coma black

490 12 7
                                    

"Bu bahçe çok kullanışlı görünüyor. Burada geçecek olan güzel anları hayal edebiliyorum." Küçük bir kahkaha attım. "Hepsi gerçekleşecek, merak etme." Harry ile evdeki ikinci günümüzdeydik. İnanılmaz bir şekilde çok iyi anlaşıyorduk. Olgun davranıyordu. Sanırım, ikimiz de hayatımızda istediğimiz şeyleri bulmuştuk. Onu seviyordum. İki günde çok şey yaşamıştık. Alex ile maç bile yapmışlardı. Ve bende ponpon kız olmuştum. Fakat kazanan Harry olmuştu ve bende ona kapkek yapmıştım. Onun kazanmasına rağmen hepimiz iştahla yemiştik. O bizimle paylaşmıştı. Ona baktım. Kahvenin içine acı biber koyuyordu. Tanrım, ne yapıyordu böyle? "Hey Harry, herhangi bir içecek içme yarışı yaptığımızı sanmıyorum fakat sen ne yapıyorsun?" Hafifçe güldüm. Acı biberi elinden bırakmadan bir hevesle konuştu. "Çok güzel oluyor! Denemelisin, ciddiyim." Kahvemi yudumlarken bacağımı bacağımın üstüne attım ve bilmiş bir tavır takındım. "Bir zamanlar aşçılıkla uğraşıyordum. O yüzden neyin içine ne katılması gerektiğini iyi bilirim." Harry, ellerini durdurdu ve bana baktı. "Uh, o zaman söyle bana gökyüzü, ben bu kahvenin içine ne katmalıyım?" Masayı süzdüm. Karabiberi aldım ve eline tutuşturdum. "Tabii ki karabiber!" İçine -alabildiğince tabirini biraz daha aşıp- alabildiğince karabiber ekledim. Kahveyi bırakın, kahvenin rengi ve bardak başka bir şeye dönüşmüştü...
"Deneyeceğim," Harry bardağı eline aldığında hızlıca hareketlendim. Şaka yapıyordum ki! "Harry, şakaydı." Harry göz kapaklarını indirdi. "Şaka sevmem." Gülümsedi. "O yüzden bunu gerçeğe çevrelim." Bardağı ağzına tıkdığında ise tek yapabildiğim çığlık atıp yanına koşmak oldu çünkü onu durduramadan bardağa yumuldu. Kahkahalarımın içinde adını sayıkladım ve eğildim. "İy-yi misin?" Harry birden bardağı bıraktı ve içeri koştu. Arkasından bende koştum. Bugün ki aksiyon hiçbir yerde yoktu sanırım. Tuvalete girdiğinde onu kapının dışında kıkırdamalarımla birlikte bekledim. 3 dakikayı bulan bir bekleme sonrası Harry tuvaletten bembeyaz bir şekilde çıktı. Gülümsememeye çalışarak *ki sadece çalıştım* ona sarıldım ve nasıl olduğunu sordum. "Fare kakası yemiş gibiyim." "Fare kakası ne demek bildiğine göre yemiş olmalısın, Harold." Ondan ayrılırken konuştum. "Hayır. Bazı şeyleri tatmadan da iğrenç olduğunu bilebiliriz." Gülmemek için dudağını ısırırken buldum onu. "Fakat bundan sonra sizin yemeklerinizi yer miyim, bilmiyorum, Sky Murphy." Şakayla karışık olarak omzuna vurdum. Dediği tabii ki de şakaydı ama her şakanın altında bir gerçek vardır değil mi? Bu cümleyi iyi hatırlayın, çünkü hayatınızı değiştirebilir. "Sen benim yemeklerimden daha güzel şey bulamazsın. Yoksa fare kakası mı getirmemi istiyorsun?" Merdivenden inerken ellerini hayır şeklinde salladı. Bu haline güldüm çünkü küçük masum bir erkek çocuğunu hatırlatıyordu.
❄❄❄
Akşam Alex'in gelmesiyle mutlu aile soframız daha da neşelenmişti. Hepbirlikte günün özetini geçiyorduk. Alex ofiste olan işlerden bahsediyordu. "Bulduğumuz adamlar işi çok ciddiye alıyorlar, fakat iyi olacağından şüpheliyim." Harry meraklı şekilde konuştu. "Neden?" Alex, ellerini masada birleştirdi. "Getireceği gelirin düşük olduğunu düşünüyorum. Hepimizi kurtaracak bir para değil. Fakat o kadar ciddiler ki, insan bir an her şey değişebilirmiş gibi düşünüyor," Etini keserken konuştu. "Zor işler, adamım." "Bay Shephard ile konuşabilirsin sevgilim. Aynı fikirdesinizdir belki." "Sanmam. Halinden memnun görünüyordu." Harry konuştu. "Bay Shephard kim?" "Şirketin genel müdürü." dedim. Başını salladı. Alex kendini silkeledi ve bize döndü. "Ee? Siz ne yaptınız?" Tüm gün oturduk, karabiber ve kırmızıbiberli kahve içtik ve şarkı dinledik. Harry ile birbirimize bakıp sırıttık. Gamzeleri gözlerime isabet ettiğimde, belki de bugün gördüğüm en iyi manzarayı görmüştüm.

BLEAK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin