"Ya siz ne iğrenç bir ikilisiniz!"
Baekhyun'un saçlarını sinirle çekiştirerek homurdanmasına ifadesizce bakındığımda onu daha da sinirlendiğimi bana burnundan soluyarak bakmasından anlamıştım. Yüzü sinirden giderek kırmızıya dönüyordu ve eminim ki biraz daha bacaklarım koltuğun tepesinde ona bakarsam yüzü mora dönüşekti. Böylelikle gökkuşağının tüm renklerini Baekhyun'umun güzel yüzünde görmeye şahit olacaktım.
"Resmen siz ikiniz evime zorla yerleşeli şehir çöplüğüne döndü. Sizin kadar pis sevgili görmedim ben hayatımda ya. Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş." dediğinde gözlerimi abartıyla devirdim. Abartarak anlatması saçmaydı. Şehir çöplüğü falan demesi yani. Ortalık sadece biraz dağınıktı. Sehun'la yediğimiz abur cuburların paketleri her taraftaydı ve kuruması için evin orta yerine astığım kıyafetlerimiz vardı. Evine zorla yerleştiğimizde doğruydu. Sehun'un kirayı ödememisinden dolayı ev sahibi kıçımıza tekmeyi basmıştı. Mecaz anlamda değildi. Harbi harbi yaşlı bunak kıçımıza en sertinden tekme atmıştı. Ah, o tekme Sehun'la seviştiğim zamandan sonra çektiğim acıdan daha kötüydü. Sanırım hâlâ sağ kalçam mordu. Emin değildim. Sehun daha iyi bilirdi mor olup olmadığını. Kalçamı benden çok o görüyordu nede olsa.
"Sizin yüzünüzden Chanyeol bu eve gelmek istemiyor."
"Bu sence umurumuzda mı?" diye soru sorduğumda çorapları tozdan kirlenmesin diye giydiği terlikleri berbat isabetleriyle atmıştı.
"O terlikleri getir bana Jongdae!" diye çemkirdiğinde omuz silktim. Banane nasıl attıysa geri alsın tıpış tıpış.
"Niye sen almıyorsun?"
"Çoraplarım kirleniyor çünkü geri zekâlı." diye homurdandığında kendi evine tiksintiyle göz gezdirdi. "En son ne zaman süpürge açtın bu eve Jongdae?"
"Sanırım üç buçuk ay oldu."
"Şu pisliğin içinde hâlâ ölmediğime dua ediyorum. Siz zaten mikroplara bağışıklık kazandınız o koltukta otura otura."
"Parmaklarımı temizle." Sehun'un cips sosuyla kaplanmış parmaklarını dudaklarıma değdirmesiyle hiç zaman kaybetmeden ağzımı aralayıp parmaklarının üzerindeki baharatlı sosu yalamaya başladım. Bu arada Baekhyun birazdan kusacakmış gibi bir hâlâ büründü. Eğer o kusarsa ben de kusardım ve ben kusarsam Sehun'um da kusardı. Bu döngü böyle giderdi.
"Ne! Sen hiç Chanyeol'ün parmaklarını yalamadın mı?" diye çirkefleştiğimde bacaklarının arasında oturduğum sevgilim gülmüştü.
"Hayır, salak."
"Ah, doğru unutmuşum. Parmakları yerine penisini yalıyordun."
"Utanmaz. Sevgilinin yanında böyle konuşmaya utanmıyor musun?"
"Kardeşim ne utanacağım ya. Biz beraber işeyen insanlarız." dediğimde Baekhyun ha kusacak ha kusacaktı yani. İyi ki Sehun'la sıçtığımızı söylemedim.
"Siz bütün gün ne yaptınız?" Baekhyun'un sorusuyla Sehun benden önce cevaplamıştı.
"Seviştik."
"Nerede?"
"Yatağında."
Ve Baekhyun öğürerek kusmaya başladı. Ortalıkta epey battı. Şimdi kim temizleyecekti burayı? Tabii ki de hiç kimse.
"Allah'ın cezaları! Ben Chanyeol'da kalmaya gidiyorum salaklar!"
"Geç bile kalmıştın aptal!" diye bağırdım ardından. Harbi aptaldı. Çünkü bana bağırmaktan kusmuk gölüne bastığının farkında bile değildi. Biraz sonra çığlığının patlak vermesiyle yüzüme yediğim kusmuklu çorapla kahkaham kesilmişti ve sadece kahkaham kesilmemişti. Nefesimde kesilmişti. Donmuş bir şekilde yüzümde çorapla kaldığımda Sehun bile tepki verememiş öyle arkamda oturuyordu salak gibi.
"Sevgilim iyi misin?" Sehun'un sorusuna bile cevap veremiyordum çünkü ağzımı açarsam kötü şeyler olacaktı. Nefesimin son demlerini yaşarken çorabı hızlı yüzümden alarak yere fırlattım. Derin derin nefes almaya başladığımda bu seferde kusmuk kokusu nefesimi kesmişti.
•
Parmak uçlarımı soluksuz uyuyan Sehun'un yüzünde onu uyandırmayacak bir şekilde gezdirmeye başladığımda yaramaz çocuklar gibi sessizce kıkırdadım. Ona böyle bakarken bile mutlu oluyordum. Neredeyse dört yıldır sevgiliydik ve birbirimize ilk gün ki gibi delicesine aşıktık. Ne sıkılmış, ne usanmıştık birlikte. Çünkü ikimizde birbirimize muhtaçtık. Oh Sehun bensiz yapamazdım. Ben ise onsuz yapamazdım. Oksijen tüpüm gibi bir şeydi. O olmadan nefes alamıyordum. Sehun'u ilk defa gördüğümde o koca cüssesiyle bir kaldırım kenarına oturmuş, başını dizlerine yaslamış bir şekilde yanındaki yavru kediyi okşuyordu. Bir küçük bulut gibiydi. Saatlerce karşı kaldırımda oturmuş onu izlemiştim ve beni fark ettiği an kaşlarını çatarak yanındaki yavru kediye beni gösterip "saldır oğlum" demişti. Kedi ise mivaylayarak Sehun'un bacağına başını sürtmüştü. Bu beni güldürtmüştü. Sehun'u güldüren ise ayağıma geçirdiğim tuvalet terliğinden gözüken farklı çoraplarım, parlak mor eşofmanım, yağlı saçlarım ve elimde tutuğum poşetin içindeki yarısı yenmiş ekmeğim.
Gözlerini hafif aralayarak bana baktığında "Uyandırdım mı?" diye sordum.
"Gözlerimi açtığıma göre?" diye huysuzca konuştuğunda burnumu kırıştırdım. Sevimli şey.
"Hadi tekrar uyu. Saçlarını okşayacağım." yanağına usulca öpücük kondurdum ve o çok sevdiğim gri renkli saçlarına elimi daldırdım. Gözlerini geri kapattığında karnımda hissettiğim elle dudaklarım istemsizce kıvrılmıştı. Bu huyu çok hoşuma gidiyordu. İlla birisiyle uyurken o kişinin tişörtünden içine eline sokarak uyurdu. Eğer yanında biri yoksa o kişi kendisi olurdu. Bunu sorduğumda küçüklüğünden kalma bir alışkanlık olduğunu söylemişti.
"Bir küçük bulut gibi, seni seviyorum."
Ve o gece duyduğum en güzel cümle buydu.
• Kimse Sechen yazmıyor :(
dedim bari ben yazıp, okuyayım
severek yazacağım -umarım- bir fic olacak inş seversiniz apaorilansjaak Sechen seven çoğalsın ulan!
Sechen seveni ben de severim❤
Ve eğer bu fici silersem gelin birlikte bana sövelim
Bol bol yanaklarınızdan öpüyorum ~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
aldın bak ruhumu benden; sechen
FanficSehun'u ilk defa gördüğümde o koca cüssesiyle bir kaldırım kenarına oturmuş, başını dizlerine yaslamış bir şekilde yanındaki yavru kediyi okşuyordu. Bir küçük bulut gibiydi. Saatlerce karşı kaldırımda oturmuş onu izlemiştim ve beni fark ettiği an ka...