Selamün Aleyküm, dertlerinize nurlu dermanlar arayacağız inşaAllah. Ancak bir ' Bismillâh ' diyip başlayalım. Video kısmına bakmayı unutmayın, inşaAllah.
Bilinmeyen kelimeler son da mevcut fakat isteklere göre kelimenin üzerine anlamı olarak yorum bırakabiliriz. Bunu bildirin inşaAllah. Allah'a emanet.______
BİRİNCİ SÖZ
BİSMİLLÂH her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil, ey nefsim, şu mübarek kelime, İslâm nişanı olduğu gibi, bütün mevcudâtın lisan-ı hâl ile vird-i zebânıdır. Bismillâh ne büyük, tükenmez bir kuvvet, ne çok, bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen, şu temsîlî hikâyeciğe bak, dinle. Şöyle ki: Bedevî Arap çöllerinde seyahat eden adama gerektir ki, bir kabile reisinin ismini alsın ve himayesine girsin—tâ şakîlerin şerrinden kurtulup hâcâtını tedarik edebilsin. Yoksa, tek başıyla, hadsiz düşman ve ihtiyacatına karşı perişan olacaktır. İşte, böyle bir seyahat için, iki adam sahrâya çıkıp gidiyorlar. Onlardan birisi mütevazı idi, diğeri mağrur. Mütevazıı, bir reisin ismini aldı; mağrur almadı. Alanı her yerde selâmetle gezdi. Bir kàtıu't-tarike rast gelse, der: "Ben filân reisin ismiyle gezerim." Şakî def olur gider, ilişemez. Bir çadıra girse o nam ile hürmet görür. Öteki mağrur, bütün seyahatinde öyle belâlar çeker ki, tarif edilmez. Daima titrer, daima dilencilik ederdi. Hem zelil, hem rezil oldu. İşte, ey mağrur nefsim, sen o seyyahsın. Şu dünya ise bir çöldür. Aczin, fakrın hadsizdir. Düşmanın, hâcâtın nihayetsizdir. Madem öyledir; şu sahrânın Mâlik-i Ebedî ve Hâkim-i Ezelîsinin ismini al. Ta bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hâdisâtın karşısında titremeden kurtulasın. Evet, bu kelime öyle mübarek bir definedir ki, senin nihayetsiz aczin ve fakrın, seni nihayetsiz kudrete, rahmete raptedip Kadîr-i Rahîmin dergâhında aczi, fakrı en makbul bir şefaatçi yapar. Evet, bu kelime ile hareket eden, o adama benzer ki, askere kaydolur, devlet namına hareket eder, hiçbir kimseden pervâsı kalmaz. Kanun namına, devlet namına der, her işi yapar, her şeye karşı dayanır.Başta demiştik: Bütün mevcudat lisan-ı hâl ile "Bismillâh" der. Öyle mi? Evet. Nasıl ki, görsen, bir tek adam geldi, bütün şehir ahalisini cebren bir yere sevk etti ve cebren işlerde çalıştırdı. Yakînen bilirsin, o adam kendi namıyla, kendi kuvvetiyle hareket etmiyor. Belki o bir askerdir, devlet namına hareket eder, bir padişah kuvvetine istinad eder. Öyle de, herşey Cenâb-ı Hakkın namına hareket eder ki, zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler, başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar. Demek herbir ağaç "Bismillâh" der; hazine-i rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor. Herbir bostan "Bismillâh" der, matbaha-i kudretten bir kazan olur ki, çeşit çeşit pek çok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor. Herbir inek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar "Bismillâh" der, rahmet feyzinden birer süt çeşmesi olur. Bizlere Rezzak namına en latîf, en nazif, âb-ı hayat gibi bir gıdayı takdim ediyorlar. Herbir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları "Bismillâh" der, sert taş ve toprağı deler, geçer. "Allah namına, Rahmân namına" der; herşey ona musahhar olur. Evet, havada dalların intişarı ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin kemâl-i suhuletle intişar etmesi ve yeraltında yemiş vermesi, hem şiddet-i hararete karşı aylarca nâzik, yeşil yaprakların yaş kalması, tabiiyyunun ağzına şiddetle tokat vuruyor, kör olası gözüne parmağını sokuyor ve diyor ki: En güvendiğin salâbet ve hararet dahi emir tahtında hareket ediyorlar ki, o ipek gibi yumuşak damarlar, birer Asâ-yı Mûsâ (a.s.) gibi فَقُلْنَا اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ ((Bir zaman da Mûsâ, kavmi için su arayıp Allah'a yalvarmıştı.) 'Vur asânı taşa' buyurduk." Bakara Sûresi, 2:60.) emrine imtisal ederek taşları şak eder. Ve o sigara kâğıdı gibi ince, nâzenin yapraklar, birer âzâ-yı İbrahim (a.s.) gibi, ateş saçan hararete karşı يَا نَارُ كُونِى بَرْدًا وَسَلاَمًا ( "Ey ateş, serin ve selâmetli ol." Enbiyâ Sûresi, 21:69.) âyetini okuyorlar.
Madem herşey mânen "Bismillâh" der; Allah namına, Allah'ın nimetlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi "Bismillâh" demeliyiz. Allah namına vermeliyiz, Allah namına almalıyız. Öyle ise, Allah namına vermeyen gafil insanlardan almamalıyız. SUAL: Tablacı hükmünde olan insanlara bir fiyat veriyoruz. Acaba asıl mal sahibi olan Allah ne fiyat istiyor? ELCEVAP: Evet, o Mün'im-i Hakikî, bizden o kıymettar nimetlere, mallara bedel istediği fiyat ise üç şeydir: Biri zikir, biri şükür, biri fikirdir. Başta "Bismillâh" zikirdir. Âhirde "Elhamdü lillâh" şükürdür. Ortada, bu kıymettar harika-i san'at olan nimetler Ehad, Samed'in mucize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derk etmek fikirdir. Bir padişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını öpüp hediye sahibini tanımamak ne derece belâhet ise, öyle de, zahirî mün'imleri medih ve muhabbet edip Mün'im-i Hakikîyi unutmak, ondan bin derece daha belâhettir. Ey nefis! Böyle ebleh olmamak istersen, Allah namına ver, Allah namına al, Allah namına başla, Allah namına işle, vesselâm.
-Kelimeler-
NİŞAN: İz, işaret, alamet, belirti.
MEVCUDAT : Varlıklar.
LİSAN-I HAL : Hal lisanı, hal dili, durum dili, durum ve görünüş konuşması.
VİRD-İ ZEBAN : Dilden düşürülmeyen vird, sık sık tekrar edilen dua, her an tekrar edilip söylenen dua.
ŞAKİ : Haydut, yol kesen, eşkiya. * Her çeşit günahı işleyen.
ŞERR : Kötülük, fena.
HACAT : İhtiyaçlar.
TEDARİK : Ele geçirme, elde etmek, sağlamak. * Hazırlamak. * Karşılamak.
MAĞRUR : Gururlu, kibirli, kendini beğenen, kendine güvenen.
KATI-ÜT TARÎK : Yol kesici, eşkiya.
FAKR : Fakirlik, yoksulluk, sayısız ihtiyaçlarını elde edecek imkanı ve gücü olmayan.
HADSİZ : Sınırsız, sayısız.
NİHAYETSİZ : Sonsuz.
MÂLİK-İ EBEDÎ : Ebedî mâlik, devamlı ve sürekli olan ve her şeyin sahibi olan Allah (cc), sonu olmayan ve her şeye sahip olan Allah (cc).
HÂKİM-İ EZELÎ : Ezelî hâkim,varlığının başlangıcı ve sonu olmayan ve herşeyi emir ve idaresi altına alan Allah (cc).
KUDRET : Güç.
RAHMET : Merhamet, acıma, şefkat etme, esirgeme.
RABT : Bağlamak, bitiştirmek.
KADÎR-İ RAHÎM : Çok merhametli ve sonsuz kudret (güç) sahibi Allah (cc).
ŞEFAAT : Af için vesile olmak, bağışlanmak için aracılık yapmak, affedilmek ve bağışlanmak için yardımcı olmak.
PERVA : Korku, çekinmek.
CEBREN : Zorlayarak, baskı uygulayarak.
İSTİNAD : Dayanma.
TABLA : Kap, yiyecek sunulan kap, sergileme masası, sergi.
BOSTAN : Bahçe.
MATBAHA-İ KUDRET : Kudret mutfağı, Allah'ın (cc) sonsuz gücünün mutfağı.
MUHTELİF : Çeşitli, farklı, ayrı ayrı.
FEYZ : Bolluk, bereket, manevî gıda.
LATİF : Yumuşak, nazik, güzel şirin, narin ve ince yapılı.
ÂB-I HAYAT : Hayat suyu. (Maddi veya manevî hayat için zorunlu olan her şey.)
REZZAK : Rızık verici, bütün varlıkların rızıklandırıcısı olan Allah (cc).
NEBAT : Bitki.
MÜSAHHAR : Emir ve isteğe bağlı, emir dinler, emir altına alınmış, boyun eğip emir dinler, isteneni yapmaya hazır.
İNTİŞAR : Yayılma, dağılma.
KEMAL : Mükemmellik, kusursuzluk, olgunluk, eksiksiz olma, üstün sıfat.
TABİİYUN : Tabiatçılar, tabiata tapanlar, tabiatı yaratıcı güç kabul ederek herşeyin onun eseri olduğunu iddia edenler.
SALABET : Sağlamlık, dayanıklılık, katılık, sertlik.
İMTİSAL : Uyma.
ŞAKK : Yarılma, çatlama, yarma, yırtma, çatlatma.
GAFİL : Gaflette olan. Düşüncesiz, ilgisiz ve habersiz.
ÂHİR : En son, son, sonraki.
HÂRİKA-İ SAN'AT : Sanat harikası.
EHAD-İ SAMED : Ehad ve Samed olan Allah (cc). Her bir eserinde bütün isim ve sıfatlarıyla birliğini gösteren ve her şey her an kendisine muhtaç olup kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah (cc).
DERK : Anlamak.
BELÂHET : Ahmaklık, ne yaptığını bilmezlik.
MEDİH : Övme, övgü.
MÜN'İM-İ HAKİKÎ : Hakiki mün'im, gerçek nimetlendirici, gerçek nimet verici. Nimetlerin gerçek sahibi olan ve varlıkların her türlü ihtiyaçlarını karşılayan Allah (cc).
EBLEH : Ahmak, budala.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nurlu Dertler
مغامرةSelamün Aleyküm, Nasıl hayatta kaybolup gittin değil mi? Sen bile artık kendini göremiyorsun. Önce ki mutlu hallerim nerede diyorsun belki. Hani kimse anlamasın diye attığın kahkalar bile yok değil mi artık? Onu bile yapamıyorsun. Güçün yok, d...