Neredeyse sabah olmak üzereydi. Bebekler tuhaf bir şekilde hiç ağlamamıştı.
Joshua yanındaki karısına baktı. Bir kaç saat önce ölmek üzere olan kadın şimdi huzur içinde uyuyordu. Halkının uyanmasını istemiyordu Joshua. Yapması gereken görevler altında ezildiğini hissediyordu. Neler olacaktı? Bu çocuklar kendinden bir parçaydı. Onlara nasıl kıyabilirdi.
Yanındaki kadını uyandırmadan ayağa kalktı. Çocuklarının beşiğine yaklaştı. Bebekler el ele tutuşmuşlardı, savunmasız ve sevgiye muhtaç...
Üstünü giyip liderlik kolyesini takmamak için herşeyini feda edebilirdi. Güzel bir gün olmasını diledi.
Çadırdan dışarı çıktı. Halkı çoktan uyanıp sorumlu oldukları görevleri yapmaya başlamışlardı.
Joshua yiyecek toplamakla sorumlu Gared'ı görmeye gitti. Karısı için daha özel birkaç şey isteyecekti.
'Gared yiyecek toplamaya ne zaman gideceksiniz?''Birazdan şef. Birşey mi isteyecektin?'
'Laura için birkaç şey bulabilir misin diye soracaktım.'
'Elimden geleni yaparım şef'
Joshua ve Gared yıllardır dosttu. Kabiledeki en güvendiği insandı.
İkizlerin varlığı duyulmuştu. Herkes gelecekteki şefin doğmasını beklerken onlar şeytan olarak dünyaya gelmişti.
Kendilerini felakete sürükleyeceğinden korkuyorlardı.
Dün geceki sevinç yerini korkuya bıraktı. İnsanlar kendi aralarında konuşmayı şeflerinin korkusu yüzünden devam edemiyordu.
En çok üzülen ise Kahindi...
Gerçekleştirilmesi gereken ayin yapılamamıştı, yapılması da doğru değildi.
Joshua'ya haber yolladı, akşam Tanrılar Meclisi toplanacaktı.GÜNÜMÜZ
Gözlerimi açmam uzunca bir zaman aldı. Başımdaki ağrı her geçen saat daha da şiddetleniyordu. Alec saatlerdir yanımdan ayrılmamıştı. Onu görebilmek için kendimi yataktan kalkmaya zorladım.
'Hayır kalkma Alanis. Dinlenmek zorundasın.'
'Orada neler oldu?'
'Kraliçe'nin adamları saldırdı. Bir kaç kayıp verdik ama artık önemi yok.'
'Ya Sage?'
' Sage'de neredeyse iyi.'
'Neredeyse mi? Ne oldu Alec?'
'Senin atın koşmaya başlayınca herkesin dikkati dağıldı. Sage'in mücadele ettiği adamlardan biri onu yaraladı. Sage acıyla yere düştü. Boğazını keseceklerdi Alanis. Gabriel gelmese ölmüştü.'
Gözyaşlarım durmuyordu. Hiçbir zaman güçlü bir kız olmamıştım. Hepsi benim yüzümdendi. O aptal at korkmasaydı şu an bunlar olmayacaktı.
'Gabriel de kim?'
'Bilmiyorum. Birden ortaya çıktı. Sage hayatını ona borçlu, iyi birine benziyor.'
'Peki neredeyiz şimdi Alec?'
'Sage'in bi arkadaşının evindeyiz, hadi uyu sabah yine gelirim.'
Alec'i dinleyip uyumaya karar verdim. Uyumam beklediğim kadar kolay olmadı. Sürekli Kötü Kraliçe'yi düşünüyordum. Yüzyıllardır hüküm sürüyordu, büyülü güçleriyle düşmanlarını teker teker ortadan kaldırarak yaşamına devam eden bu kadın bizi neden öldürmek istiyor olabilirdi?
İki albino çocuk... Ailesinin bile terk ettiği lanetli iki insanı Kötü Kraliçe ne yapacaktı.
Sabahın ilk ışıkları odama vurmaya başlamıştı. Yataktan kalkıp Sage'in yanına gitmeliydim.
Yatağın tam karşısına temiz kıyafet bırakılmıştı. Kendimi hazır hissettiğimde kapıya doğru ilerledim. Kapılar ve duvarlarla çevrili bir oda...
Uzun zaman çadırda kaldıktan sonra mükemmel bir his yaşatmıyor. İçeride boğuluyor insan. Odadan çıkınca sizi uzun ve dar bir koridor bekliyor. Koridorun sonunda tek pencere var. Pencereye doğru ilerliyorum. Hala ormanın içinde miyiz?
'Alanis pencereye yaklaşmanı tavsiye etmem, burada da bizi şeytan sanan kisiler var.''Peki. Beni Sage'in yanına götürür müsün?'
'Şu an olmaz Alanis.'
'Neden?'
'Yarasını dağlamak zorundalar. Tek yol bu ve biz görmesek daha iyi. Acıktın mı?'
Ah Sage! Benim yüzümden acı çekiyordu.
Evet acıktım dedim kardeşime o burayı benden daha iyi biliyordu şimdi yemezsem elimdeki fırsatı kaçırmış olacaktım ve bir daha böyle bir şans bulamayabilirdim. Uzun koridordan ilerledik, solda en dipteki kapıyı açtı Alec, iceride deli gibi çalışan insanlar vardı. Alec beni mutfağa getirmişti. Hayatımda gördüğüm en uzun masaya oturdum. Umduğum kadar rahat değildi.Dadım önüme bir tabak koydu. Onun yapmamış olmasını diledim.'Senin için çok korktuk Alanis'
Edina şefkatli bir bakışla kafamı okşadı. Sage'den sonra bizi seven tek insandı.
'Bende çok korktum. Ya size birşey olsaydı.'
Edina sadece kafasını iki yana sallamakla yetindi. Yemeğimi soğutmak istemediğim için hemen başladım. Tanrıya şükür dadım yapmamıştı.
Yemeğimin bitmesine yakın kapı açıldı. Içeriye uzun boylu, geniş omuzlu, kaşının üzerinde yara izi olan yakışıklı bir adam girdi.
Alec'in yanına gecip oturdu. Açık kahverengi gözleri keskin yüz hatları vardı. Vücuduna göre çok genç duruyordu.
Bana baktı....
Kalp atışlarımın hızlandığını fark etmemeleri için dua ediyordum. Avuçlarımın içi terliyordu. Tanrım bana neler oluyor!'Merhaba Alanis, ben Gabriel.'
O andan itibaren zaman durdu. Sage'i kurtaran genç adam karşımda duruyordu. Güçlükle merhaba diyebildim. Alec yıllardır tanıyormuş gibi konuşmaya başladı.
Bende sorular sormak istiyordum ama kendimde o cesareti bulamadım.'Sage'i görmek istiyorum Alec' dedim.
'Şimdi yanından geliyorum. Uyuyor akşam yemeğinde görürsün'
Aldığım cevaba mutlu olmadım. Hemen görmek istiyordum onu. Ama beklemek zorundaydım. Biraz daha mutfakta oturup odama gittim. Delirmiş olmalıydım tek düşünebildiğim Gabriel'di...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZ KADİM
FantasyYalnızlığın ortasında iki kardeş... İki albino Alec ve Alanis Onları korumaya hayatını adayan bir adam Sage. Aşkı için herşeyden vazgeçen bir genç Gabriel. Yüzyıllarca hüküm sürmüş bir kraliçe... İki çocuk uğruna verilecek savaşlar. Geride onları b...