Aşk Buymuş

17 4 3
                                    

Derin bir iç çektim karşımda basketbol oynayan çocuğa bakarken elimde ki topları depodan çıkardım. Potanın arkasında ki banklara oturdum ve topların sağlam olup olmadığını kontrol etmeye başladım. Bu iş çok sıkıcıydı. Beden eğitimi dersinde topa ayağımla vurduğum için hoca ceza vermişti. Spor kulübüne kalacak ve eşyaları toplayacaktım. Bir bakıma disiplinden kaçıştı aslında.

Daha önce de böyle bir ceza almıştım. Hiç unutmam o zaman da tam burada oturuyordum. O ise şu an ki gibi orada basketbol oynuyordu.

Her zaman ki gibi havalı ve karizmatik şekilde topu kıvrımlı elleriyle sürüyor, potaya yaklaşınca iki adım atıp üçüncü adımın da havada süzülerek topu deliksiz atıyordu. Her atışından sonra yüzüne hafif bir tebessüm koyar ve potaya bir bakış atardı. Bunu biliyordum çünkü onu üç yıldır görüyordum, izliyordum. Komik bir tanışmamız vardı. Buna rağmen o beni hatırlamıyordu.

Üç yıl önce yine ceza olarak spor kulübüne kalmıştım. Bahçede ki topları fileye dolduruyor ve havası inenleri şişiriyordum.

Voleybol toplarından tekini elime almış ve acaba dikişleri birleşir mi diye düşünüyordum.Bu salak hoca vere vere bu cezayı vermişti. Dikkatimi toplara vermişken kafama yediğim basketbol topu ile başım dönmeye başladı. Oturduğum yerden destek aldım ve sendeleyerek ayağa kalktım. Hemen yan tarafımda basketbol oynayan çocuklara, sinirden pancar gibi olmuş suratımla soluyordum. "O topu hanginiz attı?!" Sakin kalmaya çalışsam da öfkem herhalukarda bariz anlaşılıyordu. Birbirlerine baktılar ve esmer, uzun boylu -ki bana göre herkes uzun- olan özür diledi. Arkamı döndüm ve topları topladığım fileden elime geçen her topu ona fırlatmaya başladım. Elimin çok sert olduğunu düşünmüyorum ama kafasına atmaya özen göstermiştim tabiki.

Hoca'nın bizi ayırması ile yere oturdum ve kafam diye ağlamaya başladım. Kızlar beni ne kadar kaldırmaya çalışsa da kalkmadım.

Yanıma geldi. Kafamı kaldırdığım da elinde ki dondurmayı bana uzattı. "Üzgünüm, bilerek atmamıştım. Bunu özür hediyesi olarak kabul et." Dedi ve beni yerden kaldırıp bahçede ki kantinimizin masalarına kadar götürdü.

Tokalaşmak için elini uzattı. "Adım Enes." Gülümsüyordu ve yanağında derin bir gamzesi vardı. "Tanıştığıma memnun oldum. Ben de Hazal." Ben de ona gülümsedim. O kadar da kötü birine benzemiyordu. Hatta çok kibardı. Sanırım elim fazla sertti bu çocuk için.

O günden sonra uzun zaman onu okulda görmedim. Gözlerim hep onu arıyordu ama o sürede bunu fark etmemiştim. Ta ki onu tekrar görene kadar. Kalbim son hızla giden bir jet ,beynim paraşütle atlayan biri...

O an anladım ki onu özlemişim, anlamsız bir şekilde onu çok özlemişim. Tanımadığım, hayatımda bir kez gördüğüm birini görünce neden bu kadar mutluydum. Kalbim kanımdan at mı süzdü de içimde at koşuyor gibiydi? -kanımda atın ne işi var-Yoksa aptal yaşıtlarımın bahsettiği şey bu muydu?

'AŞK'

En acısı ise üç yıl boyunca hiç konuşmamamızdı. Ne ben bir daha spor kulübüne gittim bu sürede ne de o benimle konuştu. Ne zaman canım yansa onu hatırladım hep. Keşke yeniden kafama top arsada yeniden sinirlensem. Neden ben onu bu kadar seviyorken beni tanımamazlıktan geldiğini sorabilsem, kafasına kafasına atsam da topları aklı başına gelse. Bir ümit beni hatırlardı belki.

Topların düzgün olanlarını ayırıp içeri bıraktım ve diğerlerinin çalışmaları için malzeme ve pompa getirdim. Eşyaları sahaya bırakıp topları şişirmek için eski yerime döndüm.

Herkes koşmaya başlamıştı ama Enes hala basket atıyordu. Diğerleri turlarını bitirmeden kızlardan biri koşmayı bıraktı ve Enes'in yanına gitti.

Kızla göz teması kurmayarak atış yapmaya devam ediyordu. Kız hiç umursamayıp konuşmaya devam ediyordu. Enes, sabrı taştığında kıza bağırdı. "Yeter artık! Sabrediyorum ama zorlama. Duymak istemiyorum!" Basket topunu iki elinin arasına almış sıkıştırıyordu. Kız apaçık yapay bir şekilde cırladı "Ama sevgilim neden böyle yapıyorsun? Sensiz ne yaparım." Enes için son damla buydu sanırım. "Ne sevgilinim ne de hep yanında olacak biri! Sen tercihini yaptın bende saygı duydum. Bir kez gittiysen bir daha geri dönmeyeceksin."

Elinde ki topu sinirle potaya attı ama kafamın pota olduğunu düşünmüyorum. Kafama aldığım darbe ile bütün sesler birbirine karıştı. Hayatım film şeridi gibi geçti derler ya. İşte! Tam olarak buydu. Üç yılım gözümün önünden film şeridi gibi geçti. Kafama yediğim ilk toptan son topa kadar her şey!

Yerden kalktığım da okulda değildim. Burası neresi bilmiyorum ama büyüleyici olmasının yanında ürkütücüydü de. Peri masallarından fırlamış bir bahçe... Etrafı uzun ağaçlarla kaplı, sonu gözükmeyen bir orman ve renkli çiçeklerle dolu çimenler vardı. Üzerimde ki demode beyaz elbiseden bahsetmiyordum bile. Yok-yok masalsılığın yanından bile geçmiyordu burası. Basbayağı ürkütücüydü. Nasıl düştüm ben buraya ki? Allahım! Saçlarım iki yanından örülmüş bu ne böyle?!

"Örgülerine dokunmayı düşünme bile!"

Bu ses nereden geliyordu. Ya ben ne günah ettim de buradayım. Bu salak ormandan çıkmak istiyorum.

"Sakin olmayı dene Hazal."

"Sen kimsin?"

"Ben senin perinim"

"Neymiş neymiş? Peri mi? Puhahahah"

İstemsizce ağzım kapandığında burada fena şeylerin olduğunu anladım.

"Benim ile dalga geçmeyi bırak çünkü ben senin için buradayım."

Selam! Kısa hikayem ile sizlerleyim:) yorum atmayı ve vote vermeyi unutmayın lütfen. Sevgilisi olmayan bütün okurlarıma gelsin💕

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 17, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Üç DilekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin