Bölüm 4: Party

810 5 2
                                    

“Sence bu nasıl Cass? Cass? Cass!?”

En sonunda Rebekah bağırınca kendime geldim. Yarın yapacakları olan parti için tüm hazırlıkları yapmıştık. Maggie ve Rebekah, birkaç gün önce tartıştıkları Lornd’u tutmayı başarmıştı. Neden diğerlerinin bundan endişlendiğini anlamamıştım, bana gayet güzel görünmüştü Lornd.

Bu kasabanın yakınında, ormanın ortasına kurulmuş bir tatil köyü gibiydi. Partiyi her yıl düzenlediklerini söylemişti Maggie. Bu yüzden biraz görkemli bir yer seçmesi gerekliymiş. Göl kenarının hemen yanındaki devasa bir binaydı, Lornd. Üst katlarda odalar, alt katta da kocaman bir balo mekanı vardı. Genellikle parti için yapılmıştı ve dekorasyonu fazla modern olduğu için Maggie ve Rebekah, mekanın tekrar dekorasyonunu yaptırmışlardı. Ana renk kırmızı-zümrüt yeşiliydi. Ve mutlaka her masada kırmızı şarap vardı. Görkemliydi ve gerçekten bunu sevmiştim.

Ama sevmediğim bir şey vardı : Alışveriş!

“Bağırmana gerek yoktu Rebekah. Gayet güzel olduğunu söylerdim.”

“Birincisi dalmıştın ve ikincisi bu giydiğim 15. Elbise ve her yorumun bu! Sen oraya pantolonla falan mı gitmeyi düşünüyorsun? Bir şeyler beğenmeyecek misin?”

“Benim yerime seçer misin? Ben sevmiyorum da seçmeyi.”

Rebekah homurdandı ve üstündeki mor elbiseyi alacağını söyledi. Ve onun gösterişli maskesinide. Maggie, maskesiz gelmememiz için herkesi keskin şekilde uyarmıştı.

Maggie, üstündeki siyah-sarı-mor renklerin dans ettiği elbiseyi üstünden çıkardı ve o da bunu alacağını söyledi. Sonra ikiside bana bir şeyler bulmak için dükkanı taradılar. İkiside memnun bir şekilde gülümseyerek yanıma geldiğinde elbiseye baktım ve bağırdım.

“Tanrım, o elbiseyi giymem, tamam mı?! Onun elbise olduğundan şüpheliyim. Ben onunla hiçbir yere gidemem ki.”

“Şu elbiseyi giy ve mızmızlanmayı kes, Cassandra. Herkes senin üstüne atlayacak.”

“Ben de tamda bundan bahsediyorum, istemiyorum!”

Ama tabii söz geçirmemiş şekilde kabinde elbiseyi zorlukla giydim ve dışarı çıktım. Görevli kadın, elbisenin korsesinin iplerini bağlarken bağırmak yerine yutkundum.

Gözlerimi kapadım. Tanrım, lütfen birkaç dakika önce gördüklerim sadece hayal olsun ve bu elbise gerçekten düzgün olsun.

“Açar mısın gözlerini Cass?”

“Tamam,”diye homurdandım.

Gözlerimi açınca nefesim kesildiğine itiraf etmeliydim.

Elbise, kan kırmızısıydı. Uzun ve kabarıktı. Maskesinde de tüyler vardı. Straplezdi ve göğüslerim fırlıycakmış gibi görünüyordu ve bu çok ayıptı ve benim hemen bu şeyi çıkarmama gerek ve-tamam neden içimden konuşuyorum ki?

 “Çıkartıyorum.” Dedim hemen.

“Harika oldun!”

“Benden daha güzelsin Cass! Hatta şu ana dek gördüğüm insan içinde en güzeli!”

Maggie ve Rebekah’ın iltifatlarını duymazdan geldim. “Bununla asla dışarı çıkamam. Ben..utanırım ya.”

Tamam, fazla ergenceydi ama elbise de pek yardımcı olmuyordu!

“Hadi ama! Herkes senin gibi giyinecek. İtiraz yok!”

Ben de sessizce çıkarıp almalarını izledim. Yarın, gerçekten de hayatımın en utanç verici günü olacaktı, bunu hissedebiliyordum.

***

“Harika oldun bebeğim!” Chelsea’nin gerçekten böyle düşündüğüne inanamak için isteksizdim.

Maggie ve Rebekah olağanüstü güzellikleriyle tüm hazırlıklarını bitirmiş ve beni almak için evime uğramışlardı.

Makyaj yapmamaları için uğraşsam da sonuç sıfırdı. Kan kırmızısı bir ruj ile aşırı derecede rumellerle hayatta kalmak çok zordu. Saçlarımı açık bırakmıştım, düzdü ve uçlarıda kıvırcıktı.

“Teşekkürler,”dedim.

“Eğlen tamam mı?”

“Tamam, Chelsea. Hadi gidelim.”

Maggie ve Rebekah ile evden çıktığımızda  şu son çıkan limuzinlerden biri bizi bekliyordu.

“Çok etkileyici değil mi?” dedi Maggie.

Başımı salladım. “Bunu nereden buldunuz?”

“Ah,”dedi Rebekah. “Bir telefon yeterliydi.”

Limuzinin içine girdiğimizde gerçekten büyük olduğunu o zaman anladım. Kyle ve Joseph’te buradaydı.

“Harika görünüyorsun Cass,” Kyle’ın  iltifatına karşılık sadece gülümsedim.

“Bu arabadaki her kız gibi.” Diye ekledi Joseph ve Maggie güldü.

İkisinin aralarında bir şeyler vardı ve bunu bana açıklayacaktı. Pekala, dedikoducu değilim ama meraktan ölebilirim.

Lornd’un salonuna girerken herkesin gözlerinin bana baktığına yemin edebilirdim. Tanrım! Maskem bir şey değiştirmiyordu.

“Maggie, neden herkese maske takmalarını tembihledin ki? Ne de olsa kimin kim olduğu belli.”

Güldü. “Belli olmayabilir.”

Salonun en başındaki masaya oturduk. Derin bir nefes aldım. Kimse seni gözetlemiyor, kimse seni gözetlemiyor.

“Ah, Cassandra bu elbiseyle herkesin gözlerinin sende olacağını söyledim.” Dedi Rebekah.

“Ve öylede oldu.” Diye devam etti Maggie.

“Bu istediğim bir şey değil.” Diye mırıldandıktan sonra yanımdaki kırmızı şaraptan minik bir yudum aldım.

***

Joseph-Maggie ve Kyle-Rebekah çiftleri salonda dans ederken ben ise sessizce onları izliyordum. Her teklifi reddediyordum çünkü her gelen çocuğun gözlerinin göğsümde olması iğrençti.

“Benimle dans et.” Diye fısıldayan biriyle önüme döndüm.

“Edemem.”

“Sana bir şey sormadım, Cassandra. Sadece emir verdim.”

Ve sonra beni salonun ortasına sürükleyip dans eden kişiye öfkeyle baktım.

“Yüzüne bir tane çakmamı istemiyorsan hemen ellerini çek.” Bağırıp rezil olmak istemiyordum bu yüzden onun dans hareketlerine ayak uydurdum.

“Ellerimi çekemem,” dedi ve beni kendine çekti.

“Kabasın, iğrençsin ve-”

Sözümü aniden durdurdum ama hala dans ediyordum. Bu sesi tanıyordum. Ve hiç karşılaşmak istemediğim bir ses olduğunu da biliyordum.

The Deathless *Göknur Erol*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin