''İçimde bir ezgi var...
Kaç ay oldu dinliyorum...
Kimse duymuyor...
Ben sadece içimden söyleyebiliyorum...
Bilinsin istemiyorum...
Bir Ekim akşamının aldatan sıcaklığını hatırlatıyor bana...
Karanlığı...
Kayıkların kenarındaki mutlu ayyaşları...
Daracık bir sokağı...
Bir yanımın hep 'sahte' olduğunu...
Yokuşu...
Çözümsüzlüğü...
Çözümsüzlüğe rağmen vazgeçememeyi......
O ezgi...
Dağıtıyor beni...
Bakarken, duyarken, içerken, susarken...
Hep o ezgi...
Biraz keman...
Biraz piyano...
Hafif çığlıklar...
İsyan...
Nasıl desem? ..
Diyemem ki...
Diyebilsem..''
-ZKC
**
Parmaklarım buz parçalarının üzerinde ısınma turları atarken çalan kapı zilini duyunca kaşlarım çatılmıştı. Gözlerim duvardaki saate kaydığında neden bu saatte kapımda biri olduğunu düşünüyordum. Zamanlaması pek hoş olmayan kişiyi görmek adına ayaklandığımda olmayan huzurum kaçmış gibi hissetmiştim. Kilidi açtıktan sonra kapıyı araladığımda gördüğüm şey, elinde kek tabağıyla gülümseyen bir yüzdü.
"İyi akşamlar, rahatsız ediyorum. Siz Soohye olmalısınız?"
Bir kaç saniye tepkisiz kaldıktan sonra sakince karşılık verdim.
"Evet, buyrun."
"Bir haftadır burada kalıyoruz. Sabah erkenden çıkacağız, gitmeden önce kızınız için biraz kek getirmek istedim. Tadını beğendiğini söyleyip duruyordu."
"Kızım?"
Neden sürekli güldüğünü merak etmiştim. Kibarlığını yansıtmanın bir yolu muydu?"Evet. Çok tatlı bir kızınız var, geldiğimiz günden bu yana zilimize basıp kaçıyordu. Dün kapıda bekledik ve tanıştık kendisiyle burada kaldığınızı söyledi. Saat geç olduğu için çoktan uyumuştur diye düşünüyorum."
"Bir yanlışlık olmalı beyfendi. Benim kızım yok."
Bir adım geri çekilerek kapı numarasını kontrol etti.
"8 numarada kaldığınızı söylemişti ve annemin adı Soohye dedi."
"Yalan söylemiş olmalı. İyi akşamlar."
Kapıyı kapamak için hızlandığım sırada çekimserce beni durdurduğunda hala gülümsemesinden ödün vermemişti.
"Şey.. Bir dakika, kusura bakmayın öyle olmalı ama lütfen bu keki kabul edin. Bu saatte sizi rahatsız etmek istemezdim."
Neden duraksadığımı, neden uzanıp kek tabağını aldığımı ya da neden gülümseyişini içimdeki ezgiyle eşleştirmeye çalıştığımı anlayamamıştım.
"Teşekkürler."
"İyi akşamlar."
O arkasına dönerken yavaşça kapıyı kapamıştım. Salona geri döndüğümde elimdeki kek tabağını bıçağın yanına bıraktım ve buz dolu kovanın yanına oturarak gülümseyişinin zihnimden silinmesini bekledim. Tuhaf bir şekilde ilk kez birinin gülümseyişini kıskanmıştım. Asıl anlayamadığım şey, içimdeki ezginin neden ölümü düşlediğim ve cesaretimi topladığım bir zamanda kapıma gelen birinin gülümseyişinde ortaya çıktığıydı. Ölüm beni bu kez onun gülümseyişiyle reddetmiş gibiydi ve ben tanımadığım o kişinin gülüşünü acayip kıskanmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başucumdaki Umut
FanfictionAğlamayı öğrendim, çünkü duyduğum ilk sestin. O kadar çok şey öğrendim ki senden... Bilmeden, azar azar sokuldun hayatıma. Yıllarca içimde kimsesiz ölü çocuklar biriktirdim durdum. Şimdi hiçbirini kirpiklerinde sallanmaktan alıkoyamıyorum. Anlamıyo...