Sehun ve Jongdae'ye Jeongyeon'un bana anlattıklarının bir kısmını anlatmakla geçip gidiyor öğle arasından önceki teneffüs. Sehun tüm konuşmam boyunca tırnaklarını inceliyor, Jongdae ise sol kolundaki lastik bileklikleri sıkıp gevşetiyor. Beni ciddiyetle dinlemediklerimden eminim ama tüm bunları söylemek zorundayım. Chanyeol ile arkadaş olacak olmamızın kötü hiçbir özelliği olmadığını anlatmaya çalışıyorum ama karşılık bile vermiyorlar. Sehun ile annelerimiz çok yakın arkadaş ve biz de bu sayede tanışıyoruz, Jongdae ise Sehun'un arkadaşıydı ve sonradan aramıza dahil oldu. Minik ama eğlenceli bir arkadaş grubumuz var. Neredeyse bir aile gibiyiz ve bu aileye katılmasını istediğim birisi var.
"Bu öğle arası yemekhanede onu bizim masamıza oturtalım," diyor Sehun ve ben de kabul edercesine başımı sallıyorum. Bu iyi bir fikir.
Öğle arası en sonunda geliyor ve herkes yemekhaneye gidiyor. Jongdae'yi çekiştirip ters bir şey söylememesi için uyarıyorum. Ne olur ne olmaz, Chanyeol'a gerçek bizi göstermek istiyorum. Pet şişelerinde yazan bizi değil.
Yemekhaneye girdikten sonra Jeongyeon ile Chanyeol'un açık büfenin önündeki sırada olduklarını görüyorum. Jeongyeon onlara baktığımı fark ediyor ve nazikçe gülümsüyor. Bu gülümsemenin adını biliyorum: Onunla arkadaş olacak mısınız?
Yanlarına giderken neden kalbimin titrediğini bilmiyorum ama bunu yenmem gerektiğinin farkındayım. Chanyeol'un sağ koluna dokunuyorum ve o da hafifçe bana dönüyor. Elinde o klasik metal tabletlerden var. Yüzü ilk defa bana bu kadar yakın. Çilleri muazzam. Saçları pasparlak ve üzerinde yine eski bir kot ceket var. Kot ceketinin kollarında yazılar yazıyor. Gülümsüyorum. Baekhyun Güçlü.
Ondan bizimle aynı masada oturmasını rica ediyorum ve o da önce Jeongyeon'a bakıyor. Jeongyeon hiçbir sorun olmadığını göstermek ister gibi gülümsüyor bu sefer. Mimikleri çok yerinde ve anlamlı. Chanyeol da severek onaylıyor. O kadar mutlu gözüküyor ki ellerimin içi terliyor. Onunla konuşmak için çok heyecanlıyım.
Sol tarafta çoğu zaman oturduğumuz masaya oturuyoruz yine ve en son Chanyeol geliyor yanımıza. Tableti masaya koyuyor ve yanımdaki sandalyeyi çekip oturuyor. Karşımızda Jongdae ve Sehun duruyor. Jongdae yemeğini didikliyor, Sehun ise gözlerini Chanyeol'un sağ elinin serçe parmağındaki gümüş yüzüğe dikiyor.
İlk birkaç dakika herkes sakin ama bu sakinlik meydan okur gibi. Ürpertici. Ama sonra Sehun sayesinde bunların hepsi silinip gidiyor. Koyu bir sohbete dalıyoruz. Animeler, şarkılar, diziler ve birçok konu üzerine tartışıyoruz. Jongdae tüm konuşma boyunca sakince dinliyor ve bunun nedenini daha sonra ona sormayı aklıma not ediyorum.
"Peki sen ne tür filmlerden hoşlanırsın?" diye soruyor Sehun Chanyeol'a. İkimizde ona bakıyoruz. Yakışıklı olduğu kadar sevimli de. Yanakları pembeye bulanıyor.
"Benim en sevdiğim film Kayıp Balık Nemo," diyor. Ağzım açık, gözlerim kocaman. Bu demesini bekleyeceğim en son şey olur.
Sehun ve Jongdae deli gibi gülmeye başlıyor. Sehun eli ile masaya vuruyor. Gülmekten kıpkırmızı oluyorlar. Kahkahaları sinirimi bozuyor ama inatla sadece Chanyeol'a bakıyorum. Arkamızdaki iki masa geride Jeongyeon bir kız ile sohbet ederek bezelye yiyor.
Chanyeol başını öne eğiyor, ellerine bakıyor, saçları gözlerini kapıyor. Buna dayanamıyorum."Gerçekten mi?" diye atılıyorum heyecanla.
"Benim de en sevdiğim film o."
O filmi küçük kız kardeşimle beraber izlediğimizi hatırlıyorum. Sadece onu mutlu etmek için izlediğimi ve neredeyse yarısında uyuduğumu.Chanyeol'un gözleri parlıyor. Elimi birbirine kenetlenmiş ellerinin üstüne koyuyorum, hafifçe sıkıyorum ve kocaman gülümsüyorum.
"Belki bir gün birlikte izleriz," diyor.
Ve böylece Chanyeol, benim için dün düşündüğüm tüm o basma kalıp kelimelerden uzaklaşıp somutlaşıyor. Ne kadar farklı birisi olduğunu anlıyorum ve neden daha önce onu fark etmediğimi düşünüyorum. Pişmanım ama artık değil.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lonely fish
FanfictionO okyanusta kaybolmuş yalnız bir balıkken benim onu kurtarabileceğimi düşünüyor.