordu bana. Otuz yaşını devirmiştim artık.

Oturduğum bankı, yere attığım izmariti geride bırakmak üzere kalktım oradan. Bana kitapları sevdiren, hayatın güzelliklerinden nasiplenmeyi öğretebilen Eşref abinin yolunu izledim. Yürüdüm, içimdeki burukluğu bir o kadarda umudu hiç yitirmeden yürüdüm. Cadde boyu dükkan raflarına, insan suretlerine, ağaçların intizamına kısacası döngünün her haline şahit olarak yolculuğumu ilerlettim. Sonunda gelmiştim. Bizim Eşref abinin kitap satan ufak bir dükkanı var sezen mahallesinin başında.

-Hoş geldin Süreyya

-Hoş bulduk abicim, iki gündür gelemiyorum neler yapıyorsun?

-Ne yapalım kızım, gözümüz yaşlı oturduk memleketin halini izliyoruz.

-Öyle ya, bakalım sonumuz ne olacak...

-Yahu bu arada sana kitap bıraktı adamın bir tanesi

Şaşırdım, aklımdan türlüce düşünürken merakla;

-Ver bakalım, neyin nesiymiş öğrenelim.

Eşref ağabey çekmecelerini karıştırdı durdu, o kadar dağınıktı ki bir an bulamayacağından şüphelendim.

Eski yaprakları olan bir kitap çıkardı, sakallarının arasından o hep güzel gülen yüzünün halini aldıktan sonra;

-Al işte buldum, buralarının toparlanması lazım yavrum elini sür buralara sana zahmet

Cevap vermeye kalkışmadan hemen kitabı elinden çekip aldım, Nazım Hikmet'in Piraye'ye mektuplar kitabı... Bu kitabı çok aramıştım, basımı durdurulduğu için bulunması zor bir kitaptı, şaşkınlık içerisinde, istemsiz bir heyecanla kitabın ilk sayfasını açtım. Sağ üst köşede ufak bir not: Herkese selam, sana hasret...

Bu Nazımın sözüydü fakat bunu bana vermek isteyen kimdi, Eşref abiye;

-Ağabey bunu kim getirdi sana, tarif eder misin?

-Kızım inan hatırlamıyorum, bunu Süreyya'ya verin lütfen dedi bir anda kayboldu zaten, ama yaşı epeyce vardı bir onu hatırlıyorum.

Belirsizlikler içerisinde o adamı her gün bir daha gelir umuduyla bekledim. Umut, ne büyük nimetti. Belki dedim kendi kendime belkide babam çıkıp gelmiştir, beni bulmuştur. Benim yıllarımı çürüttüğüm, ömrümü onları aramakla bitireceğim annem ve babam... İnandım, sabırla bekledim. Yapacak başka neyim kalmıştı ki...

Son bir dalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin