Bölüm 3: Be Ordinary

885 4 0
                                    

Yazar Notu: Yorum & Oy lütfen! :)

Cassandra, durmadan çalan saate okkalı bir küfür söyledikten sonra eliyle rahatsız sesini kapatmak için durdurdu.

“Lanet olsun, bir kere de sessiz çalamaz mısın sen?!”

Eğer Chelsea evde olsaydı muhtemelen bu haline gülerdi çünkü bir saatle konuşuyordu ve daha da saçması saate ‘sessiz çalması’ konusunda vaaz veriyordu. Tanrı aşkına! Kim bir saatle konuşurdu ki?

En sevdiği elbisesini giydikten sonra havayı da dikkate alarak bir çizme ve deri bir ceket giydi. Aşağı inip kendisine bir kahvaltı hazırladı ve evin sessizliğinden hoşlanmadığı için televizyondaki haberleri açtı. CNN’deki bir spikerin heyecandan titreyen sesini duymak için televizyonun sesini açtı.

“Evet, şimdi son dakika haberi ile karşınızdayız. Washington’nın Arlington kasabasında daha önce kaybolan Chris Lort’un cesedi, kayıkçılar tarafından Arlington Lisesi’nin hemen yanında yer alan nehirde bulundu. Şahsın ölümünün nedeni hala bilinmemektedir. Adli tıpta şu an inceleme yapılıyor. Birkaç saat sonra bu haberle tekrar karşınızda olacağım. Şimdi ki haberimiz...”

Gözlerimi kırpıştırdım. Adı geçen çocuğu tanımıyordum ama üzülmüştüm. Büyük ihtimalle Arlington Lisesi’nde okuyordu. Maggie ve Rebekah bana her şeyi anlatırdı. Gelmiştim ve yanımda getirdiğim tek şeyin kötü şans olduğundan emindim.

***

“Hey, Cass!” Rebekah’ın neşeli sesiyle durup sesin geldiği yöne doğru yürüdüm.

Okulun sona ermesi için bir ders kalmıştı ve tüm gün onları görememiştim, kafeterya haricinde.

“Cass, inanamayacaksın. Chris Lort denen bir çocuk vardı ve tam bir taştı ama ne yazık ki öldü.” Maggie dudaklarını büzdü ve kıkırdadı. Aynı sesten Rebekah’tan da duymadığıma sevinmiştim.

“Siz, hiçte...üzülmüşe benzemiyorsunuz.”

“Onu fazla tanımıyorduk.” Diye devam etti Maggie. “Bunun için üzüldük ama herkes yoluna devam etmeli Cass. Hem o çocuk tam olarak kusursuzda sayılmazdı.”

“Ne demek bu ?” sesim fazla gergindi.

“Bu şu demek: O fazla alkol alır ve her türlü ot, uyuşturucuyu bilirdi. Kafası güzeldi sanırım ve sonra nehre düşmüş ve bu nehirdeki vahşi balıklarda onu yemiştir ya da”-benim ikna olmamış halimle B seçeneğini önüme sundu-“kayalıklara çarpmıştır. Buralarda nehirlerde yüzemezsin. Ölme ihtimali çok yüksek.”

“Bilmiyorum,”diye mırıldandım. “Bana hiçte doğruymuş gibi gelmiyor.”

İçimdeki ses bağırıyordu. ‘Bu işin peşini bırakma, peşini sakın bırakma!’

“Herneyse,”dedi Rebekah. “Haydi, Yuınan Mitolojisi dersinin tek saniyesini kaçırmak istemiyorum. Tüm sınıfın ve –inanamıyorum ama benimde- en sevdiğimiz ders. Böyle dersler gibi daha fazla ders olmalı bence. Bay Draken’in yakışıklılığını da göz önüne alınırsa o ders harika!”

“Hey!,” dedi Maggie.  “Bay Cart’ın dersini ne kadar da çabuk unutuverdin ?”

“Ah, doğru. Sosyolojiye de bayılıyorum! Ama Bay Cart o kadınla çıkmaya başlayınca o kadının kafasını-“

“Sen yine susmayacaksın.” Diye sözünü kesti Maggie ve ekledi.”Keşke, bu derslerden daha fazla olsaydı ama o zaman bu okul normal olamazdı.”

Sosyoloji ve Yunan Mitolojisi seçmeli derslerdi. Bay Cart, Sosyoloji; Bay Draken ise Yunan Mitolojisi dersimize giriyordu. Her günün sonunda bu iki dersten biri oluyordu. Sınıftaki   4-5 kişi dışında herkes iki dersi de alıyordu.

Chelsea, ben gelmeden önce o iki dersi de benim için seçmişti. Bir şey dememiştim ama saçma olduğunu düşünmüştüm. Fizik, kimya, tarih, geometri dersleri arasında ne işi vardı ki ?

İşin en anormali ise, bu derslerde siyasetten, medyadan falan bahsedilmiyordu. Her iki derste de yunan mitolojisi, vampirler, cadılar, tanrılar, tanrıçalar inanamayacaksınız ama kurtadamlar bile vardı! Tanrım, bunu asıl tuhafı da her iki öğretmende bu şeylere inanıyordu. Aslında okulun azınlığı dışında herkes bu iki dersin olduğuna seviniyorlardı ve bense böyle tuhaf bir okula nasıl geldiğimi düşünüyordum.

Sınıfa geldiğimiz zaman, Sosyoloji kitabımın 12. Sayfasındaki ‘Ölüm Tanrıları ve Tarıçaları’ başlığını açtım. Bu konunun altında birçok bölüm vardı ve bu konuyu bir veya iki derste bitiremeyeceğimizi düşündüm.

“Merhaba, çocuklar.” 30’lu yaşlarda olan ama daha genç görünen ve bir film artisi tarzı olan öğretmenimiz Bay Draken sınıfa girince içinde olduğum tüm hava değişmişti. Diğer derslerde öğretmenlere karşı terbiyesizlik veya şakalaşma yapsalarda, bu derste herkes bir anda değişmiş ve terbiyeli, saygılı bir tarz takınmışlardı.

Ben, bu dersi en fazla 5 kere işlemiştim. Pek fazla bilgim yoktu. Bay Drake’in diğer hocalar gibi ani sözlü veya ani sınav yapması olası bile değildi. O, diğerlerine benzemezdi. Düzeltmeliyim, o ve Bay Cart başka kimseye benzemezdi.

Belki de bu yüzden onlara saygı duyuyorlardı.

Bay Draken elindeki birkaç kitabı masaya bıraktıktan sonra tahtaya ‘Ölüm Tanrıçası ve Tanrıları:Nyks.’

“Hepinizin, Gece Tarıçamız olan Nyks’i neden buraya yazdığımı düşündüğünüzü biliyorum.” Gerçeten de doğruydu. Elindeki tebeşiri bıraktıktan sonra bize dnük şekilde masasına yaslanıp konuşmaya başladı.

“Nyks,  yunan mitolojisindeki ilk tanrılardandır. Öyle ki, zeusun bile korktuğu tanrıçadır. Milattan önce 700 yıllarında yaşayan ünlü yunan şairi hesiodos,  theogonia adlı eserinde ilk öğelerin doğuş süreci şöyle anlatılır;

Khaos' tan önce gaia, sonra erebos ile nyks, yani yer altı ve yeryüzü karanlıkları çıkar. nyks' le erebos birlikte olurlar, bu birleşmeden aither ile hemera, ışıksal varlıklar doğarlar.

sonra nyks kendi kendine üretmeye koyulur, ortaya çıkardığı varlıklar kötülüğü, açlığı, yıkım ve ölümü simgeleyen karanlık güçlerdir..  üç ölüm tanrısı moros, ker, thanatos; hypnos (uyku) ve oneiros (düş);  hesperides, yani batılı gece kızları; kader tanrıçaları klotho, lakhesis, atropos;  öç tanrıçası eris;  bir de her türlü kavga, dövüş, katil, çekişme, didişmeyi simgeleyen tanrılar; gaflet tanrıçası ate, belleği uyuşturan lethe ırmağı ve en sonunda "belaların en kötüsü olan" at tanrı horkos..

hesiodos, hades dünyasını anlatırken, gece'ye ve ondan doğmuş varlıklara büyük bir yer ayırır ölüler arasında...”

Bay Draken’in gözlerinin içinden bir kırmızılık geçtiğine BMW’min üstüne yemin edebilirdim. Korkmuştum ama diğerlerinin benim gibi korktuklarını söyleyemezdim.

Bay Draken derin bir nefes alıp tekrar konuştu.

“Nyks, Anadolu kökenli tanrısal soyağacında yer alır. Göksel tanrıların en eskisidir ve khaos'un karanlık boşluğundan, gaia ve eros'u izleyerek doğar. gücü hiçbir zaman ölümsüzlerce sınırlanamamış,  dediğimi gibi, Zeus bile ona karşı çıkmayı göze alamamıştır. 

Nyks için birçok kaynakta karanlık getirdiği söylenir ama Nyks, kudretli ve büyük olmasıyla birlikte bir annenin şefkati gibi bizi her zaman korur ve gözetir.”

The Deathless *Göknur Erol*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin