Bölüm 4

36 1 0
                                    




           

Bir an, adamın gözlerindeki sahiciliğe kaptırdım kendimi. Bahsi geçen kadının annem olması, beni amansız duyguların içine sürükledi. Doğru söylüyordu, ıannemin adı Sareydi... Yetimhane müdiremizin ağzından zor bela alabildiğim bilgiler, annem ve babamın adından ibaretti. Beni bıraktıklarında, boynumda ufak bir künye varmış. O künyeyi, Eşref ağabeyimle gittiğim gün alabilmiştim. Minicik halkalar içinde, Sare ve Cihangir yazıyordu. Onların bana bıraktığı tek hatıra bu sanırdım. Oysa şimdi karşımda, yılların bana getirdiği bir adam duruyor. Ne garip, hayat bazen ne zor... Bu adamda aradığım her şeyi bulabilirdim. Restoranın kapanmasına yarım saat vardı, hayır bu bize yetmezdi.

-''Sohbetimize, Eşref ağabeyimin dükkanında devam etmek istiyorum. Saatler bizim olsun. Sabaha kadar vaktimiz var öyle değil mi? Kalkın lütfen''

-''Çok teşekkür ederim, hemen gidebiliriz''

Cömert şekilde hesabı ödedi. Apar topar şekilde çıktık. Dükkana ilerlerken hiç konuşmadık. Hemen geldiğimizde, dükkanın kilitlerini çözdüm ve girdik. Tabureleri, yere yakın olan masanın etrafına çektim. Hiç uzatmadan başladım bir yerlerden.

-''Şimdi söyleyin, benim annem nerede? Beni neden yetimhaneye bırakmak istediniz? Ve en önemlisi beni nasıl buldunuz? Benim babam kimdir?''

Bir soruya daha kalkışacaktım ki, hemen susturdu beni.

-''Annen... Annenin vefat haberini bir ay önce aldım. Bizim, lisede birçok ortak arkadaşımız vardı, onlar haber verdiler sağ olsunlar. İstanbul Zincirlikuyu Mezarlığına defnetmişler. Yanına gittim. Çok ölü vardı, onu aradım durdum. Sare'yi ben nerde görsem tanırdım, ama o gün bir başkaydı. Mezar taşlarını okudum, gözüm ilişemedi bir türlü onunkine. Uğraşlarım sonucu buldum. Zaten ben onun mezar taşını görünce, düğüm düğüm oldu boğazım. Onu ilk gördüğüm gün geldi aklıma. Gencecik haliyle bana gülüşü... Bir gökyüzüne baktım, bir onun toprağına. Ona okuduğum ilk şiiri heceledim dilimde. Deli sevdam Sare, beni nasıl darmaduman etmişti yine. Kozalak ağacı etseler de dikseler başucuna beni, diyebildim toprağını avuç içlerimde kavrayıp. Ben onu çok sevmiştim, Süreyya. Bak hala adını sayıklarken, yüreğimde kuşlar uçar.

Onun ölüm haberini aldıktan sonra, seni bulmayı kafaya koymuştum bir kere. Karşına geçip tüm gerçekleri anlatıp, bu vicdan azabından kurtulmak istiyordum. Babana gelecek olursak, şerefsizin tekiydi.''

Annem ölmüş müydü* Benim annem, yalnızca bir saat önce dirilip bir saat sonra ölmüştü benim için. Mutluluğunu yaşamadan, acı haberi gelmişti. Alışkındık, garipsemedik...

-''Annem neden öldü?'' Önemli bir noktaya değinmiştim...

-''İntihar...''

İnandım, öyle olacaktı ya tabi. Sıradan bir hayat, sıradan bir ölüm ne haddimize.

-''Hayatımın içine s* devam edebilirsiniz. Mesela bu boktan hayata beni neden sürüklediğinizi hala anlatmadınız.''

Hıçkırarak ağlamayı yineledi.

-''Ben istemiyordum, bilmiyordum, yalvarırım affet. Annenin, o gün arabadan indiği kişi babandır. Ben onun acısıyla kavrulurken, o yeni sevilisiyle gününü gün ediyordu. İlişkileri çok sürmeden hamile kalmıştı. Bunu öğrendiğim gün, sabahlara kadar içip, sarhoş olmuştum. Artık derslerimden kopmuş, ailesiyle arasını açan, piç birisine dönüşmüştüm. Oda yetmedi, evlilik haberleri geldi üstüne. Biz onunla birbirimizi çok seviyorduk, Allah aşkına bana bunu nasıl yapabilirdi? Geberiyordum sanki, alkol yetmedi onu unutturmaya, madde kullanmaya başlamıştım. Para yetiştiremiyordum, etrafıma saldırıyordum. Hiç kimse kalmamıştı yanımda, ne bir eş ne bir dost. Annen ile babanın düğünlerinin olduğu gece, canıma kıymaya karar vermiştim, yapamamıştım. Canımdı ya o benim, ona nasıl kıyardım öyle değil mi? Ne önemi vardı artık, Sare, okulunu dondurmuş, evinin hanımı olmuştu bile. Baban çok zengin bir iş adamıydı. İstanbul'da zengin bir muhitte oturuyorlardı. O sıralar üniversiteyi bırakıp İstanbul'a geri dönmüştüm bende. Bir gün içip içip kapılarına dayandım. Güvenlikler yaka paça beni dışarı attılar, ama o gün Sare'nin beni ağlayarak camdan seyredişini görmüştüm. Muhakkak bir şeyler dönüyordu. Gözleri güzel kadın, beni bu hallere koyar mıydı hiç... Üstelik birbirimizi bu kadar sevebilmişken.

Daha fazla gürültü çıkarmadan bu işi sessizce çözmeliydim. O gün oradan ayrılmıştım. Günler, haftalar ardı sıra kovalıyordu birbirini. Sare'nin tüm arkadaşlarıyla görüşmüştüm neredeyse. Çevrede onu tanıyan kim varsa, ''Artık onu sevmeyi bırakıp kendime çeki düzen vermem gerektiğini ve bu işin peşini de bırakmam gerektiğinden bahsettiler''. Zırvalıklarından hayli yorulmuştum. İlk aşkımdı o benim, ilk şiirler yazdığım, ilk göz yaşı döktüğüm, bırakamam ben onu,ölsem de bırakamazdım.

Ama en son bir kişi kalmıştı. Beril... Annenin arkadaşlarından bir tanesi. İstanbul üniversitesi hukuk okurdu. Bir gün okuluna uğradım. Beni görünce çok şaşırmıştı yanı sıra tedirgindin de olmuştu.

-''Merhaba...''

-''Merhaba, Mehmet''

Uzun bir müddet gözlerine baktım, içim paramparça, halsiz ve umutla kapısını çaldığım son kişiydi Beril.

-''Ne için geldiğimi tahmin ediyorsundur. Lütfen biraz konuşalım Beril, çok çaresizim.''

-''Aslında girmem gereken derslerim vardı. Ama sorunun çözülecekse, ekebilirim bugünlük.''

Üniversitenin, kantinine oturmuştuk.

-''Mehmet okula nasıl girebildin, öyle almazlar herkesi.''

-''Konu aşksa, Deli Dumrul'u bile alırlar bence'' kısa bir tebessümdü bu, uzun zamandır hasret kaldığım.

-''Öyle olsun bakalım. Anlat dinliyorum seni''

-''Şair artık, hayatına son vermeyi düşünüyor, Sare'nin evliliği benim sonum oldu, bu sona afili bir ölüm şart değil midir sence?''

-''Saçmalama, lütfen. Artık unut bu ilişkiyi, evli ve hamile bir kadın o. Ne yapabilirsin. Ölüm kurtuluşsa, arkanda bıraktıklarının yaşayacağı üzüntüleri düşünmüyorsun herhalde. Annen perişan olur.''

-''Oda gelir arkamdan, şayet benim perişanlığım ölümü getiriyorsa''

-''O zaman benden ne istiyorsun?''

-''Sare'nin kapısına gittim. Camdan beni ağlarken seyrettiğini gördüm. Bana gerçekleri söyle. O adamla neden evlendi? Onca yaşanmışlığımız varken beni bırakmasının sebebi ne? Ne olur beni kandırma Beril. Biz birbirimizi çılgınlar gibi severdik. Bunu sende biliyorsun. Benim böyle derbeder olacağımı bilirken niye bu olanlar? O adamdan çocuğu olacak, düğünlerinden önce gerçekleşen gayri meşru bir evlat, bunlar ne demek oluyordu? Beril bana hakikati söyle sana yalvarıyorum.''

Elleri titremişti. Sanki ağzından bir şeyler kaçırmaya korkar gibi davranıyordu.

-''Ben Sare'yi en son düğününde gördüm. Oldukça kalabalık ve gösterişli bir düğündü. Sandığın gibi bir şey yok ortada. Yaşandı bitti. Hayatını, gençliğini harcamaya değmez.''

-''Beril beni kandırma. Siz yakındınız. Onun her şeyini bilirdin sen. Bu iş daha kötüye sarmadan beni gerçeklerle buluştur.''

-''Gerçekleri duymak istiyorsun öyle mi Mehmet? Öğrendikten sonra bitirecek misin bu davayı?

Öfkeli bakışlarıyla beni yemişti sanki.

-''Bir şeyler olduğunu biliyordum. Evet sana söz veriyorum kendi kabuğuma çekileceğim artık.''

-''Üniversitenin ilk yılı Sare Bursa'yı tutturmuştu, çok görüşemiyorduk, sonra bir gün durduk yere Sare'yi Bursa'ya ziyarete gitmiştim. Sare türkü bara götürmüştü beni gittiğim gece. Gittiğimizde, aniden sahneye fırlayıp, senin ona yazdığın şiirlerden bir tanesini, melodi eşliğinde söylemişti. Herkes çığlıklar kopararak alkışlamışlamıştı onu. Daha sonra sahneden inip yanıma geldiğinde, seni ne kadar sevdiğinden ilk fırsatta seni görmek istediğinden felan bahsetmişti. Ama sürekli kavga ettiğinizden de bahsediyordu. Masamıza, Sare'nin eşi yani Cihangir gelmişti. Sare'ye, sesinden çok etkilendiğini profesyonel anlamda çalışmak istediğini bildirmişti. Hemde senin şiirinle Mehmet. Senin bir şiirinle başlayan hikaye, bir son olmaya hazırlanmıştı...''

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 03, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Son bir dalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin