İki ay önce...
"Hadi ama Belen!"
Sinirle Azra'ya döndüm. Benim böyle bir şey yapmayacağımı bile bile ısrar ediyorlardı.
"Neye hadi? Siz ne istediğinizin farkında mısınız?"
Azra biçimli kaşlarını çatarak masanın üstündeki şişeyi gösterdi ve,
"Sadece bir oyun." dedi.
Masanın ortasındaki pet şişeyi alıp, camdan dışarıya fırlattım.
"Bak artık şişede yok, oyunda. Buraya gelmem bile bir hataydı! Ben hastaneye gidiyorum."
Yaklaşık beş aydır hastanedeydim. Kardeşim, geçirdiği kaza sonucunda komaya girmişti ve artık yaşadığına dair hiçbir belirti göstermiyordu. Sadece nefes alıyordu.
Yaşamak nefes almaktan mı ibaretti?
Benim için yaşamak inanmaktı, hayal etmekti, sevmekti. İyi saniye nefesimizi tutsak yine inanırdık, hayal ederdik, severdik. Ama kardeşim, yani Umut, sadece nefes alıyordu. Bedeni sıcaktı, ruhu soğuk...
Gözlerim dolmaya başladığında, çantamı koluma takıp ayağa kalktım.
"Belen dur!"
Tam yanımda oturan Sevim ayağa kalkıp kolumdan yakaladığında, buğulu gözlerle onu inceledim. Yüzünde istedikleri şey için biraz olsun çıkar aradım. Ama bulamadım. Esmer teni, mavi gözleri, çenesinin bitimindeki çukurla bir o kadar masum, bir o kadar da tatlı gözüküyordu.
Azra'nın aksine onu daha çok severdim. Kimseye fazla karışmazdı. İnsanların halinden çok iyi anlar, yeri geldiğinde dertlerini dinlerdi.
"Neden?" dedim. "Kardeşim ölümle burun burunayken erkeklerle gönül eğlendirmek için mi?"
Sinirle kaşlarını çatıp,
"Hayır tabii ki de." dedi. "Konuyu saptırma Belen."
Daha sonra söze Azra atıldı.
"Biz senin iyiliğin için, biraz olsun Umut'u unutman için diyoruz. Bir şeyi tekrarlatmada yap söylediğimi."
Gözlerimi kapatıp, kafamı yukarıya kaldırdım ve derin bir nefes aldım.
Hastaneden Azra ve Seçil'in ısrarları sonucu çıkmıştım. Umut'u bırakmak istemiyordum. Çünkü onu bıraktığım an ölecekmiş gibi hissediyordum. Sanki benim nefesimizi ikimiz bölüşüyorduk. Ya da bu yine benim uydurduğum saçma bir düşüncemdi.
Kızlarla beraber bu kafeye gelmiştik ve sıkılmaya başladığımızda şişe çevirmeye oynamaya başlamıştık. Soru tarafı Azra'ya cevap tarafı bana geldiğinde olaylar inceldiği yerden koptu. Çoğu zaman saçma düşünen ve en saçma seçimleri yapan ben, yine kendimi göstererek, "Cesaret." dedim.
Sonuca gelecek olursak, dışarıya çıkacak ve Azra'nın seçtiği herhangi bir erkekle tanışacaktım. Daha fazla diretmeden kızlara döndüm. İçime akan gözyaşlarımı umursamadım ve gülümseyerek,
"Tamam." dedim.
Sevim bana anında sarılırken, Azra çoktan ayaklanmıştı bile. Yanımda bu kızlar olduğu sürece mutsuz olmayacaktım sanırım.
Sevim'den ayrılıp, Azra'nın peşinden kafenin çıkışına doğru yürümeye başladık. Hesap işini hep Sevim hallederdi.
Dışarıya çıktığımızda, havanın kapalı olduğunu fark ettim. Yağmur her an yağabilirdi. Yanıma ceketimi almadığım için pişman değildim. Yağmur yağarsa ıslanmak için onu giymezdim zaten.