Saatlerdir yoldayız ve akşam olmak üzere. Herkes perişan halde Sage hariç. Artık mola verme vakti gelmiştir diye dua etmeye başladım.
Biraz daha ilerledikten sonra Sage birden bizi durdurdu, etrafı dinlemeye başladı. Sanki birşey hissetmişti. Bense sadece ağaç dallarının rüzgarda çıkardığı sesleri duyuyordum.
Yalnızdık, bu ıssız ormanda bizden başka kim olabilirdi ki...
Sage benim gibi düşünmüş olmalı ki yola devam etmek için olduğu yerde bize komut verdi. Ve ışte yoldaydık. Yarım saat sonra ağaçların daha sık ve gür olduğu bir yere geldik. Etrafta yaşam belirtisi yoktu. Rüzgarın bile sesi kesilmişti. Korktuğumu itiraf etmeliyim.
Etrafı seyretmek vazgeçtim korkumun daha da artmasını sağlamaktan başka bir işe yaramıyordu. Birden Sage baktım endişeliydi. Sanki birşeyden korkuyordu. Aniden sesler yükselmeye başladı. Bir adam ağaçtan Sage'in üzerine atladı ve atından düşürdü. Hayretler içinde kaldım. Ne olduğunu kim olduklarını anlayamadan etrafımızı sarmışlardı.
Alec...
Az önümde duran ikiz kardeşim daha doğru dürüst taşıyamadığı kılıçı ile karşılık vermeye çalışıyordu. Sage üstündeki adamı öldürüp öne atıldı. Alec kurtulmuştu.
Dadımla bana doğru yaklaşan iki adamı uşaklarımız durdurdu.
Siyah pelerin giyen bu adamların gözleri buz mavisiydi ve sadece gözleri görünüyordu. Bu adamları yenmek çok zordu. Sayıca bizden üstündüler ve çok iyi savaşıyorlardı. Şoka girmiştim. Olanları anlayamıyordum. Her yerde kan vardı. Tek düşünebildiğim Alec'ti.
Ya o ölürse? Hayır bu düşünceye katlanamazdım. Alec'e baktım güvendeydi, yanında onu koruyan iki adam vardı.
Ya Sage...
Tek başınaydı ve neredeyse dört kişiyle baş etmeye çalışıyordu. Üstümüze doğru koşan iki adamdan atım ürktü ve dört nala koşmaya başladı.
Delirmiş gibi koşuyordu. O kadar hızlıydı ki tutunmam zorlaşıyordu. Ağaçlardan birine çok sert çarpıp düşmekten korkuyordum. Atımın kontrolünü çoktan kaybettim. Ellerim, ellerim artık daha fazla dayanamayacaktı... Kafamı kaldırınca büyük bir ağacın dalına çarpıp yere düştüm. Atım beni orda bırakıp koşmaya devam etti ve her yer birden karardı....16 YIL ÖNCE
'Nefes al! Ikın doğmak üzere. Ikın!'
Sonunda çocuk doğmuştu. Ebe gördüklerine inanamıyordu. Doğan çocuk şeytandı.
Kadın ağrılar içinde kıvranıyordu. Ebe hemen anladı, bir çocuk daha doğacaktı. Bunun normal olmasını diledi.
Bu diğeri kadar uğraştırmayacaktı. Ebe kadına yapması gerekenleri sakince söyledi.
'Geliyor!'
Ve ışte çocuk doğmuştu. Diğer çocuğu temizleyen kadına baktı. İki tane şeytan çocuk... Biri kız biri erkek.
Dışarı da karısı ve çocuklarını bekleyen Joshua daha fazla dayanamadı.
İçeri girdi. İçerideki manzara içler acısıydı.
Ebe kadın elinde bir bıçakla bembeyaz çocukları öldürmek üzereydi.
'Dur! Ne yaptığını sanıyorsun.'
Kadının üzerine yürüdü, elindeki bıçağı bir hamleyle aldı.
Çocuklara dikkatli bakınca donup kaldı. Bu olamazdı, aklı almıyordu. Çocukların kendilerine benzemeleri lazımdı. Ama onlar ruh gibi beyazdı.
Kendi inanışlarına göre insan öldükten sonra ancak ruhları beyaz olurdu.
Doğdukları andan ölene kadar siyahiydiler.
'Onlar şeytan. Ölmek zorundalar kabilemizin iyiliği için yapılması gerekenleri biliyorsun Joshua.'
Kadının sesi buz kesen adamı kendine getirdi. Haklıydı, bunu biliyordu. Ama onları öldürmek istemiyordu. Yüzlerine baktı. Bunlar nasıl kendi çocuğu olabilirdi ki ? Birden aklıma geldi, karısını sormamıştı. Gözleri hemen sevgili eşini aradı. Işte oradaydı. Hiçte rahat olmayan yataklarında yatıyordu.
Birkaç kişi etrafında durmadan birşeyler yapıyorlardı ve en kötüsü kadın ölüyor gibiydi.
Dizlerini kontrol edemiyordu Joshua. Ayakta duramayıp dizlerinin üzerine düştü. Yüzünde ıslaklığı hissedene kadar ağladığını fark etmedi.
Yapamazdı, onu terk edemezdi. Biricik aşkına baktı. Son gücünü topladı ve ayağa kalktı.
Yatağın yanına kadının başucuna geldi.
'Laura...' dedi. Sesi böyle güçsüz ve ağlamaklı çıktığı için kendinden nefret etti.
Şefkatli bir şekilde elini kadının kafasına koydu ve tekrarladı.
'Laura'
Kadın zor da olsa göz kapaklarını aralayıp kocasına baktı, sanki veda ediyordu.
Adam hemen gözyaşlarını silip bağırdı.
' Onu hemen iyileştirin yoksa sizi öldürürüm!'
Adamın sözleri çok açıktı. Ebe kadın çocukları kucağına aldı.
'Bunlar şeytan! Eğer kanını Laura ya icirirsek iyileşir. Bunlar onun sağlığını çaldı.'
Adam öne doğru bir adım attı.
'Ben bu kabilenin şefi Joshua'yım. Ne diyorsam onu yap! Bir daha o çocuklara yaklaşma.'
Kadın çocukları özel olarak hazırlanan beşiğe koydu. Temiz bez alıp Laura'nın yanına gitti, eğer bu kadını kurtaramazsa kendisininde öleceğinden emindi.
Laura şefin karısıydı ve doğumunu kendisi yaptırmıştı. Ölümünden de sorumlu tutulurdu.
Ellerinden geleni yaptılar. Geriye kahini çağırıp kadını ona göstermek kaldı.
Joshua herkesi çadırından kovdu. Sevgili karısıyla kalmıştı. Kadının yanına oturmuştu ve bir daha kalkacak gücü kendinde bulamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZ KADİM
FantasyYalnızlığın ortasında iki kardeş... İki albino Alec ve Alanis Onları korumaya hayatını adayan bir adam Sage. Aşkı için herşeyden vazgeçen bir genç Gabriel. Yüzyıllarca hüküm sürmüş bir kraliçe... İki çocuk uğruna verilecek savaşlar. Geride onları b...