Hayat kimileri için koskoca okyanus Kimileri için ise okyanusun üzerindeki bir kara parçasidir . Eger hapsolmussa kaderin karaya ,okyanusun tüm güzelliklerinden tüm ihtisamindan faydalanmak istersin ama sadece kıyilarindan ibaret kalirsin bazende korkarsin kıyilarina bile hiddetle vuran koskoca okyanus nasil kotürol edilir .İşte küçük bir çocuğun penceresinin sadece karayi gördügü bir ev düşünün okyanustan uzak kapkaranlik bir kara yanlizliklarla sevgisizliklerle dolu , içinde kelebekler uçuşan gözlerinden yaşam enerjisi fışkıran bu çocuğun adı elif kahve rengi saçlari , kocaman gözleri ve göz kapaklarina itinayla dizilmiş kapkara kiprikleri vardı.
Belkide yalniş zamanda yalniş yerde yalniş bir ailenin kızı olarak dünyaya gelmişti ama okyanus yerine karada da olsa yaşamaya devam etmeliydi günler geçiyor elif büyüyordu elif'in ailesi taş duvarlarla kaplı, tahta pencereleri olan ve ayağini bastiğinda içini üşüten buz gibi betonla kaplı yerleri olan bir evde yaşiyorlardi .Karinlarini doyuracak kadar kazançlari oluyordu ama herşey para herşey bir lokma ekmek veya degişik güzel yemekler miydi? Peki canim kizim diye saçlarını okşayan baba ve canim babam diye sarılan kiz yada birbirlerine sevgiyle bakan eşler işte elifin tek istediğide bunlardi aslinda, yaşinin küçük olmasi sevgiyi hissetmesine engel degildi, kendisine bagiran kızan itip kalkan el kaldıran bir baba değildi istediği...
elifin hikayesi annesiyle babasinin taniştiği günden başliyordu
Ayşe simsiyah saçlari bakılınca kaybolunacak kadar derin ve manali gözleri , pürüzsüz yüzü ve güzelliği ile köyün ve civar köylerin en güzel kızıydı babasını geçirdiği felçten sonra kaybetmiş annesi iki ablasi ve iki abisiyle yaşamina devam ediyordu ablalari ve abileri tek tek evlenmiş sıra ona gelmişti iki ablasi şehirde iki abisi ise almanyadaydı şehirden ablasını taniyan onu ablasının yanında görenler yada başka başka insanlar her gün başka biri istemeye geliyordu ayşe her gelene bir kusur buluyor kiminin saçı yok kimi çirkin diyor istemiyordu çünkû onun uzaklara gitmek hiç hayali olmamıştı annesine çok bağlıydı istiyorduki köyden veya civar köylerden birisi ile evlensin annesine yakın olsun onu görmeye gelsin...
Bir gün köylerinin bağlı olduğu ilçeden kız almaya düğüne gittiklerinde sürekli ona bakan bir genci işaret etti yanındaki arkadaşları burada yaşıyor,Döne teyzenin oğlu onunda babası yokmus ama cok yakısıklı diye kendi aralarında konusuyorlardi , Ayşe ise konusmalardan bir haber herzaman ki gibi sesiz sesiz dusunuyor , kara gözleri dalip dalip gidiyordu Arkadaslarinin gençin gür siyah hafif dalgali saçlari onlara eşlik eden buğday teni ve cetvelle ölçülmüş kadar düz kesilmiş bıyıkları ile ilgili konuşup kahkahalara bogulmalariyla irkildi. Bu arada saatte epeyce geç olmuş misafirler dagilmaya başlamış dügünün bitimine gelinmişti. Ayşe ve anneside köyden gelen düğün alayının içine karışmış köyün yolunu tutmuştu köyleri ile ilçe arası 20 dk idi gerçi 20 dk olmasada yürüyerek gideceklerdi ozamanlarda traktörü , bırak at arabası dahi yoktu öyleki zaten ayşe ve annesininde bunlara verecek parası yok bir tek kuru ekmekleri varsa tok yoksa açlardı. Ayşenin babası öldükten sonra , kardeşlerininde evlenmesinin ardından iyiden iyiye fakirleşmişler kanatlari kırılmıştı adeta belkide bu sebeptendi Ayşe'nin annesinin yamacindan ayrilmayişı bir birlerine öyle tutunmuşlardıki ağaç dalindan yapilan sırık a sarilmis sırık fasulyesi gibi ayşe annesi ne bağlı onunla birlikte kol atıp büyüyordu annesi ise rüzgarlardanda yağmurlardanda etkilenmiyordu bunu bildiği için kapamiyordu Ayşe o gün gelirde uzak bir yere giderse annesi ne yapardı yaşı her geçen gün büyüdükçe ayşe daha çok düşünüyordu bu sebeptendirki dalıp dalıp gidiyor içten içe üzülüyordu ,Ayşe ve annesi düğünden eve geldiklerinde saat epeyce geç olmuştu hemen uyumak için hazırlık yaptılar ve ısıklar söndü etraf tekrar ışıyana kadar süren masum hane ölüm anı başladı. Ayşe rûyasında ne görürse görsün eninde sonunda yaşardı ; gerçekleşirdi yani .Saat sabaha yakındı belkide ezana birkaç dakika kalmıştı ayşenin yüzünde gûlümseme ile yavaş yavaş aydınlanmaya başlamıştı oda belli ki yine rüya görüyordu. Pencerenin eski ve yıpranmış perde ile örtûlü olmayan kısmından yûzûne güneş vurdu , önce gözlerini kırpmaya başladı hafifçe yatağından doğruldu ve derin bir nefesle günaydin dedi yeni güne .
Yatağından kalktı parçaları toplanmış pijemasını dûzeltti uzun ve siyah saçlarını yana tarayıp ördü ve pijemasını ûzerine hazırda duran içerisinde pembe beyaz gül desenlerinin olduğu eteğini geçirip anneciğine kahvaltı hazırlamak için odadan çıktı. Eskimiş bir fırın sobasi, hemen onun yaninda demirden tabaklarin bulunduğu bir terek ve tavandan kalin iplerle sarkitilmis yufka ekmeklerin dizili olduğu bir zele ile minik bir mutfakti burası ayşe gelir gelmez sobanin külünü aldı ve akşamdan hazir ettiği hamurla bazlama pişirdi yanina kahvaltılık birkaç birşeylerde ekleyip hayvanlara bakmaya giden annesine seslendi Birlikte kahvaltı yapmaya başladılar ayşe çaylari koyarken annesine birşey söyleyecek oldu ancak aniden vazgeçti ve sabahin sakinligini kusların huzur veren seslerini sesizce kahvaltı ederek dinerken annesi sesizliği bozdu.
-Bu gün" Elmas teyzenlerin pancar tarlasina çapaya gidelim ,40 lira yövmiye veriyorlar "dedi
-"Peki gidelim"dedi ayşe lokmasını yuttuktan sonra
-Annesi "Şuraları biran önce toparlayalım ve çıkalı"dedi .Ayşe hızlıca evi tolarlayı verdikten sonra annesiyle kendileri ile birlikte çalışmaya gidecek ırgatların yanına gittiler ve hep beraber tarlanın yolunu tuttular. Ayşe sanki birisinin onu izlediğini hissetti ,bir an için yerden kaldırmadığı kafasını kaldırdı etrafına bakındı kafasını kaldırır kaldırmaz göz göze geldiği delikanlı çekti dikkatini sanki daha önce görmüş gibiydi ama hatırlayamadı nerede gördüğünü. Akşama kadar tarlada çalıştılar nezaman kafasını kaldırsa simsiyah gür saçları ve neredeyse tüm telleri eşit bir şekilde kesilmiş bıyıklarının altından tatlı tatlı gülümsüyordu delikanlı ona bakıp, ayşe ise her defasında daha uzun bakıyordu gence içinde kim olduğu ile ilgili merak her bakışında daha da artıyordu...
Ali ismini bile daha bilmediği ama saçının her telini , gözlerinin karasını yüzünün her zerresini ezbere bildiği bir kızı seyir ediyordu ilçede yaşamasına rağmen bu kızın köyüne ırgatlıga gelmişti. Belki o alinin ona olan duygularından bir haberdi ama bilmiyorduki ali ona nasil da baglanmisti. Ali bir yol bulmalıydı ismini, evini ,ailesini bilmediği bu kıza kalbinin üzerine her nefes alışında batan, kalbinin her atişında o an dünya duruyorda güneş birtek onu ışıtıyor herkez ölüyor birtek o yaşıyormuş gibi hissettiğini nasıl olurduda söyleyi verirdi, nasil cesaret ederdi gözlerinin içine o kadar uzun bakmaya...
Ezberleri bozuluyordu alinin bildiklerini unutur oluyordu onu görünce eli ayagı birbirine dolanıyor, yıllardır çölde yaşıyormuş gibi dudakları kuruyor ne yutkuna biliyor kelimeleri, nede konuşabiliyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çocuklarin Çiğliği
JugendliteraturBütün şairler aşkı yazar Bütün okurlar aşkı okur çünki aşk insanin kalbine mutluluk , huzur verir .En önemliside aşkta amötörluk yoktur yazarlarin hemen hemen hepsi bunu bilir. Peki ya hayatta?.Hayat amötörluklerle çaresizliklerle okyanusunu...