Marinette
Okulun bittiğini belirten zil sesinden sonra bir oh çektim. Bayan Bustier hastaymış ve biz de bu yüzden neredeyse bütün gün kimya işledik. Tabi bu hocamızın sürpriz sınavları dünyaca ün yapmış.
Böyle zor bir günden sonra yetmezmiş gibi Alya'nın dünkü akumayı ve Chat ile yaptıklarımızı anlatışını yeni öğreniyormuş gibi dinlemek zorundayım.
Nalet olsun!
Artık kulaklarımın duyma işlevini kaybettiği sırada gözucuyla arabasına binen Adrien'ı görüyorum. Bunu isteksiz yaptığının farkındayım çünkü her okul çıkışı yüzü asık oluyor. Tabi bunu gördükçe benim de yüreğim acıyor ama ne yapabilirim ki?
(YN: Yavrum git sorsana çocuğa! Sinemaya davet edemiyosun bari bi soru sor! 😠
M: Yav he yazar he.)Çekimleri sevmediğini biliyorum. E tabi, insanın odasında sevdiği çocuğun, namıdiğer 'Crush'ımın* tüm programı olunca biliyor.
*Crush: Asıl kelime anlamı "ezme"dir ama "Çarpıldığım çocuk/şahıs" gibi tuhaf bir anlamda kullanılıyor."Kızım, iyi misin?! Bi doktora falan git istersen."
Sen kimsin be adam!
Ve bi baktım karşımda Alya gözümün önünde iki elini birden sallayarak bana seslenip duruyor. Fazla bağırmış olmalı ki gelen geçen bize -bana bakıyordu. Ben hangi ara daldım bu kadar? Ee, konu Adrien olunca..
"Kızım, benim, Alya. Sen cidden iyi değilsin."
"Tamam Alya, merak etme iyiyim. Sadece biraz daldım o kadar."
"Biraz mı? Mari sen ne dediğinin farkında mısın?"
"Alya ne demeye çalışıyorsun? En fazla 1-2 dakika olmuş-tur.."
Sonlara doğru sesim kısılmıştı.
"...Değil mi?"
"Yarım saat oldu kızım! Ayrıca ne dalması resmen kendinden geçtin."
OHA! ÇÖŞ!! Şaka bu demi? Adrien falan dedik de bu kadar mümkün mü? O zaman Alya bana kim bilir kaç kere seslenmiştir. S*çtık.
"Haklısın aslında. Bir milyar kere falan senin sayende anırmışımdır burada. Ve ayrıca, sesli düşünmeyi bırakman lazım. Yoksa Adrien'ın onu sevdiğini öğrenmesi işten bile değil."
Sesli mi konuştum? Yine mi? Eğer böyle giderse cidden Alya'nın dediği son kaçınılmaz olacak.
"Marinette, hala sesli düşünüyorsun."
"Affedersin Alya, şu lanet alışkanlık bir kerecik olsun yakamı bırakmıyor."
"Her neyse, artık eve gitsek iyi olacak. Okul biteli bir saatten fazla oldu ve biz hala koca binanın önünde dikiliyoruz."
Alya'nın bunu demesiyle koluma bakmam bir oldu. Ve beklendiği üzere kolumda saat yoktu. Neden acaba?
Evden alelacele çıktığın için olabilir mi?
Olamaz efendim. Hem sen kimsin?
İnsan iç sesini de mı tanımaz ya! Valla pes.
Valla falan diyemezsin. Daha imana gelmek için çok gencim. Heyo! Tamam, iç sesimle tartışmam bittiğine göre kolumdaki saate -daha doğrusu sadece koluma baktım.
"Saat kaç ki?"
Ben daha n'olduğunu anlayamadan Alya koluma abanıp ısırıverdi bileğimi. Dünyadan Alya'ya! Millet bize bakıyor farkında mısın? Kime diyorum?!
Ah Mari, biz seninle n'apıcaz? Şimdi de içinden konuşuyorsun.
Cidden mi? Hiç farkında değilim.
Ne bu şimdi, saat mi? Alya'nın Türk akrabaları olduğunu duymuştum. Böyle fantastik şeyler bir tek onlarda var zaten.
"Eti kemik geçiyor!"
"Alya, bu berbattı!"
"Eh, biraz da Türk yanımız ortaya çıksın dimi?"
"Artık eve gitsek? Bacaklarım ağrımaya başladı."
"Tamam tamam, hadi gidelim."
Ve en sonunda eve vardım. Artık alıştığım için yemek yemeden direk odama çıktım. Ve bir saat olmadan tüm ödevlerimi Tikki'nin moral verici sözcükleri eşliğinde bitirdim. Çünkü ben çok iyi bir öğrenci olduğum için- tabii ki de hayır, hemen möthöş yatağıma yayılıp uyumak için yaptım desem yalan olmaz.
. . .
Yataktayım. En son ne oldu? Doğru ya, ödevleri bitirir bitirmez yatağa uçup (evet, uçtu.) saniyesinde uyuyuvermiştim.
Saate baktığımda 23.30 olduğunu görüyorum. Işıklar kapalı olduğuna göre annemler erken yatmış herhalde.
Ben yine de nolur nolmaz bi evin içini kolaçan edeyim. Aşağı indiğimde odalar karanlıktı ve yatak odasından babamın meşhur horlama sesi geliyordu. Annem bu sesi duymamak için kulak tıkacı takar ama bu defa benim şansıma unutmuş galiba. Nereden mi biliyorum? Çünkü merdivenlerden çıkarken bir sakarlık yapıp basamakları baya gıcırdatmayı başardım.
Ben içimden kendime küfürler yağdırırken annem içeriden seslendi:
"Marinette, sen misin?"
"Evet anne, su almaya inmiştim."
Yine son hızla odama çıktıktan sonra annemin gelme ihtimalini de göz önünde bulundurarak yorganımın altına yastığı koyuverdim.
"Anlaşılan gece devriyesine çıkacağız."
"Aynen öyle Tikki. Enerjin tam mı?"
"Ben hazırım Marinette!"
"Tamam o zaman. TİKKİ, BENEKLER!"
Pembe ışıklar içinde dönüştükten sonra hiç düşünmeden bu güzel şehrin en sevdiğim yerine salladım yo-yomu. (Anladınız siz 😏) Eyfel Kulesine.
Adrien
Odamdan Eyfel Kulesinin muhteşem manzarasını izliyordum. Dalmışım herhalde. Yoksa Plagg bana seslenince irkilmezdim.
"Adrien! Bana camembert vermeyi düşünüyor musun? Kıymetlimi yiyip güzel bir uyku çekmek istiyorum, çok mu?"
"Off Plagg, şu camembertini al da tık ağzına." dememle camemberti ağzına tıktım. Şu sıralar Plagg'i susturmanın tek yolu bu çünkü.
Camın önünden ayrılıp yatağıma uzanacakken Eyfel Kulesinin üzerine bir gölge atlayıverdi. Bu Ladybug'dan başkası olamaz! O. Şuan. Şu saniye. Orada. Oturuyor! Ve ben hala burada dikiliyorum.
O an kalbim beynimden emir almayı bırakıp delicesine atmaya başladı. Ben de kalbimin sesini dinleyeceğim.
"PLAGG, PENÇELER!"
Fikirlerinizi belirtirseniz çok mutlu olurum. 😊 Yazar kaçarr! 😆
-752 kelime
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbimdeki Boşluk ~ MLB Fanfic
FanficFilmin baş kahramanlarının kaleminden aksiyon, macera, aşk ve bu yoldaki fedakarlıkları anlatan bir eser.