Bölüm 7

15 5 1
                                    

Hızla arkamı dönüp ona baktım. Öne doğru bir adım atıp başımı dikleştirdim. "Ne saçmalıyorsun sen?" diye çıkıştım ona. Evet haklıydı. Ben bir cadı değil toplayıcıydım. Belki de normal bir insanın reenkanesiydim. Ama bunu o bilmemeliydi.

"Hiç öylesine." dedi ve umursamazca omzunu silkti. Sonra da arkasını dönüp gitti. Ne yapmalıydım? Ya anladıysa? Ama anlamasının imkanı yoktu. Alnımda 'TOPLAYICI' yazmıyordu ya...

Bende hemen arkamı dönüp sınıfa gittim. Onunla ve onun imalarıyla uğraşacak halim yoktu. Başımı çevirip dışarıyı izlemeye başladım. Hava çok güzeldi. Okuldan sonra eve değil de sahile gidip biraz otursam iyi olurdu. Okyanusun mavisinde kendimi bulur biraz kafa dinlerdim belki. Ben Küçükken annem ve babamla beraber sahile giderdik hep. Ben kumlarla  oynardım hep. Onlarda sohbet ederlerdi. Sonra hani gidelim derlerdi ama ben gitmek istemezdim. Ağlardım biraz daha kalmak için. Annem her gün yarın da geleceğiz diye söz verirdi hep. Her gece yine gelirdik ve her gece annem yine söz verirdi yine geleceğimize. 

Ama bir gün yine gelemedik. Annem yoktu çünkü. Bende her gece gidip sahilde beklerdim annemi yine geceler diye. Ama annem yine gelmedi. Her defasında bıkmadan usanmadan beklerdim onu. Beklerkende okyanusun derinliklerinde bulurdum kendimi. Saat geç olunca yine geleceğime dair söz verirdim kendime. Annem artık gelmeyince bende de söz vermez oldum. Ne kadar beklersem bekleyeyim gelmeyecekti çünkü. 

Sonra ara sıra gitmeye başladım. Ama beklemeyi keseli de çok olmuştu. Sadece okyanusta huzur bulur sonra yine geri dönerdim. 

Öğretmen dersi anlatırken bir anda zaman durdu sanki. Etrafımdaki hiç kimse hareket etmiyordu. Ayağı kalkıp istemsizce yürümeye başladım. Sınıftan çıktığımda adımlarım daha da hızlanmaya başlamıştı. Çıkışa doğru koşmaya başladım. Durmak istiyordum ama sanki biri beni kontrol ediyor gibi kendime hakim olamıyordum. Koştum. Koştum. Koştum. Bir anda durduğumda ayaklarım artık dayanamadı ve yere yığıldım. Inanılmaz bir yorgunluk vardı üzerimde. Gözlerimin etrafının ıslak olduğunu fark ettim. Ağlamıştım. Daha ne olduğunu bile anlayamadan sesler duymaya başladım. Anlayamıyordum. Sesler çok fazlaydı ve ben herhangi birine odaklanamıyordum. Önümde bir karartı belirdi. Karartı bana doğru yaklaştıkça daha da belirginleşti. Karşımda daha önce hiç görmediğim bir kadın vardı. Çok güzeldi ve bir o kadar da genç. Onu tanıdığıma dair bir his vardı içimde. Ama korkuyordum. Bana yaklaştıkça geri gitme isteği oluştu ama gidemedim. Ayaklarım mıh gibi çakılmıştı yere. Genç kız elini bana uzatıp "Hadi Nerissa! Gel benimle." dedi. Bana uzattığı elini tuttum ve beni peşinden sürüklemesine izin verdim.

Ne kadar yürüdüğümüzü bilmiyorum ama o kadar çok yürümüştük ki ayaklarımı hissetmiyordum. Eski bir tapınağın önünde durduk.

Taştan yapılmıştı ve çok hasar almışsa benziyordu. Belli ki uzunca bir süredir buraya kimse uğramamıştı. Örümcek ağları sarmıştı dört bir yanı.

Tapınağın içine girdi. Benim elimi tuttuğu için ben de onunla birlikte girmiş bulundum. İçimde çok kötü bir his vardı. Böyle bir ortamda kötü bir hissin olması çok normal diye göz ardı ettim bu hissi.

Büyükçe bir yere gelmiştik. Tavanı açıktı ve şu an parlayan ay gözüme çarpmıştı. Ne ara gece olduğunu bile anlamamıştım. Bu işte bir terslik vardı.

Odanın ortasında büyük bir masa ve etrafında da büyük mumlar diziliydi. Mumlar uzunca bir süre yanmış olacak ki çok az kalmışdılar. Genç kız elimi bırakmıştı bende tüm korkularıma rağmen masaya yaklaştım. Masanın üzerinde kanlar vardı. Kanlar henüz kurumamıştı bu da yeni olduğunun gösterdesiydi. Iyi ama ne kanıydı bu? Ya da kimin kanı?

İki büyük adımla geri gittim. Kız da yanıma gelmişti. Başımı ona çevirip gözlerine baktım. "Kimsin sen?"dedim kısık ve bir o kadar da sakin bir sesle.

"İola. Prenses İola."

Ismini söylemesiyle beraber kitapta okuduğum her şey zihnimde yankılanmaya başladı. O bir ölüydü. Nasıl benim yanımdaydı ki?

Başımı önüme çevirdim tekrar. Bu sefer karşımda sadece kanlı bir masa ve mumlar yoktu. Bu sefer karşımda kanlı bir halde masanın üstünde yatan İola ve onun etrafında elinde mumlarla bekleyen pelerinli birileri vardı.

Başımı tekrar sağa çevirdiğimde İola yanımda yoktu. Aynı hızla başımı sola çevirdim ama İola yine yoktu. İola tam karşımda masanın üstünde kanlar içinde yatıyordu.

Bir anda yanımda Ryan belirdi. Ona çaresiz gözlerle baktım. Ama o bana aynı şekilde bakmıyordu. Uzanıp elimi tuttu ve avucumun içini açtı. Diğer elinde bir hançer vardı ve o hançeri avucumun içine koydu.

"Hadi Nerissa buna bir son ver. Bizi de İola'yı da kurtar." dedi. Gözlerinde intikam ve nefret vardı. O koyu kahve gözlerinde gördüğüm bu hisler çok yabancıydı.

"N-nasıl? Nasıl yapacağım bunu?" dedim sözcükler ağzımdan çıkmakta zorluk çekerken.

"Öldür kendini Nerissa. Öldür!"

Elimdeki hançeri elimden bıraktım. Hançerin yere düşünce bıraktığı tok ses etrafta yankılandı. Dizlerimin üstüne yere düştüm. Zihnimde hala Ryan'in sesi yankılanıyordu ve bu çok rahatsız ediyordu. Sesi duymamak için ellerimle kulaklarımı kapatıp gözlerimi sımsıkı yumdum.

"Hayııııııııır!!!"

En son ağzımdan bir çığlık yükseldi.

Dave Russell

Spor çantamı da elime alıp spor salonundan çıkarken yanımdan biri koşarak geçti. Başımı çevirip kim olduğuna baktım. Giden Nerissaydı. O kadar hızlı koşuyordu ki çarptığı kişilere bile dönüp bakmıyordu.

İçimde kötü bir his oluşmuştu. Tam yanımdan geçerken onu durdurmak için seslendim.

"Ner-"

Beni görmeyin yanımdan geçip gittiğinde sözüm yarıda kalmıştı. Ne olmuştu bu kıza tanrı aşkına?

Elimdeki spor çantasını yere bıraktım ve onun peşinden bende koşmaya başladım.

Ormanlık bir alana geldiğimizde neler olduğunu anlayamamıştım. Nerissa durduğunda ben de durdum. Tam onun yanına gideceğim sırada tekrar koşmaya başladı ama bu kez daha yavaş koşuyordu.

Bende tekrar onun peşinden koşmaya başladım. Nereye gidiyor bu kız böyle?

Ormanın sonunda ki tapınağa girdiğimizde ancak durdu. Onun bu tapınakta ne işi var?

Ona iyice yaklaştığım ve durup ne yaptığını izlemeye başladım. Önce başını sağ tarafa çevirdi. Sanki yanında biri varmış gibi konuşuyordu ama ne dediğini duyamamıştım. Bu kez başını öne çevirdi ardından hızla sağına ve soluna baktı. Sanki birini arıyor gibiydi.

Tekrar önüne döndüğünde biraz daha bekledi ve dizlerinin üstüne yere çöktü. Bu diz çökmekten daha ziyade yıkılış gibiydi. Ellerini kulaklarına götürdüğünde korkmaya başlamıştım.

"Hayıııııııır!"

Çığlığını duymamla ona doğru koştum. Bende yanında yere çöküp ona sarıldım. Hıçkırarak ağlıyordu. Sakinleştirmek için saçlarını okşamaya başladım.

"Tamam geçti. Ben yanındayım bak."

Ne olursa olsun onu bırakmayacağım. Hep yanında olacağım. O istese de istemesede...



Yazım hatalarım varsa affola. 

Kitap hakkında ki düşünceleriniz benim için çok önemli. Benimle paylaşırsanız çok sevinirim 😊


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 30, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

TOPLAYICI -Dokunuşun Gücü- #wattys2017 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin