"MARILYN"
Merhaba. Benim adım Meriç. Sanırım şuan komadayım. Beş ay önce bir gün, bir yerde bayıldım. Sonrasında anestezide uyandım. Canım çok yandı. Buna 'anestezi sırasında uyanık olma hâli' deniyor. Sen kendini yırtarcasına bağırırsın ama kimse seni duyamaz kısaca.
Bugün farklı bir şey oldu. Doktorlar aileme kısa zamanda uyanabileceğimi söylediler. Umarım dedikleri gibi olur. Yoksa hepsinin canı cehenneme. Kendimle defalarca ve defalarca çok sıkılıyorum. Tek tesellim Marilyn, Marilyn Monroe. Karanlıktan korkmamam için bana görünen bir melek âdeta.
Onu ilk defa televizyonda görmüştüm. Sanırım 4 yaşındaydım. Şu Yaz Bekarı filmiydi. Kesinlikle, dört dörtlük bir performanstı! O minicik anda aklımın en çok kullandığım yerine fosforlu kalemle üstenden geçmiştim adının: MARILYN MONROE.
"Merhaba, tatlım! " ah, annem geldi. Tam zamanında. Her sabah, koluna taktığı o babamla ilk randevuya çıktıklarından kalan piknik sepetiyle gelir, manolya kokulu parfümüyle odayı doldururdu. Ne kadın ama!
"Umarım sıkılmamışsındır hayatım. Biliyor musun? Dün gece Jackson, ablana evlenme teklif etti. Şaşırdın değil mi? O çocuktan hiç beklenmeyecek bir hareket. Bu olayın altında bir sinsilik sezmem kötü bir anne olduğum anlamına gelmiyordur umarım. " merak etme anne, ben de o çocuktan hiç de böyle bir hareket beklemem. Sen çok iyi bir annesin!
"Sağol, hayatım. Beni destekleyen bir tek sensin zaten. " annemin en çok da şu beni duymalarını seviyorum. Galiba annelik içgüdüsünden ya da tanrının ona özür dileme cabasından, kim bilir?
"Biz geldik! " ablam ve büyük ihtimalle çoğul ekinden dolayı yanında getirdiği Jackson.
"Hoşgeldin tatlım. Sen de hoşgeldin Jackson. "
"Merhaba efendim. Buyurun bu size. Umarım seversiniz ve bu da Meric' e. " keşke adımı doğru telaffuz edebilse... Hoş bu onun suçu değil ya, neyse. "Duyduğuma göre Meric uyanacakmış. Dualarım bu yönde. "
"Evet, Jackson. Meriç uyanacakmış doktorların dediğine göre. Ve sende bunu kızımdan öğrendin tabii ki. Bizimde dualarımız bu yönde. "
Ablam annemin bu sözlerine bozulmuştur eminim. Ah, abla! Niye annemin istemeyeceği bir şey yaparsın ki? Anlamıyorum.
"Anne, bu sefer ne yaptın Meriç' e? " aslında sözde bana. Yani annem herzaman bana diye yapar yemeği ama kendileri yer. Mâlum ben.
"Hmm.. açsın sanırım? Ee, yerken görürsün o zaman. "
"Ben görürüm ama keşke Meriç' de görseydi. Umarım dedikleri gibi olur. "
"Umarım. "
"Umarım. "
Umarım.
"Neyse. Bak ne aldım! Marilyn Monroelu bir tişört. Eğer uyanırsa ona bunu vereceğim. Ve eminim ki bir kaç hafta banyo olurken bile bu tişörtü üstünden çıkarmayacak. " sanırım buna katılabilirim.
"Keşke öyle olsa.. "
Kapı açıldı. Büyük ihtimalle içeri, doktorum Bayan Gisele girdi. Bu kadının sesi bile alt tarafımın karıncalanmasına yetiyor!

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARILYNLE BİN GECE
Science FictionSanki tüm hayatımındaki nefes ömrümü bu an için saklamış gibiyim. Bana bakıyor, gülümsüyor... Sanırım birazdan tüm nefesimi vereceğim. Yine o çarpık gülüş suratıma yayılıyor. Ve diyorum ki: "Bin bir gece Marilyn. Son bir gece daha, lütfen. "