1852-İtalya,Genoa
Bahar gelmişti.Sokaklar buram buram tuz kokuyordu(E,deniz olsa gerek.).Her yer yeşermiş,Kana Çiçekleri her yeri süslemişti.Annemi çok özlemiştim.O,hemşireydi ama her şeyden önce mesleğine aşık bir hemşire.Gene çok çok uzaklara gitmişti,Napoli'ye.Ne zaman gelecekti?Ne zaman ''!Anne!'' deyip sarılacaktım ona?Ama belki de o bunları hiç düşünmüyor,çünkü mesleğini babamla benden daha çok seviyor.
Bu düşünceleri aklımdan silerek koşmaya başladım .Rüzgarın tenime değmesini istiyordum,özgürce koşmak..Ama daha da çok burnuma gelen yemek kokusuna koşuyordum.Durunca buranın Alexlerin pasajı olduğunu anladım.Ah,Alex 13 yaşımdan beri bakmaya doyamadığım erkek.Aşık olduğum erkek.Bir türlü açılamadığım ve bana hiç pas vermeyen şımarık.Gene oyun oynayacaktım.Annemin eski arkadaşı Drisa'ya gittim ve elimdeki bozuklularla en iğrenç peruğu aldım.Onu taktım,Drisa başka yere bakarken çaktırmadan ,şu dudak boyası mıdır nedir,onu sürdüm ve kaçtım.Sonra eve gittim annemin eski gençlik elbiselerinden birini giydim,(o kadar zengin olmasak bile annem gençken 1-2 baloya katılmış ve o elbiseleri saklamış)ve aşağı,Alexlere gittim.Kılık değiştirmiştim.Ama güzel olmuştum.Sarı saçlarım kızıl olmuştu ve iyice bir İngilize benzemiştim,ha ha.Alex yanıma geldi,ne istediğimi sordu,ben de sade bir Pri Çorbası istedim.Geldi,başka bir isteğimin olup olmadığını sordu ve ben de ''Seni istiyorum.'' dedim.Gözlerini açarak ama bir o yandan da sırıtarak baktı.''Seni seviyorum.'' dedim.Sesim çocukluğumdaki sese dönmüştü bunu söylediğimde ve Alex peruğumu çıkardı.''Seni baş belası.'' dedi.Beni kapıya sürüklerken göz kırptı ve belime dokundu.Ben de hışımla bardağı suratına fırlattım.16 yaşındaydım ama bu tür çapkınlığa tahammül edemezdim.Saçımı çekti fakat mahremine tekme attım.O an herkesin içinde olduğumu unutmuşum.Çevreye dikkat ettiğimde''Kıyamet geliyor.'',''Bir kız erkek olabilir mi ki?'',''Helal be yavrum hallet şunu!'' vs. şeyleri duydum ve aynı zamanda bunu Alex de yeni fark etti.Beni kolumdan tuttu ve pasajın dışında üstüme yürümeye başladı.Tam yeni bir tekmeye hazırlanıyorum ki beni yanağımdan öpüverdi ve ''Görüşürüz baş belası.'' dedi.
Tanrım,ona çok aşıktım ve karşılığı beni çok mutlu etmişti.Koşup ona sarıldım ve benle dalga geçmeye başladı.Ha ha,kandırılmıştım.Bütün hislerim de açığa çıkmıştı.Eve gittim,ağlamaya başladım.Sonra geçti,her şey gibi.
Babam ezik bir ticaretçiydi.Kolye satar,İtalyan Tiramisusu satar,eline ne gelirse onu satardı.Şimdi ortalılarda yoktu ama şimdi gelirdi.Hııı,kendimi tanıtmayı unuttum.Ben,16 yaşında,sarı saçlı,yeşil gözlü,iğrenç bir 19.yüzyılda yaşayan,Fransız asıllı İtalyan bir köylü kızıyım.Büyük annem Grisa ben doğmadan önce öldrülmüş ama annemi hemşire yapmayı başarmış.Babam ise yetim.Anlayacağınız bir tek büyükbabam var.O da bu şehirde yaşamıyor.Bazen düşünürüm.Zamanımı değiştireyim,başka bir boyutta olayım.O zaman doğru yerde olacaktım.Belki yanıma Alex'i de almalıydım.Böyle zamanlarda annemin aile yadigarı kolyesine bakar,sanki bana göz kırpıyor gibi hissederim.Babam o kadar olmasa da annem beni de bir BÜYÜK HEMŞİRE yapmaya kararlı ve okuyorum.Kitap okumayı severim ve en çok da gelecek üzerine olanları.Çok aptalcalar,hiçbir zaman olamayacaklar,ama hayallerimde kimsenin yaşamadığı şeyi yaşıyorum ben.
Kalbime bir ağrı girdi.Çünkü kapıdan giren Alex endişeli bir yüzle''Annen iyi değil.''dedi.Elimi kalbime bastırarak kapıya koştum ve o zaman Alex'in bütün şımarık arkadaşlarıyla başbaşa kaldım.Beni eve sürüklediler.Bir kız vardı içlerinde,süslü püslü,tam bir İtalyan.Alex de Fransız asıllıydı ancak İtalyan kızlarına daha çok bayılırdı.Bütün günümü yediler.Yok ben Alex'i hak etmiyormuşum,yok ben belanın önde gideniymişim.Takmadım tabii ki.Takmadım.Üzmedim kendimi.İyi ki üzmemişim.Hayatım boyunca çekeceğim aşk acısı ve vatan özleminin yanında bunlar ne kalırdı ki?