mbcavus
KÜHEYLANYıldız ve Gökyüzü...
Sadece iki kelime... İki kelime ve altı yıl. Yaşadığı o altı yıl bu duvardaydı aslında. O iki kelime anlatıyordu o altı yılı.
Genç kadın sol yanağına düşen bir damla yaşla gözlerini gökyüzüne çevirdi. Sonra kapadı gözlerini. Yüzünde hissetti rüzgârı, yağmuru, geçmişi... Ama en çok o günü. Şimdi ağlamayı çok isterdi. Eğer verdiği o söz olmasaydı. Eti koparılıyormuşçasına bir acının içindeyken ağlayıp zehrini akıtmayı çok isterdi.
Ama aslında içindeki zehirdi onu ayakta tutan. Yıkılmasını engelleyen de içini yakıp kavuran da o zehirdi.
Altı yıldır yüreğinin sol yanını mesken tutan o zehir...
Yağmur, bütün tenini kapladığında derin bir nefes alıp tekrar baktı o duvara. Zihni geçmişe gitmek için ona savaş açsa da genç kadın buna müsaade etmeden kaskını giyip motoruna atladı.
Altı yıl önce ona en sevdiği şeyler arasında motor kullanmak olacağını söyleselerdi herhalde güler geçerdi. Ama şimdi resmen bağımlısı olmuştu. Hayatı o kadar çok değişmişti ki bazen geçmişteki kişinin kendisi olup olmadığını anlayamıyordu. Verdiği kayıplar onu bambaşka biri haline getirmişti.
Aslında o geçmişten bir türlü gelemeyen bir hayaletti. Evet, o kesinlikle bir hayaletti.
Yağmur şiddetini daha da arttırırken genç kadın da hızını arttırdı. Saçlarının uçuşmasını seviyordu ve bu ona kendini özgür hissettiriyordu. Her şeye rağmen özgür hissediyordu. Hayatın ondan çaldıklarına rağmen, elini kolunu bağlayan kadere rağmen özgür hissediyordu. Sadece bir anlığına...
Sadece bir anlığına o fısıltıyı kulağında hissediyordu. Yeniden...
Altındaki motordan gelen çığlıklar eşliğinde yüksek binanın önünde durdu. Kaskını çıkarıp kahverengi saçlarını özgürlüğüne kavuşturdu. Önüne düşen bir tutam saçı kulağının ardına sıkıştırırken beş metre ötesindeki lüks binaya baktı. Ve bu bina onu tam dört yıl öncesine götürdü. Buraya ilk geldiğinde ne kadar da ürkekti. Ürkek ve korkak...
Oysa şimdi o binaya doğru yürürken attığı her adımdan güç akıyordu adeta. Çenesi dik ve başı yukarıdaydı. O güçlüydü. Bunca yaşanmışlığa rağmen...
Genç kadın attığı her adımda önüne çıkanlara başıyla umursamazca selam veriyordu. Hiç kimseyle tek kelime konuşmadan asansöre bindi ve en üst kata bastı. Elleri ilk günkü gibi değildi. Titremiyordu.
Asansör durduğunda genç kadın kararlı adımlarıyla büyük kapının önüne yürüdü. Asistana belli belirsiz bir baş hareketi yapıp içeriye girdi. Ve işte karşısındaydı. Ona bu hayatı bağışlayan, ondan geriye hiçbir şeyi kalmayıncaya kadar onu yenileştiren adam karşısındaydı.
" Hoş geldin. " dedi adam tok sesiyle. Genç kadın bu adama, onun gücüne ve işine olan sadakatine hep hayran kalmıştı. Bir gün belki o da bu adam kadar güçlü olabilirdi.
" Beni çağırmışsınız? "
Adam milyon dolarlık özel tasarım koltuğundan kalkıp genç kadının karşısında durdu.
" Evet. " dedi sakalını ovuştururken. " Seni ben çağırdım. Ama öncelikle şu maskeyi indir yüzünden. "
" Maske? "
Adam hüzünle gülümsedi.
" O duvara gittiğini görebiliyorum. "
Genç kadın sesli bir şekilde yutkundu. Her şeyi başarıyordu ama bu adamdan hiçbir şeyi saklayamıyordu. Ama yine de itiraf etmedi. Onun yerine sabırsız sesiyle sordu.
" Beni neden çağırdın patron. "
Yaşlı adam tehlikeli bir gülüşle pencerenin önüne doğru yürüdü. Adımları kararlı ve kendinden emindi. Bir süre pencerede oyalandıktan sonra yüzünü genç kadına döndü. Ve ona istediğini verdi. Dudaklarını araladığında tehlike kokan sesi mürekkebin suya yayılması gibi odaya yayıldı.
" Yeni bir iş. "
Kitabın yayınlanan bölümlerini silip yeniden düzenlemeye ve paylaşmaya karar verdim. Yeni bölümler çok kısa bi süre sonra sizlerle..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜHEYLAN
Teen Fiction" Bir fırtına geldi uzaktan. Yerle bir etti umudumu, hayallerimi, zihnimi, ruhumu... Görür görmez tanıdım o fırtınayı. O benim... " yutkundum usulca. " ... o, benim geçmişimdi. " " Yanılıyorsun Mersa. " Kafamı hızla iki yana salladım. Yanılmadığımı...