1

79 19 19
                                    

Keyifli okumalar..

"Yürüyen domates, ne oldu yoksa ağlayacak mısın?"

Yerden bitme boyumu tamamlayan küçük bacaklarım yürümekten aciz gibi birbirine dolanmaya başlamıştı o an. Kısa da olsa topukları olan ayakkabılarımı yere vura vura sınıfta tok bir ses çıkararak hızlandırdım adımlarımı.
Arkamı dönsem yaklaşık yirmi kişinin hep bir ağızdan bana güleceğini biliyordum. Sırf bu yüzden olabildiğince çabuk uzaklaşmalıydım buradan.
Sınıfın kirli beyaz kapısını zorlayarak açmaya çalıştım. Okulun eski olması, haliyle kapıların zor açılıp kapanması bir sorundu benim gibi güçsüzler için.
"Açıl artık lanet kapı"

Sinirle söylenirken kapının karşı tarafından gelen bir güç kolaylıkla kulpu indirdi ve kendine doğru çekti kapıyı.
Normalde teşekkür eder yüzüme bir gülümseme yerleştirirdim. Ama şu an hiç yeri değildi.
Kapıyı açan çocuk uzun boyluydu. Kafamı kaldırıp kızarmış suratımı ona göstermek yerine vücudumun küçüklüğüyle yanından sıyrılmayı tercih ettim.
Ta ki uzun boylu çocuk, kolumdan tutana kadar.
"Zaten ufak tefek birşeyim, kolumu koparacaksın,"

"Ne oldu sana?"

Sabahtan beri çektiğim burnumu hiç önemsemeden kuvvetlice tekrar çektim. Boşta kalan elimle gözlerimi silip kafamı kaldırdım yukarı.
Ne çok yeşil ne çok kahverengi. Değişik gözlerine bakınırken kolumu tutan elini gevşetip bir süre sonra bıraktı.
Bu çocuğu tanıyor muydum?
İçimden bir ses, "Çillerini çekte yüz yüze konuşalım" diye bir düşünceyi saçmalarken hafızamı yoklamaya başladım bir süre.
4 yıldır bu okuldayım, farklı sınıflardan olsa da çoğu insanla yüz göz oldum, ama beynim bu çocuğa dair içerde bilgi saklamıyordu.
Ne değişik bir yüzü vardı? Neredeyse her yerini kaplayan çilleri, gözünün üstüne -anladığım kadarıyla- kırmızı bir doğum lekesi, bakarken göz bebeklerimin düğüm olduğu karışık saçları..
"Bana ne olduğunu çok mu merak ediyorsun?"
İsmini bilmediğim, çilli çocuk kaşlarını kaldırıp yanaklarıma düşen damlalara odaklanmayı tercih etti.
"Beni soracağına, kendine bir çeki düzen ver. Tır çarpmışa dönmüşsün."

Cümlelerimin ardından kaşlarını indirip göz devirdi. Koridordaki insanlar kulak kabartmış bizi dinliyor olacaklar ki bu söylediğime gülmeye başladılar.

Uzun koridorun sadece bir ucundaki tuvaletlerin açık olması sebebiyle kızarmış tipimle biraz daha dolandım ortalıkta.
Kapısını hışımla açıp daldım içeri.
Ağır derecede parfümle karışmış pembemsi bir ortam vardı. Şu an bulunduğum ortamdaki herkesin omzuna geliyordum. Gerek topuklu ayakkabılarından, gerek benim yer elmalığımdan.
Ben içeri girince oluşan sessizlik ve boya içinde yüzen gözler bana döndüğünde bir kez daha burnumu çektim ve boş bulduğum bir kabine girdim. Kapıyı kitleyip sessizce ağlamaya başladım...

1 Saat Önce

"Öykü! Öykü! Bak sana ne geldi!"

Sınıfın kapısından hızla girip yanıma koşan arkadaşıma döndüm. Ne gelmiş olabilir ki?
Betül yanıma gelip, soluk soluğa bir mektubu koydu masama.
Karaladığım defterin arasında kalemimi bıraktım ve mektubu elime aldım.
"Bu mu bana gelmiş?"
Betül çantamdan suyumu alıp bir dikişte lıkır lıkır içerken aynı zamanda onaylarcasına başını salladı.
Mektup pembe ağırlıklıydı. Hatta tamamen pespembeydi bu. Üstünde şirin(!) pembe, şekerler, kalper...
Yüzümü bu fazlalığın içinde buruşturup arkasını çevirdim.
Öyle hiç açılacak yerden açmaya uğraşamazdım. Köşesinden yırtıp katlanmış kağıdı açtım.
Ben mektupla uğraşırken sınıfta bir tık daha fazla samimi olduğum bir kaç arkadaşım daha yanımıza toplandılar. Betül'ün az önceki halinden eser yok, pis pis gülüyordu diğerlerine doğru. Diğerlerinde de sinsi bir gülüş hakimdi ama aldırış etmedim.
"Yan sınıftan geldi. Kantinden geliyordum, kızın biri Öykü'ye ver sakın açma, dedi. Önemli birşey galiba."

Çilli ÇocukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin