BİRAZ OKU

129 3 1
                                    

Yirmi yıl önce Francis Petrel kendi iradesi yok sayılarak ailesi tarafından bir akıl hastanesine gönderilir ve uzunca bir müddet orada tutulur. Ta ki seri cinayetler işlenip hastanenin kapıları mühürleninceye dek. Yıllar sonra, üstü örtülü ve unutulmaya yüz tutmuş olaylar silsilesi kararlı bir dedektifin soruşturma talebiyle yeniden irdelenir. Francis yaşadığı gerçekliğe dönmüş olmasına rağmen hâlâ sesler duymakta ve ancak ilaçlarla bu sesleri susturabilmektedir. O günlere dair anıları içine bir korku salar ve o da yaşadığı her anı zihninin tozlu raflarından indirip gün ışığına çıkarmaya, yazmaya niyetlenir; elinde kısalıp duran kaleme bir palamar gibi asılarak. Kağıt yerine evinin duvarlarına yazmaktadır hikayesini. Karanlığın içinde ona göz kırpıp duran, delilerin kendisine “Melek” dediği ölüm saçan gizemli bir psikopatla baş etmek hiç kolay olmayacaktır. Gerçekte böyle biri var mı yok mu, o bile bilinmezken.

“Okumayı bitirdiğinizde bile onun hikayesi zihninizi kurcalamaya devam edecek… Katzenbach’ın bu muhteşem, gerilim dolu romanı müthiş bir sürükleyicilikle sizi hayal bile edemeyeceğiniz derinliklere çekiyor.”
The Miami Herald

“Elinizden bırakmak çok zor gelecek.”
Publishers Weekly

“İncelikle yazılmış, son sayfasına kadar merak uyandırıcı.”
The Boston Globe

“Katzenbach zirveye yaraşır bir eser yaratmış. Nefesinizi sıkı tutun, kitap sizi hayatın içindeymiş gibi hissedeceğiniz çok farklı bir yolculuğa çıkarıyor.”
The Denver Post

“Bu kitabı otobüste veya bir hastanenin bekleme salonunda okumanız tavsiye edilmez.”
Bookreporter

Artık kendi seslerimi duyamadığım için, ne yapacağımı tam olarak kestiremiyorum. Kanımca, bu hikayeyi onlar benden çok daha iyi anlatırdı. En azından neyin ilk neyin son yazılacağı­na, neyin ortaya geleceğine dair daha kesin fikirleri ve önerileri olurdu. Ne zaman daha çok ayrıntı vermem gerektiğini, hangi bilgilerin lüzumsuz olduğunu, neyin önemli neyin önemsiz ol­duğunu söylerlerdi. Aradan bu kadar vakit geçtikten sonra, her şeyi o kadar da iyi hatırlayamıyorum. Yardımları muhakkak çok işime yarardı.

Uzun bir süre hikayenin, iki kitap tutacağı arasındaki kitaplar gibi ölümle başlayıp ölümle bittiğini sanmıştım. Ancak, artık o kadar emin değilim. Çok daha genç ve cidden deli olduğum o eski yıllarda olayları asıl başlatan, gizli kıskançlık ya da öfke gibi görünmez ve küçücük bir şey, ya da gökteki yıldızların ko­numları, okyanus gelgitlerinin gücü ve dünyanın durdurulamaz dönüşü gibi çok daha büyük ve göze batacak bir şeydi belki de. Birtakım insanların öldüğünün farkındayım, şanslı bir çocukmu­şum ki aralarına ben de katılmadım. Sesler aniden yanımdan ay­rılıp yok olmadan önce dile getirdikleri son gözlemlerinden biri de buydu.

Artık onların fısıldadıkları sözcükler yerine, seslerini kısacak ilaçlar var. Günde bir kere, görev aşkıyla bir psikotrop alıyorum. Oval biçimli, yumurta kabuğu mavisi bir hap bu. Ağzımı o ka­dar kurutuyor ki, konuşurken sesim çok fazla sigara içmiş, nefesi hırıltılı bir ihtiyarın ya da Sahra Çölü’nü aşıp gelmiş, su diye yalvaran bir Yabancılar Lejyonu askerininki gibi çıkıyor. Hemen arkasından, karamsarlaştırıcı ve intihara meylettirtici depresyo­na karşı koymak için, tadı acı ve berbat olan bir antidepresan alıyorum. Sosyal hizmet uzmanı, ne hissettiğime bağlı olmak­sızın her an depresyona girebileceğimi söylüyor. Esasen, kadı­nın ofisine girip, hayatımın olumlu gidişatının verdiği sevinç ve bahtiyarlıktan havalara sıçrasam bile, bana günlük ilacımı alıp almadığımı soruyor. Bu insafsız minik hap hem su toplayıp da­vul gibi şişmeme, hem de kabız olmama neden oluyor. Tansiyon ölçme cihazının kolluğu, koluma değil belime sarılmış da pompalanıyonnuş gibi. Bu semptomları gidermek için bir diüretik, bir de müshil ilacı içmem gerekiyor. Tabii diüretik de bende; son derece pislik ve insafsız biri alnıma balyozla vuruyormuş gibi şiddetli migren ağrıları yapıyor. Diğer yan etkiden kurtulmak üzere tuvalete koştururken, bunu geçirmek için de kodeinli ağrı kesiciler alıyorum. İki haftada bir de, yerel sağlık ocağına gidip, daima aynı şekilde gülümseyerek daima aynı ses tonuyla hatı­rımı soran hemşirenin önünde pantolonumu indirerek, kuvvetli bir antipsikotik iğne oluyorum. Nasıl olursam olayım, hemşireye hep “Gayet iyiyim,” yanıtını veriyorum; çünkü deliliğin çeşitli belirsizliklerine, kötümserliğe ve ilaçlara rağmen nasıl olduğu­ma zerre önem vermediğini, ama yine de sormayı kendine görev bildiğini açıkça görebiliyorum. Ancak şöyle bir sorun var: Kötü ve aşağılık davranışlarda bulunmamı engelleyen, ya da engelle­diğini iddia etmekten pek hoşlandıktan antipsikotik, ellerimde hafif bir felç oluşmasına. Maliye Bakanlığı’nın saymanlarının karşısına çıkmak zorunda kalan düzenbaz bir vergi mükellefiy­mişim gibi titrememe neden oluyor. Ayrıca ağzımın kenarları da seğirtiyor. Suratımın kasılıp “Çocuklan korkutan mahallenin de­lisi” maskesine dönüşmesini engellemek için kas gevşetici almak zorunda kalıyorum. Bütün bu kimyasallar damarlarımda cirit atı­yor. Beynimde asi ergenler gibi çakıp duran sorumsuz elektrik uyartılarını kontrol altına almaya çalışırken, olayla hiçbir bağı olmayan ve muhtemelen duruma şaşıp kalan masum organları­ma saldınyorlar. Bazen hayal gücümü, dengesini kaybetmiş aksi bir domino taşına benzetiyorum. Önce ileri geri sendeliyor, sonra vücudumdaki tüm diğer güçlere çarpıp, içimdeki bir sürü parçacının şık şık şık sesleriyle rastgele devrilmesine neden olan bir zincirleme reaksiyonu tetikliyor.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 02, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Şizofren (Yoksunluk) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin