this i love

288 9 3
                                    

Bu dünyada daha fazla iyi ruh olmasını dilerdim.
Basit insan organizmalarını yok edip yerine, Tanrı'nın bana verdiği görevi tamamlayıp kutsanmış ruhları getirmek isterdim.

"Ah, kaçırdınız matmazel!" Alaylı bir kahkaha attım. Şuan Harry ile bir program sayesinde televizyondan frizbi oynuyorduk. Oyunun istediği yere veya yakın bir yere atarsanız kazanırdınız fakat ben atacağım yer u kuyusu olmasına rağmen evin bahçesine atmıştım... "Diğer levelda kazananın isminin yazıldığı yerde benim adımın yazıldığını hatırlıyorum, Styles!" Harry, elindeki kontrol kumandasını ileri fırlatarak konuştu. "Bakalım şimdi kimin ismi yazıyor?" Frizbi su kuyusuna girdiğinde kumandayı elimden bıraktım. Kazanmıştı! "Ve ups! Harry Styles yazdığını görüyorum, yoksa yanlış mı o? Bir de siz bakar mısınız, madam?" Kaşlarımı çatıp şakasına omzuna vurdum. "Eh, hep ben kazanacak değilim. Yerimi başkalarına vermem gerek." Kahkaha attı. Yanıba gittim. Başımı yukarı kaldırıp gamzelerine baktım. Sanki bir şey, o daha annesinin karnındayken gidip yanaklarına bastırmıştı. Gerçekten, bu kadar büyük olmaları yasal değildi. Elini yukarı kaldırdı ve parmaklarını yanaklarıma bastırdı. Dudaklarımın büzüştüğünden ve komik göründüğümden emindim. "Bak, şimdi senin de gamzen oldu gökyüzü." Gülmeye çalıştığımda boğazımdan garip bir ses çıktı ve Harry buna kahkaha attı. Utanmıştım fakat daha sonra ben de güldüm.
Ellerini yanaklarımdan çekti ve koltuğa oturdu.


"Alexander.." Ellerini saçlarıma geçirdiğinde sessizce adını inledim. Yüzüne yaklaşıp sıcak ve sık nefeslerimizi buluşturdum. "Seni özledim." Seslerimiz birbirine karışıyordu. Bacaklarımdan beni kavrayıp yatağa yatırdı. Kahve kokulu nefesini boynuma doğru üflerken onun kollarında mükemmel bir şekilde huzurluydum. Bir kaç zamandır doğru düzgün görüşemiyorduk bile, bu beni iyice zorlaştırıyordu. Dudaklarımızı birleştirip bacaklarımı beline sardım. Kendimi ona bastırdığımda boğukça inledi, gülümsedim. Bana çoktan sıcak gelen tişörtümü uçlarından tutup çektiğinde ona yardım ettim ve kollarımı kaldırdım. Vücudumu izlerken dudaklarını ısırdı ve kıkırdadı. "Mükemmelsin, Sky." Büyük elleri artık her yerimdeyken aşağıdan gelen çığlıkla ikimiz de yataktan sıçradık. Alex, hızla üzerimden kalkıp aşağı koştu. Tişörtümü giyip aşağı koştum.

Düşmekten son anda kurtulduğumda Alex salonda Harry'nin kanlı eli ve parçalanmış vazoya bakıyordu. Harry ağlıyordu ve kalbim inanılmaz derecede hızlı atıyordu. Yanına koştum. "Ne oldu sana?" Çenesinden tutup kaldırdım. Alex ise eline ilk yardım uyguluyordu. İçimin burkulduğunu hissettim. Üzülmesini, ağlamasını; herhangi bir üzüntü eyleminde bulunmasını istemiyordum. 'E-elim çarptı. S-sonra toplark-ken elimi k-kestim." Bana acıya karşı büyük bir korkusu olduğunu söylemişti. Tüm sevgimle karşımdaki meleğe sarıldım. Beni sahiplenircesine ellerini belime sardı. Yumuşak teni bana her zaman huzur veriyordu. Hayatımda gerçekten önemli bir yere sahipti, onun incinmesine asla izin vermezdim. Bu fiziksel bir yara olsa bile.
Nazikçe geri çekildim ve çocuğun gözyaşlarını sildim. "İyi misin dostum?" Alex Harry'e sorduğunda ona baktım. Harry titrek nefesler vererek konuştu. "Evet..." Alex de Harry'e güven verircesine sarıldığında karşılaştığım manzarayla gülümsedim. Bu.. mükemmeldi. Olmam gerekenden daha mutlu hissediyordum. Muhterikaydı bu.
Artık hayatımda Alex'ten başka hayatımı vermem gereken biri daha vardı.


"Ben.. Size vazonun borcunu ödeyeceğime söz veriyorum." İçtiğim elma suyunu bıraktım ve Harry'e döndüm. Alexander da aynı şekilde ona döndü. "Harry, böyle bir söz vermene gerek yok." Alex'in sözüne katılarak kafamı salladım. "Senin suçum değildi ki, elin çarpmış. Ayrıca sağlığından daha önemli değil hiçbir şey." Burukça gülümsedi. Ben de gülümsedim ve tabağına biraz daha kaşarlı mantar koydum. Gözleri parladı ve hepsini yemeye başladı. Alex'e baktım. Onun da gülümseyerek Harry'e baktığını sanıyordum fakat o masanın altından telefonuyla uğraşıyordu. Boğazımı temizlemiş gini yaptım, anında bana baktı. "Ah, pardon." Harry ve ben ona 'ne oldu' dercesine baktık. Böyle bir ortamda onu telefona iten şeyi merak ediyordum. "İş ile ilgili bazı evrakların fotoğraflarını atmışlar, onu inceliyordum." Başımk salladım. Harry yemeğini yerken bir yandan gülüyor, bir yandan konuşuyordu. "Şu iş ortamını hep merak etmişimdir. Toplantılar, anlaşmalar.. Vesaire. Acaba hep televizyonlarda gördüğümüz gibi hoş bayanlar ve hoş baylarla çevrili bir ortam mı?" Kıkırdadım. "Aslında pek öyle değil. Bazen çık sıkıcı olabiliyor. Hep bir ciddiyetin insan sağlığı için uygun olduğunu düşünemeyiz." Ufak çaplı bir kahkaha attı. "Ah tabii, bazen de çok eğlenceli oluyor. Başarılı işler, hoş arkadaşlar, hoş bayanlar.." Dediği şeyle göz devirip masanın altından ona vurdum. Şaka yapıyordu fakat ben bunu komik bulmuyorum. Bu saygısızlıktı çünkü onun hayatında ben vardım. "Şaka yaptım, meleğim." Harry'nin rahatsızca kıpırdandığını gördüm. "Bunun hoş bir şaka olduğunu zannetmiyorum, Bay Murphy. Zira Sky, bunları kaldıramayacak kadar yumuşak ve kırılamayacak kadar güzel."
Adım, onun güzel ses tonu ve müthiş cümle senfonisi eşliğinde kulaklarıma dolduğunda kalbim neredeyse ağzımda atıyordu.

BLEAK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin