KARŞILAŞMA

438 19 0
                                    

Hava fazlasıyla sıcak. Yaz aylarında dışarı çıkmayı severim ama sadece geceleri. Yaz geceleri çok güzel oluyor. Çantamdaki su şişesini çıkarıp, gördüğüm ilk ağacın gölgesinin altına girerek suyumu içmeye başladım. Suyumu içtikten sonra ne kadar güzel bir yerde olduğumu farkettim. Uzun bir yol ve iki tarafında da ağaçlar var. Bir kaç tane renkli bank ve küçük çöp kutuları. Açık yeşil bankta bir başına oturan küçük kız çocuğu çekti dikkatimi. Başka bir bankta, elinde şişlerle birşeyler ören yaşlı kadın,tek başına futbol oynamaya çalışan tatlı çocuk, kulaklığını takmış yürüyüş yapan zarif bayan, valizlerle savaşan annem ve sıcakla boğuşan ben. Bu saatte bu kadar sıcaksa öğleden sonra nasıl olur? Eririz herhalde. Ne zaman varacağız? Artık yoruldum. Kuzenim Bahar ablanın evine gidiyoruz. Eşi, iş için bir süreliğine şehir dışında. Eniştem gelene kadar Bahar abla tek kalmasın diye yanında ben kalacağım. Normalde başkasının evinde rahat etmem ama, bu sene lise son sınıfa geçtim. Burada daha iyi ders çalışırım. 6 ay Bahar ablayla aynı evde yatıp kalkmak o kadar da kötü değildir. Yani... umarım. "Ne kadar kalacağım orada? 6 ay boyunca ben mi kalacağım?"cevabını bildiğim soruyu niye soruyorsam? Benden başka yanında kalabilecek kimse yok. Diğer kuzenlerim ya küçük ya da üniversiteyi başka şehirde okuyor. Yanisi ben kalacağım. "Evet sen kalacaksın. Kalabilecek başka biri söylermisin bana" haklı.
Yürü yürü sıkıldım. Kulaklığımı takıp şarkı dinlesem kızacağını biliyorum. Dışarıda kulaklık takmamı pek sevmez. "Burası" diyerek güzel ve büyük bahçesi olan evi gösterdi. Bahar abla daha yeni evli olduğu için evini yeni görüyorum. Evin bahçesine girip eve doğru yürümeye başladık. Bahar abla evden çıkıp yanımıza geldi. "hoşgeldiniz" gülümseyerek anneme sarıldı. Onlar konuşurken bi etrafa bakınayım dedim. Malum, 6 ay buradayım. Evin bahçesinde kahve hasır koltuklar, salıncak ve ahşap bir yemek masası vardı. "Ben gidiyorum hayatım. Kendine iyi bak."dedi annem. Sarılırken biraz hüzünlendim. Benden ayrılarak çıkışa doğru ilerledi. "İçeri girelimmi" ellerini sallayarak kendini serinletmeye çalışıyordu Bahar abla. Onay vererek kafamı salladım. " valizlerini sonra yerleştiririz. Önce soğuk birşeyler içelim" diyerek mutfak olduğunu düşündüğüm yere doğru ilerledi. Bende peşinden yürümeye başladım. Yemek masasınının bir sandalyesini çekip otururken Bahar abla, dolaptan aldığı meyveli sodalarla yanıma oturdu. " nasıl gidiyor canım" bana bunu sorarken kendisinin ne kadar üzgün olduğunu farkettim. Eniştem 2 gün önce gitmişti ve Bahar ablanın göz altları şişmişti. Gelelim sorumuza "sıradan" diye geçiştirdim. Fazlasıyla sıradan gerçekten. "Uykum geliyor ve daha fazla gelmeden valizlerimi dizsem iyi olacak" diyerek yerimden kaltım. O da benimle birlikte kalkarak bi valizimi peşinden sürükledi. Merdivenlerden çıkarken "odan yukarıda" dedi. Bu iyi işte.
Odanın kapısını açarak "buyurun Henna hanım" dedi. Valizlerimi alarak içeri girdim. Cam kenarındaki krem renkli yatağı görünce kendimi üzerine attım. Fazlasıyla yorgunum. Biraz uyusam iyi olacak.

Uyandığımda, hâlâ odaya yerlesmediğim aklıma gelince üşenerek yerimden kalktım. Yerde öylece duran valizimi açtım ve valize koymadan öne katladığım için kendimi tebrik ettiğim kıyafetlerimi dolabın raflarına, elbise ve çok sevdiğim mini eteklerimi, dolabın askı bölümüne astım. İç çamaşırlarımı dolabın alt tarafındaki çekmeceye, çoraplarımı da yatağımın yanında duran komodinin çekmecesine koyduktan sonra dolaptan havlularımı alıp banyoya girdim. Odamda bir banyonun olması güzel.
Kabinden çıkıp saçlarımımı kurulamaya başladım. Tamamen kurutmayı düşünmüyorum. Saçlarımı nemli sevdiğim için nemli bıraktım. Havluyla odama geçip, dolaptan iç çamaşırlarımı, kırmızı mini şortumu, ve üzerinde kırmızı bir "S" harfi olan gri tişörtümü alıp üzerime geçirdim. Ben miniyi sadece yazları değil kışları da giyerim. Bacaklarımı seviyorum ve kapatmak istemiyorum. Aynanın karşısına geçip saçlarımla oynamaya başladığımda, aklıma you tube da izlediğim ısısız su dalgası saç yapımı geldi. Videoda saçlar nemliyken yapılması gerektiği söylenmişti. Hazır saçlarımda nemliyken neden yapmayayım diye düşündüm. Saçlarımı ortadan ayırıp mısır ördüm. Kapı tıklanınca yerimden doğruldum. Bahar abla kapıyı açarken "birşeyler atıştırmaya ne dersin kuzen?" dedi. Atıştırmalığa hayır diyeceğim gibi bi ihtimaldemi düşündü acaba? "tabiki de olur" dedim. Merdivenlerden inerken " Kerem kim canım?" diye sordu. Kerem mi? 2 ay önce beni terk eden Kerem mi? Benimi aramış? Hangi dağda kurt öldü? Kafamda deli sorular. "arkadaşım" diyerek geçiştirdim.
Bahar ablanın özenle orta sehpaya dizdiği tabaklarda duran patlamış mısırdan bir avuç alarak koltuğa oturdum. "Ne izlemek istersin" dedi. Ne izlerim? Ben ne izlerim? Hiç bir şey. Arada belgesellere bakarım o kadar. Takip ettiğim hiçbir şey olmadından "benim için farketmez" dedim. Keşke herhangi bi program ismi söyleseydim. Bir hint dizisi açarak o da koltuğa oturdu. Ah şu hint dizileri. Yeşil gözlerin bana baktığını farkettim. Bir insan nasıl bu kadar güzel olabilir? Kızıl saçları ve yeşil gözleriyle muhteşem görünüyor. Zaten bu yüzden bu kadar erken evlendi. Eniştem işini biliyor. "aşk hayatın nasıl Henna cım" diye soruverdi. 2 ay önce terkedikmiştim. 2 kez aldatılmış 1 kere terk edilmiş biri olarak bence berbat bir aşk hayatım var hatta yok. " yok ki" bunu söyleyince gülümsedi. Kafasını sallayıp dizisine dönerken "çok güzel kızsın. Seni boşta bırakanın aklına ben şaşarım" dedi. Yok artık. Benmi çok güzelim. Tamam kendime haksızlık etmeyeyim güzel olabilirim ama hiç seksi değilim. Mesela Alperen in beni aldattığı kız, göğüsleri kalçası büyük, çok da seksi bir kızdı. Ya tamam bu kızlar benim güzel diyebileceğim kızlar değil. Bende erkekler için güzel grubuna girmiyorum. "biliyormusun? Feminist olmaya karar verdim" dedim. Çok doğru yaparım. Hepsi iğrenç yaratıklar. Kerem in beni terk etme sebebi de ona erkekliğini yaşatmıyormuşum. Pis insan. Gülümseyerek içi cips dolu kâseyi uzattı. Bi avuç almak yerine direkt kaseyi aldım. Cipsi severim. "ay çok sıcak. Soğuk çaya ne dersin" tabiki evet derim. En sevdiğim 3 içecek: 1. Çay 2.Soğuk çay 3. Meyveli soda. Olumlu şekilde kafamı salladım. "bergamot mu seftalimi?" diye sordu. Bir düşüneyim. "bergamot" dedim. Zarifce mutfağa doğru yürüdü. Fırsattan istifade kumandayı alıp belgesel açtım. Boş boş şeyler izlemektense belgesel izlemek çok güzel. Açtığım belgesel, deniz yıldızları hakkında bilgi veriyordu. Mutfaktan "ay canım soğuk çay kalmamış ve ben soğuk çay içmeden yaşayamam. Markete uçup geliyorum." diye bağırdı ve evden çıktı. O gelene kadar belgesel izlerim bende.
Belgeselden öğrendiğime göre;
Deniz yıldızı, hayvanlar aleminin derisi dikenliler şubesine bağlı Asteroidan sınıfından olan omurgasızlara verilen ortak admış. Dünya üzerinde, tropikal bölgelerden soğuk kutup denizi sularına kadar deniz tabanında 1500 kadar deniz yıldızı türü bulunurmuş. Çoğunlukla kırmızı turuncu gibi sıcak renkteyken, nadiren gri, mavi, kahverengi gibi renklerdede bulunabilirmiş. Hmmm.
"artık benimle ilgilenirmisin Henna?" Bahar abla gelmişmi? Ne kadar çabuk. "Efendim?"
Gülümseyerek "ben gittiğimden beri belgesel mi izliyorsun? Markatten alacaklarımı aldım. Tam eve geliyordum ki arkadaşım Gamze yle karşılaştım ve sohbete daldık biraz. Evime davet ettim ama acelesi vardı gelemedi. Kısacası 1 saattir belgesel izliyorsun. O kadar dalmıştın ki geldiğimi bile fark etmedin ve ben, sen farkında olmadan çayları hazırladım ve cips kâsesini tazeledim." dedi. Hayvan belgeseli izlediğimde kendimi kaybediyorum. Napayım? Elindeki bardaklardan birini bana uzatarak "istediğin gibi bergamot" dedi. Soğuk çayımdan bir yudum alarak "hint dizilerinden iyidir" dedim. Aslında hint dizileri çok saçma ve yapmacık olsada bağımlılık yapıyor. Hatta bende bile. Evet. Bir hint dizisi takip etmişliğim var ama geçti o günler. Telefon sesiyle irkildim. Arayan Kerem di. Yerimden kalkıp merdiveni çıkarken telefonu açtım.
"Alo"
"Alo. Henna."
"Efendim"
"Henna kötü birşey oldu"
"Of. Noldu Kerem?"
"Ciddiyim şu anda"
"Seni dinliyorum"
"Hazal..."
"Hazal?Kerem noldu Hazla a?"
"Kaza yapmışlar. Hakan amca, Asya teyze... ameliyattalar."
"Bu bir şakaysa..."
"Böyle şaka yapmam ben"
Telefonu kapatıp hızla Bahar ablanın yanına koştum ve "arkadaşım kaza yapmış ve ameliyattaymış. Ben hastaneye gidiyorum." spor ayakkabılarımı giyip, telefonumu, şarj cihazımı, kulaklığımı ve cüzdanımı, küçük sırt çantama atıp evden çıktım. Mesaj sesi gelince telefonumu çantamdan çıkarıp mesaj kutuma baktım. Kerem, hangi hastanede olduklarını atmış. Doğru ya. Telaşla sormayı unuttum.

Taksiden inip hastaneye koştum. Kerem in attığı mesajda Hazal ın kaçıncı katta olduğu yazıyordu. Anasöre binip 4. kata çıktım. Asansörün kapısı açılır açılmaz Kevser tam karşımdaydı. Bana sarılırken "yoğun bakımda" dedi. Demek ki ammeliyaattan çıkmış. "Hayati tehlikeyi atlattı ama durumu hâlâ iyi değil" dedi.
İşaret ettiği tarafa doğru yürüdük. Koridorda; Kerem, Eylül, Metehan ve Hazal ın akrabaları vardı. Kerem in bize doğru yürüdüğünü farkedince gözlerimi yoğun bakım kapısından çektim. Benimle sohbet muhabbet edecek kadar yüzsüz değildir herhalde. "nasılsın?" dedi. Sohbet ilerlesin istemediğinden, başımdan savar gibi kafa salladım. Kevser lerin yanından ayrılarak, Eylül ve Metehan ın yanına gittim. Metehan, perişan şekilde başını duvara yaslamış, yoğun bakım kapısına bakıyordu. Bir sevgilim olursa beni böyle sevsin. Eylül dayanamayıp "Mete açlıktan bayılacaksın. Birşeyler yemen lazım" dedi. Metehan, duvara yasladığı kafasını yavaşca bize döndererek "aç değilim" deyip kapasını tekrar duvara yasladı. Dışarıdan bakıldığında Mete nin, Hazal ın sevgilisi olduğu hemen anlaşılıyor ve Hazal ın akrabaları burada. Eylül bana dönüp "dünden beri aç. Hiçbirşey yemedi" deyince yerimden kalkıp merdivenlere doğru gittim. Merdivenlerin kenarındaki duvarlarda tablolar asılıydı. Hepsi çok güzeldi. Özelliklede ikinci katta gördüğüm ebru çalışması. Gördüğüm tablolar arasında en güzeli.

Kantinden 5 tost, 4 çay, 1 de ayran alarak merdivenlere gittim. İlk başta Kerem e almasammı diye düşünsemde vicdanım el vermedi. İçimdeki hayvan sevgisine lanet olsun.

İkinci kata geldiğimde, o çok beğendiğim tablonun çıkarılıp yerine başka bir tablonun yerleştirildiğini görünce durdum. Mavi önlüklü adam " böyle iyimi Serhat Bey?" diye sordu sırtı bana dönük olan çocuğa. Adının Serhat olduğunu öğrendiğim şahıs olumlu şekilde başını sallayınca dayanamadım ve "o indirdiğiniz tablo, hastanedeki en güzel tabloydu" dedim. Sırtı bana dönük olan çocuk yavaşca bana dönerek "öylemi?" dedi. Yüzünü görünce benden 3-4 yaş büyük olduğunu anladım. Bana doğru yürüyerek aramızdaki mesafeyi kapattı. Artık aramızda sadece küçük bir tepsi var. Siyah saçları ve kahve gözleri muhteşem. Biz böylelerine halk arasında meteor diyoruz. Gözlerine 3 saniyeden fazla bakınca insan kendini kaybediyor. Tıpkı şu an bende olduğu gibi. Gözleri çok derin ve ürkütücü bakıyor.
Derin bir nefes aldı ve "ben beğenmiyorum" dedi. Bu kadar kızacak ne vardı anlamadım. Ona hiçbirşey yapmadan böyle davranmasını beklemiyordum. Hastanede olmasak öldürecekmiş gibi bakıyor. Belkide hastanede olduğumuz için öldürür. Hazır morg falan. Ne saçmalıyorum ben.

"Daha ne kadar burada bekleyeceksin?" dedi. Bunu sölerken beni baştan aşağı süzdü. Sanki insan değilmişim gibi tuhaf bakacak kadar kötümü görünüyorum? Elimdeki tepsiyi yere bırakırken "buradaki tablolarla hep senmi ilgilenirsin?" diye sordum. Kimse bana böyle davranamaz direnebileceğim kadar direneceğim. Evet der gibi kafasını sallayınca "madem bu tabloyu beğenmiyorsun o zaman neden daha önce astın?" buna cevap veremeyeceğinden eminim. Çatık olan kaşları daha çok çatıldı.

Ne yaptığını sanıyor bu çocuk? "bırak kolumu. Sen kendini ne sanıyorsun" kolumu o kadar güçlü tutuyordu ki kolum çok acıyordu. Bir eliyle kolumu tutup ittiriyor, diğer eliyle tepsiyi tutuyordu. Bu kadar çırpınmama rağmen çayların biri bile dökülmedi. Bu kadar güçlü olmayı nasıl başarıyor? Merdiven koridorundan çıkıp asansörün önünde durduk. Asansörün kapısını açıp beni içeri itti. Bu kadarıda fazla artık. "Sen kim oluyorsun da bana böyle davranıyorsun? Hayvan" sinirden gözlerimin dolduğuna yemin edebilirim. Sesli bir kahkaha attı. Tepsiyi elime tutuştururken yüzünde yine aynı ifade belirdi.

O giderken asansörün kapısı kapandı. Kim bu ya? Ne sanıyor kendini? Hayvan! Bana hayvan muamelesi yapan hayvan.

Ağ (meteor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin