5.BÖLÜM

590 7 13
                                    

 Ansızın kopup gelen bir fırtına gibi şu anda içimde ki acı. Tarifi yok, bildiğim tek şey acıdığı. İçimde bıraktığı boşluğu bilirim bir de. İçimde bıraktığı boşluk herkesin güldüğü bir şeye senin boş gözlerle bakman gibidir. Tıpkı bulunduğum ortam gibi. Mutlu bak herkes, gülmeyen tek kişi benim. Bir tek ben mi göremiyorum şu mutluluğu, bir tek ben mi sahip olamıyorum? 

 Gözlerim ileride ki iki kıza takıldı. Tabii ki o kızıl saçları tanıyordum, tabii ki şu anda kırgın kocaman kahverengi gözleriyle bana bakan kızı tanıyordum. Tabii ki şu anda neden içimin darmaduman olduğunu anlıyordum. Yavaşça geldi ve tam karşımda ki sandalyeyi çekerek oturdu. Gözlerini bir süre daha üzerimde gezdirdikten sonra yavaşça önüne döndü. Bakışları boş masanın yüzeyinde gezinmeye başladı. 

Oturduğum yerden kalktım ve arkamdan bana seslenenleri umursamadan hızlı adımlarla orayı terk ettim. Sonra içimde yine o ağlama isteği belirdi. Tepki veremedim o isteğe. Yavaşça arabayı sahile çektim. Yapabildiğim tek şey ise; tıpkı dalgaların kayalıklara çarptığı gibi acılarımın yüzüme çarpmasıydı. Ona beslenen bu sevgi ne kadar da acemiydi. Sadece 3 günlüktü oysa. Nasıl bir şey ki lan bu? Nasıl bir şey ki beni sadece 3 günde kendine bağlayabildi? 

Şimdi basit göründü gözünüze değil mi? 3 gün diye. Ama bir de şu tarafından bakın; eğer boş bir sevgi olsaydı bu halde olur muydum? O sadece 3 gün bana 3 yıl gibi giriyor. Düşünüyorum da, ondan uzaktayım şu anda. Onunla aynı masada oturup gözlerine bakmak varken ondan uzağım. 

Melek.. 

Yarınlar yok gibi
Güneş hiç doğmayacak
O gitti ah gitti
Bir daha hiç dönmeyecek
Ah yandım ben Allah'ım
Buna can dayanmaz
Al onu getir geri
Bir daha hiç vermeyeyim
Al onu ver bana geri
Son bir daha göreyim
Gidipte dönmeyeyim
Ah yandım ben Allah'ım
Buna can dayanmaz
Al onu getir geri
Bir daha hiç vermeyeyim
Al onu ver bana geri

Bir daha hiç vermemeyim. İçimde ki yangına körükle giden bu şarkı hissizliğimin zirvesiydi. Ben aslında hiç sevilmemiştim. Hiç kimse yüzüme gülmemişti mesela.. Kimse bana bir tebessüm etmemişti. Onun gülümsemesiydi belki de beni ona bağlayan. Mesela kimse bana iyiyim dediğimde hadi lan oradan dememişti. Oysa ki onun o aptal bakışlarına dayanamıyordum bile. 

Dalgalar sertçe bir kez kayalıklara çarparken ilk defa ölümün bu kadar yakın olduğunu hissettim. Bir adım uzağımda. Arabanın kapısını açtım ve kayalıkların üzerine çıktım. Denizin tuzlu kokusu sigara dumanıyla parçalanmış ciğerlerimi yakıyordu. Sonrası ise belliydi. Bedenim sertçe deniz suyuna çarpmış ve ölümü her tarafımda hissetmiştim. Ölüm her yerdeydi. Çırpınmadım. Son nefes kırıntılarımı kaybedişimi izledim ve karanlık kapladı göz bebeklerimi. Son gördüğüm yine onun ışıklar içerisindeki bedeniydi. 

MELEK'TEN

 Kırgınlık bedenimi ele geçirmişti biraz da utanç duygusu. Ona karşı hissettiklerim beni korkutuyordu ve ne yapacağımı bilemiyordum. Masaya oturduğumda kalkıp gitmesi zoruma gitmişti. O kadar mı nefret ediyordu benden? O kadar mı tiksiniyordu? O kadar iğrenç biri miydim ben? Şimdi düşününce, evet ben gerçekten iğrenç biriydim. Ona bedenimi vermiştim. Onun gözünde bir sürtükten farklı değildim ki. Ne bekliyordum? Bana aşık olmasını mı? 

Uzun bir süre masada oturduk. Gülüyorduk, daha doğrusu onlar gülüyordu. Çağrı'yla aynı masada olmak güzeldi ama Miran daki heyecan yoktu. Onu gördüğümde içimde oluşan o karmaşa yoktu. Sadece ve sadece hevesti. Miran haklıydı. O sadece bir hevesti ve ben bir heves uğruna onu kaybetmiştim. Ya koşullar farklı olsaydı? O zaman beni sever miydi? Bu şekilde tanışmış olmasaydık? 

Çağrı telefonunu açtı ve bir iki dakika sonra hızla yerinden kalktı. ''Ne yapmış dedin?'' diye bağırdı. Hepimizin gözü ona dönerken sabahtan beri içimde olan kötü his daha da büyümüştü. ''Ölmüş mü?'' dedi, sonra da hızla;''Kime diyorum lan ben, Miran ölmüş mü?'' Sanki o an dünyam başıma yıkıldı. İşte o an sesler kulağımda uğuldamaya başladı. ''Ne demek cesedi bulunamadı daha?!'' Çağrı ceketini kaptığı gibi giderken yanında ki çocuklarda kalktı ve gittiler. Tabii benim bedenim kilitlenmiş, ''Ölmüş mü?, Cesedi bulunamadı..'' laflarında takılı kalmıştı. 

Belki de rüyadır. Şimdi gözümü açarım ve odamda olurum. Belki de yine kitap başında uyuyakalmışımdır. Derin bir nefes doldurdum ciğerlerime. Oysa ki nefesim boğazımda tıkalı kalmıştı. Üçe kadar saydım ve tekrar gözlerimi açtım. 

Bir.. İki.. Üç..

Hala aynı yerdeydim. Ölmüş müydü? Göz yaşı mıydı şu anda önümü bulanıklaştıran yoksa başım mı dönüyordu? Hıçkırık kaçtı sanırım dudaklarımdan. Sanırım. Çünkü bu şu anda acımın tarifiydi. Ölemezdi ki. O ölmezdi yani. Çünkü o Miran'dı. Asim'di.Çünkü o benim sevdiğim adamdı. Benim sevdiğim adam ölemezdi. Gidemezdi yani. Şimdi buradan çıkacağım ve onun yanına gideceğim yine sarılarak uyuyacağız. Yine saçlarıma dokunacak, yine kokusunu içime çekeceğim. Onun ölme düşüncesi.. İmkansızdı. 

Gider miydi insan hiç böyle? Bana en azından bir kez olsun elveda etmeden gidecek miydi? Böyle birbirimize kırgın kırgın bakarak mı olacaktı son bakışmamız? Oysa ki benim dün gece kurduğum hayaller böyle değildi. Ben.. çocukları düşünmüştüm. Çocuklarımızı. 

''Melek!'' dedi Cansu beni sertçe dürterek. ''Kendine gel. Hadi hastane hastane gezelim! Belki bir bulan olmuştur!'' dedi. Oysa ki ben tepki bile veremiyordum. Sonra ne oldu nasıl oldu kendimi hastane hastane gezerken buldum. Umut, şimdi çok uzaktaydı. İhtiyacım olan tek şey olan umutken şimdi en uzak yer umuttu. 

''Bulmuşlar.'' dedi telefonu kulağından indiren Cansu. ''Melek, Miran ölmüş. Melek intihar etmiş. Boğulmuş.'' Bedenim bir nöbete tutulur gibiydi. Titreyerek yere yığıldım. Ağlama isteğim çığlıklara dönüşmüştü. ''Melek, kendine gel. Hadi hastaneye gidelim. Yalvarırım hadi. '' 

Ölmüştü. Hani benim sevdiğim adam ölemezdi? Hani Miran gidemezdi? Şimdi bana bıraktığı tek şey o 3 gün mü olmuştu? Daha ona doyamadığım o koca 3 gün? 

--

Merhaba, kitap adı olarak Bir Tutam Kızıl koymayı düşünüyorum. Okuduğunuz için şimdiden teşekkürler..  

BİR TUTAM KIZILHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin