Utku meleğin aralık dudaklarını alnında hissettiğinde tüm kuşkuları bitmiş tükenmiş, yok olmuştu. Bedenine yayılan sıcaklık hızla kalbini sardı. Utku , kızıl saçlı meleği onu cehenneme dahi çağırıyor olsa , ardından koşa koşa giderdi ve gidiyordu da…
Ağır göz kapaklarını ardına kadar hızla açtı. Bakışları Sina’nın bakışlarıyla buluştu ve tüm vücudunun hatta kalbinin bile sıcaklıkla dolup titrediğine şahit oldu.
……
Sina kabuslarının ardından kendini bir çayırda bir gün batımında bulmuştu , huzur doluydu. Kızıl saçları etrafında savruluyor üzerindeki göğüsleri ve belini sımsıkı saran elbisenin ardından dökümlü bir şekilde bollaşan tül eteği rüzgarla dans ediyordu. Sina onca kabusun ardından bir cennete kavuşmuştu sonunda. Rüyaların kabusa dönüşebildiği gibi kabusu da bir rüyaya dönüşmüştü şimdi. Neden burada olduğunu düşünmek istemedi Sina , gördüğü kabusları da rafa kaldırdı hatta. Yalnızca özgürlüğün , tenini okşayan rüzgarın , kızıl saçlarında hareler oluşturan teninde tatlı bir karıncalanmaya neden olan güneşin son ışıklarının hatta etrafında olan bin bir renkteki çiçeğin tadını çıkarmaya karar vermişti Sina. Etrafında dönmeyi başladı. Yaşadığını , nefes aldığını , var olduğunu iliklerine kadar hissetmişti. Hep burada kalmak hatta hiç uyanmamak isterdi ama her güzel rüya gibi bu da bitecekti. Sina ortamdaki huzuru depolamak istercesine kalbine dolduruyordu. Biraz da mutluluk almıştı hatta içinde o kadar boşluk vardı ki… O boşluklar bir türlü dolmak bilmiyordu. Korku peşini bırakmış mıydı artık ? Ölüm soğuk nefesini üflemiyor muydu ensesine? Uyanınca yine hücumda mı bulunacaktı yoksa ya da hiç uyanmayacağı bir uykuda mıydı ? Öyle olmasını isterdi fakat öyle olmadığını hissediyordu. Etrafında dönmeyi bırakıp çiçeklerin arasında ritmik hareketlerle dans etmeye başlamıştı. Saçları uçuşuyor , kalbi mutlulukla doluyor ve pırpır çarpıyordu. Kalp atışlarına , ayakları toprağa değdiğinde çıkan seslere birde kuş cıvıltıları eşlik ediyordu şimdi. Çayırda eşsiz bir armoni yankılanıyor , Sina nın dansına kelebeklerde ayak uyduruyordu. Sina ayakları acıyana , soluğu kesilene yorulana dek dans etti. Sonraysa kendini çiçeklerin arasına sırtüstü bıraktı. Havanın karardığının farkına bile varmamıştı Sina. Önce şaşırdı sonraysa manzaranın güzelliğine kapıldı. Gecenin kara örtüsündeki beyaz lekeler ona göz kırpıyordu.
Sina için huzur doğayla iç içe olabilmekti, huzur çiçeklerin kokusunu içine çekip güzel kokusundan nasiplenebilmekti , huzur mutluluğun ardından gelendi, hatta huzur hayallerdeydi belki de … Ya da içimizde bir yerlerde mi saklıydı yoksa? Huzur da korkaktır belki de… Ya da kalbinin en kuytularına saklanmış seninle saklambaç oynamaya başlamıştır.
Sina yıldızları saymaya başladı , saydı saydı ve yine saydı… Yavaş yavaş göz kapakları ağırlaşıyor ve kapanmaya yüz tutuyordu ama Sina her seferinde gözlerini ardına kadar açıp saymaya devam etmeye çalışıyordu yada baştan başlıyordu. Ama Sina dayanamayıp kendini uykunun kollarına bıraktı. Ama bu sefer onu karşılayan rüyalar değil acımasız dünyanın gerçekleri olacaktı.
…..
Sina yı uyandıran göz kapaklarına çarpan gün ışığı olmuştu. Gözlerini kırpıştırıp yavaşça açtı ellerini gözlerine getirip ovuşturmuş ve uykusunun açılmasına sağlamaya çalışmıştı. Yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirmiş ve penceresinden odaya yansıyan güneş ışığına özlemle bakmıştı. Mutlu olduğunu düşündü Sina. Uzun zamandır ilk defa gerçekten mutlu olduğunu düşündü. Ta ki gerçekliğin farkına varana dek…
Saatine bakmak için kafasını sağ tarafa çevirdi karşılaştığı bedenle şoka uğramıştı. Keskin yüz hatları hafif kirli sakalı , dalgalı sarı siyah saçlarıyla karşısında yatağında hatta yanında uyuyan bu adam kimdi ? Ellerini adama dokunmak ve uyandırmak istercesine kaldırdı. Bu da neydi ? Elleri kırmızıydı. Gözlerini üstüne yönelttiğinde kıyafetlerinde kıpkırmızı olduğunu görmüştü. Unuttuğu kabuslarında tekrar tekrar yaşadığı her şey zihnine bir anda hücum etmişti. Sina’nın kalbi yine acı ile dolmuştu. Göz yaşları yine göz pınarlarını doldurmuş yanaklarından akmış ve yolunu bulmuştu. Utku ya yaklaştı alnına masum bir öpücük kondurdu kardeşine son anlarında yapmak isteyip te yapamadığını Utku ya yapıyordu şimdi. Ona sarılıp gitmemesi için mırıldanıyordu hatta. Birbiri ardından dökülen damlalar arasında dudaklarından dökülen harfler art arda gelip cümleleri oluşturmuştu.
“ Uyan , lütfen gitme… Sende ölümün pençesine koşma! Lütfen tut elimi .Sana sımsıkı sarılsam bile mi gideceksin yanımdan , sımsıkı sarılsam bile mi elveda mı diyeceksin bana ? Gözlerinin mavisini tekrar göstermeden karanlığa mı karışacaksın sende ? Boş mezarları mı dolduracaksın? Gitme , lütfen gitme! Aç gözlerini ,bak gözlerime…”
Sina sözcüklerinin arasında Utku ya sarılmış yüzüne uyanacağı ümidiyle tekrar tekrar bakmıştı. Gözünden bir damla daha yaş aktı.
“Şimdi gözlerimi kapayacağım ve açtığımda sende açmış olacaksın anlaştık mı ?”
Sözcükler dudaklarından boğuk boğuk kesik kesik çıkıyordu. Ama umutluydu Sina her şeye rağmen umutluydu. Gözlerini sımsıkı kapattı. Birazdan gözlerini açacaktı ve o maviliklerde kaybolacaktı. Öyle olacaktı değil mi ? O uyanacaktı! Sina korkmaya başlamıştı ya uyanmazsa demek ten kendini alamıyordu. Ama bu sefer korkmayacaktı. Gözlerini ardına kadar hızla açtı. Ama o hala uyuyordu. Sina‘nın gözünden bir damla daha yaş aktı o sırada gözleri yine o maviliklerle karşılaştı.
Sina’nın gözünden bir damla daha yaş akmıştı ama bu sefer akıttığı yaşın sebebi yalnızca mutluluktan ibaretti. İşte huzur buydu. Huzur karşısındaki adamın maviliklerinde kaybolmaktı…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİZMETKAR
Teen FictionÖlüm kadar iyi bir sahip, korkak olan kadar iyi bir hizmetkar yoktur.