Bölüm 3

60 1 0
                                    

Ne beklediğim manzara, ne de aradığım cevaptı bu. Adamın verdiği cevap, beni sersem edicek kıvama getirmişti.
   Sustum...
Susmak neye işaretti? Yüreğimin paramparça olduğuna mı?
  Sustum, daha bir sustum. Biliyorum vakit susmak vakti değildi, kendime gelmeye çalıştım.
-'' Lütfen bana, bunun bir tür şaka olduğunu söyleyin''
Dedim. Kırıntılarıyla son parçalarını topladığım, umutla...
-''Buraya İstanbul'dan geliyorum. Yaklaşık iki haftadır seni arıyorum, bu şehrin sokaklarında. Seni bulduğum için oldukça mesudum. Sana herşeyi anlatacağım, bana inan. Seni bu hayatı, yaşamaya mecbur kılan benim. Bana kızabilirsin, bana öfkelen, küfret hakkındır. Uykumu bölen gecelerden, kaçtımda geldim kapına. Seni o yetimhane kapısına bırak benim Süreyya...
  Gözlerimi irice açıp, Belime kadar uzanan saçları, geriye savurdum. İçimden; 'ne saçmalıyor bu adam',  dedim. Hayrete düştüm. Küfür bile azdı ya bu adama...
-'' Söylediklerinizden, hiçbir anlam çıkaramıyorum. Size inanmamı mı bekliyorsunuz? Ben buna yalnızca gülerim. Kendi kafanızdan hikayeler uydurup, bana satmayın rica ederim. Müsade edin lütfen daha fazla tahammül edemiyeceğim. Hoşçakalın...

Kabanımı, elime atmaya yeltendiğim an, adam hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Ağzından yarım yamalak cümleler duyuyordum. 'Beni affet.' diyordu sanki. Vicdanımın başladığı noktada dinlemeye karar verdim.
- ''Ağlamayı kesin lütfen. İnsanlar bize bakıyor. Size yalnızca son bir şans ve sadece bir saat veriyorum.''
Gözlerinden öyle çok yaş dökülüyordu ki, konuşmaya hali yetmeyecek gibiydi. İlk defa karşımda birisinin bu derece ağladığına şahit oluyorum. Garsondan defalarca peçete istedi. Kendini toparladığı an, boğuklaşan sesiyle;
-''O kadar güzeldi ki, tüm erkekler onun için yarışıdır. Güzelliğiyle dillerde dolaşan, lisenin en alımlı kızı, Sare... Benim gibi çirkin, ahmak, içine kapanık bir gence nasıl olurda bakardı? Mümkünatı yoktu. Ben onu hep, hayallerimde yaşatırdım. Sınıfımızın, camından hep onu seyreder, şiirler yazardım. Ama bir gün çok sıkılmıştım bu durumdan. Açılmaya, ona olan hislerimi söylemeye karar vermiştim. Ona yazdığım en güzel şiirlerden bir tanesini alıp, okulun kapısında, buz gibi bir hava vardı hiç unutmam, beklemeye başladım. O gün, okula gelmemişti. Bende bunu fırsat bilip, Sare'nin okul dolabının içine, ufacık bir not kağıdına 'Pazar günü, saat ikide Gülhanede seni bekliyor olacağım' yazılı bir not bıraktım. 
Notu bulmuş olacaktı ki, pazar günü tüm ihtişamıyla birlikte Gülhanenin kapısından içeri girdi. Güneş'in altında parlıyor, bal rengi gözleri. Buluştuğumuz günü unutmama ne mümkün... Küt saçlarıyla, boynuna doladığı kahverengi kaşkolu, kalın tüylü bir kazak ve maviye dönük ispanyol paça bir pantolon. Kıpkırmızı dudaklar, minicik burun, upuzun kirpikler... Salına salına geliyordu bana doğru.
Onu göreceğim için öylesine heyecanlıydım ki, olduğum yerde, kendi etrafımda sayısızca kez döndüm durdum.
Beni görünce, çok şaşırmıştı. Çünkü yazdığım notta, isim belirtmemiştim. Korkmuştum, olurda gelmez diye...
Dilimdeki tutukluk, heyecanıda harman edince kendine, sesimdeki titreklik
-''Merhaba, Sare'' dememe tetikledi beni aniden.
-''Dolabımdaki notu sen mi bıraktın?''
-''Evet, o gün okulda seni bekledim, gelmemiştin. Bende daha sonra cesaret edemedim. Böyle birşey yapmak geldi aklıma. Ama sen galiba bana kızdın, özür dilerim.''
Sare bana çok öfkeli bakmıştı. Aslında başka birini bekliyormuşta beni görünce hayal kırıklığına uğraşım gibiydi. Haklıydı ya tabi, ben gibi birisi ne hakla Sareyle buluşacaktı. Ama daha sonra tuhaf birşey oldu. Gülmeye başladı aniden.
-''Mehmet,, ben ne diyeceğimi bilemiyorum. Sen benden önce davrandın. Zaten bende seninle görüşmek isteyecektim. Duyduğum kadarıyla çok iyi şiirler yazıyormuşsun. Benimde bununla alakalı dönem ödevim var. Senden yardım isteyecektim.'' dedi.
Ya benim gönül kırıklığımı, üzüldüğümü farkedip beni neşelendirmek istedi. Ya da gerçekten söylediği doğruydu. Ne yalan söyleyeyim o an çok mutlu olmuştum. Artık ona daha yakındım.
-''Sare, istersen şu ilerde çok güzel çay yapan bir yer var, benim yanımda bir kaç şiir var  hem onlara bakarız hemde biraz sohbet ederiz. Ne dersin?''
-''Çok iyi olur, gidelim.''
Bir yanımda Sare, diğer yanımda yapraklarını savuran ağaçlar ve biz Gülhanede yürüyor, ona yazdığım şiirleri okumaya gidiyoruz. Hayatımın en çılgın ve en güzel günüydü. Delilikti benim bu yaptığım. Aşık olduğum kadınla buluşmuştum ben. Herkesin içinde deliler gibi bağırmak istiyordum. Kendi kendime gülüyordum, kapatamıyordum ağzımı. Devamlı şekilde sırıtıyordum. Sare, farketmiş olmalı,
-''Neden sürekli gülüyorsun?''
dedi
-''İçime isimsiz bir sevinç doluyor'' dedim...
Yüzündeki güzelliği saklayamıyordu bu kadın, bana tebessüm etti, bana tebessüm etmişti.
Birlikte mekandan içeri girdik. Manzarayı daha geniş gören bir tarafa oturmak istemişti. Oysa benim gözlerim onu görse yeterdi. Daha güzel manzara var mıydı? Benim dünyamda onun yüzünden ala manzara yoktu ki...
Çaylarımızı bekledik. Dolu dolu ona bakarken, bana dönem ödevinden bahsetmişti. Arada bana birşeyler soruyordu, sonradan idrak ettiğim için geç cevaplar veriyordum. İşin de güzel yanı o gün çayına iki şeker attığınıda öğrendim. Güzeller güzeli Sarem, çayını iki şekerli içerdi.
-''Mehmet, benimle neden görüşmek istedin?''
Kalakaldım, gözlerimi kaçırdım, sol bacağım olduğu yerde titremeye başlamıştı. Cevap vermemek için kaçış yolları aramıştım ama bulamadım.
-'' Bunları sonra konuşuruz. Ödevini tamamlayalım önce.'' diyebilmiştim sadece. Aslında söylemek istediğim onca şey varken içimde. Ah bu çekimser, korkak hallerim. Sare'yi sevmek başıma gelmiş en acı ve en güzel şeydi.
-''Sen nasıl istersen, o zaman yanında olan şiirlerden çıkart bakalım. Söylenildiği kadar güzel mi, öğrenelim.''
O konuştukça içim sıcacık oluyordu. Güldüğü zaman güneş tekrardan doğuyordu sanki. Hiç bekletmeden çantamın arka gözünden çıkartmıştım bir tanesini. Gözlerini gözlerime alıp,  başladım okumaya,
-''Sen, gizlediğim sevdasın güzelim,
   Hani olur ya kuşlar uçar,
   Sen kuşların uçtuğu yerdesin.
   Bazenleri seni sayıklıyorum, sahillerde.
   Ağlayan bebeklerin iniltisi gibi
   Kaynıyor, olduğu yerde.
   Sen benim en güzel yanımsın.
   Sen sevdanın, dalgalarısın güzelim.
   Ellerini bana ver,
   Sahici bir sevdayım ben.
   Seni sevmek, seni yaşamak,
   Serseriler gibi,
   Seni seviyorum,
   Güzelim... ''
Benim ince belli, uzun boylu sevdiğim kadın karşımda ağlar vaziyette bana bakmıştı...
-''Belli ki sevdiğin kız çok şanslı Mehmet, kim bu şanslı arkadaş?'' Dedi, iki damla yaşını silerek.
Güldüm, en içten gülüşümdü bu benim.
-''Sahiden şanslı olduğunu mu düşünüyorsun?''
-''Sen çok iyi ve koca yürekli bir insansın, bence senin gibi bir insanın sevgisini gördüğü için, çok şanslı, haydi kim olduğunu söyle lütfen.''
-''Şiir yazmak için birini sevmek şart mıdır?''
-''Hayır, ama sen çok duygulu okudun hatta bak beni bile duygulandırdın.''
-''Evet, çok sevdiğim birisi var. Birgün sana anlatırım, ama şimdi gidelim mi geç oluyor.''
Hiç itiraz etmemişti. Kalkıp gitmiştik o gün. Ben Sare'yi evine kadar bırakmıştım. Evinin kapısını açıp içeri girmeden önce bana dönüp son kez bakmıştı. Ben iki elim cebimde, ona başımı salladım, oda bana tebessümünü çok görmemişti. O gün yaşanıp geçmişti. Ben bir kere daha çok sevmiştim Sare'yi. İnanmıştım, birşeyler başlayacaktı, emindim. Çünkü bana çok güzel bakmıştı, muhakkak bir sebebi olmalıydı. Ki yanılmamıştım. O günden sonra biz annenle sevgili olduk. Dönem ödevi, bizi birbirimize dahada yakınlaştırmıştı. Lisenin son iki yılını birlikte geçirmiştik. Ben onun bir üst sınıfıydım, hatta kendimi bilerek sınıfta bıraktırmıştım, onu okulda yalnız bırakmamak için. Son sınıfıda aynı sınıfta geçirmiştik. Tüm okul Sareyle olan aşkımızı konuşup dururdu. Belki inanamazsın ama biz mezun olduktan sonra bizden sonra gelenler bile, bizi konuşmuş, hiç usanmadan. Devamlı kitaplaşırdık, dünya güzelimle. Sana bıraktığım kitapta, Sare'nin bana verdiği ilk kitap. Nazım Hikmet'i çok severdi, sevilmeyecek adam değildi ki. Sare'den sonra bende artık bir Nazım sever olmuştum. Üniversiteyi şehir dışında, Bursa'da okudu. Ben ise Sakarya'da. Onunla üniversiteyi birlikte okumayı çok istemiştim ama olmamıştı. Birbirimiz çok göremiyorduk, artık kavga etmeye başlamıştık. Bu kavgalarımız, Sare'nin benden ayrılmasına sebep olmuştu. O benden ayrıldıktan sonra, kendimi toparlamam hayli bir zaman aldı. Onunla tekrardan bir araya gelmek istedim, herşeyi yaptım. Beni istemiyordu artık. Bunun bir sebebi olmalıydı. Bir süre sonra okuduğu şehre gitmeye karar verdim. Yanıma hiç eşya almadan, öylece olduğum gibi otobüse bindim. Kaldığı bir öğrenci evi vardı ilk önce oraya uğramıştım. Yaklaşık üç saat, hiç sıkılmadan bekledim. Sonra beyaz renkli bir arabadan indi, Sare. Onu görür görmez, koşmaya başladım. Ama bir anda beni durduran birşey olmuştu. Arabayı kullanan, çok yakışıklı bir genç vardı. Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Ne yaptığımı bilmeden, Sare'yi kendime çekip, hırpalarcasına,
-''Senin böyle adamların arabasında ne işin var?'' Deyip bağırmıştım.
Çok korkmuştu, beni gördüğü için şaşkın ve tedirgindi.
-''Kolumu bırak hemen, ayrıldık biz. Bitti herşey. Ne işin var senin burda. İstemiyorum artık seni, neden zorluyorsun?'' dedi.
Çocuk gibi geçip karşısına, ağlamıştım. Benden kurtulmaya çalışıp, arkasına bile bakmadan, kaçarcasına koşarak binaya girmişti o gün...

Son bir dalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin