"Şairler dolunayı severler, hakkında binlerce şiir yazılmıştır; oysa Veronika en çok yeniayı severdi, çünkü daha gelişecek, büyüyecek, kendi yüzeyini tümüyle ışığa boğacak zaman olurdu, kaçınılmaz yok oluşundan önce."
-
"Güzel filmdi, değil mi?" Gözlerinin içine bakarak kısık sesle mırıldandığımda, koyu kahve gözlerinin bir an yıldız gibi parıldadığına yemin edebilirdim. Beğenmiş olmalıydı.
Hevesle kafasını salladığında benim boyadığım alnına doğru dökülen açık turuncu perçemleri gözlerinin önünü kapatacak duruma geldi, onun bu koca cüssesinin altında yatan çocuksu tavırlarına delicesine kıkırdadım.
Ardından neden gülüyorsun der gibi kaşları çatıldı, dudakları aşağı doğru hafifçe kıvrıldı ve somurtarak sağ eliyle gözlerinin önünü kaplayan saç tutamlarını geriye itti.
İki elimi de teslim oluyormuş gibi havaya kaldırdım ve, "Pekala gülmüyorum, kızma bana," diye devam ettim. "Hadi barışalım!" Ellerimi aşağı indirdim ve kafamı ona doğru yaklaştırıp dudaklarımı fazla büzmeden yanağına aniden dokundurup geri çekildim.
Yaptığım ani ve yersiz hareket karşısında şaşkınlığı çekik gözlerinin güneş gibi parlamasını sağlamıştı. Rahatsız olduğu belliydi lakin aldırış etmedim, onu seviyordum: Öyle çok seviyordum ki sonunda o beni sevecekse kızgın demirler üstünde yürüyebilir, sonsuz acıları çekebilirdim. Belki onu çok geç tanımıştım, belki mükemmel birisi değildi ya da sesini asla duyamayacaktım...Bunlar sorun değildi. Önüme çıkan engeller ondan uzaklaşmama değil, daha çok bağlanmama sebep olmalıydı. O benden ne kadar çok kaçarsa ona o kadar sıkı sıkı tutunmalıydım çünkü ona karşı olan hislerim ancak o zaman dünyada üzerindeki en kutsal şey olabilirdi.
Sevgiden öte, aşktan yüce.
"Bekle,geleceğim." O hala şaşkınlığını üstünden atamazken hızlıca yerimden fırladım ve kitaplığıma koşar adımlarla vardım. Heyecanlıydım, geçen gün kitapçının birisinde gördüğüm ve okumaya kıyamadığım o muhteşem kitaba götürdü ayaklarım beni hemencecik ve kitabı elime alıp tekrar Chanyeol'ün oturduğu koltuğa kendimi attım.
Ufak bir çocuk gibi hevesle "Dizine uzanabilir miyim, Chanyeol-ah?" dedim.
Kafasını evet anlamında aşağı yukarı salladı.
Söylediğimi yaptım: Kafamı onun dizine yasladım, bedenimi koltuğun tam ortasına doğru oranladım ve ayaklarımı boylu boyunca uzattım. Hazırdım, kalbim deli gibi atıyordu.. Öylesine heyecanlanmıştım ki o an ölebilirdim. Gerçekten.
"Peki..bunu ikimize okusam olur mu?" Yüzsüzlük yaptığımı biliyordum ama umurumda değildi, benim için böyle özel bir kitabı ancak onun kadar özel olan birisiyle paylaşmalıydım ve bu kişi Chanyeol'den başkası olamazdı.
Kitabı parmaklarımın arasından özenle çekip aldı,ne olduğunu merak ediyor olmalıydı. Şu kısacık sürede kitaplara insanlardan çok değer verdiğimi bilecek kadar beni iyi tanımıştı. Ve o benim şu kısacık sürede her şeyim olacak kadar içime işlemişti.
Tam kitabın kapağını açıp, o güzel kokuyu odaya yaydığında huzursuzca yerimde kıpırdandım, sonra tekrar konuştum. "Chanyeol-ah..saçımı da okşar mısın?"
Sadece gülümsedi. Ardından sabırsız bakışlarım onun tüm bedenini esir almasıyla kalın ve uzun parmaklarını saçlarımın en ücra köşelerinde hissetmeye başladım. Yumuşak bir şekilde parmakları saçlarımın arasında gezintiye çıkarmaya başladığında, kitabı tekrardan elime aldım ve her bir kelimesini hissederek okumaya başladım.
İkimiz için.
...
+üç hafta sonra+
Şimdi yapacağım şey belki fazla cesaret deli işiydi; ama hayır, ben bir deli değildim ve yaptığım bir şeyden asla pişman olmamayı çok küçükken omuzlarıma işlemeli ceketler yerine katran kaplı kalpleri kadar ağır acılar koyduklarında öğrenmiştim.
Chanyeol'e karşı artık saplantılı birisi gibi gözükmek istemiyordum. Hemen ona ilk görüşte aşık olduğumu, benimle olmasını istediğimi, yanımdayken bile onu özlediğimi söylemek istiyordum. Bir şeyler görmüştüm ve gördüklerim felaket derece de korkunçtu. Rüyamdayken Chanyeol gidiyordu. Sonsuza dek. Rüyası bile beni böyle parçalarken gerçeğine bir an bile katlanamazdım. Onu sevdiğimi söyleyemediğim her saniye onu kaybediyor gibiydim.
Doğru bildiğim şeyi yapmalıydım.
O çalan keman sesine odaklanmışken, kuruyan boğazımı umursamadan zor da olsa yutkundum. Cümlelerimi toparlamaya dahi gerek duymadım, onu kaybettiğimi hissediyordum. Nefesim kesiliyor gibiydi ve ben bir şey yapamıyordum.
Parmaklarım avuçlarıma temas etti, tırnaklarım tenime saplandı. Korktum. Konuştum, bir daha hiç konuşamayacakmış gibi.
O gece her şeyi itiraf ettim.
Yıldızlara armağan ettim sevgimi.
Ve, o gece yirmi üç yıllık hayatım boyunca tüm doğru bildiğim her şeyi yıktım; pişman oldum.
Sanırım dünyanın en saçma ve iğrenç ficini yazıyorum. Beğnen olur mu bilmem ama okuyup kendine bu eziyeti eden herkese minnettarım.
