Seni... Seni...

83 5 5
                                    

      Merhaba! Aslında tek part olarak kalacaktı ama Ceren'in isteği üzerine devam etmeyi kararlaştırdık.

        Ve de burada yazacağımız daha doğrusu Ceren'in düşüneceği ve benim yazacağım şeyler tamamiyle saçmalık üzerine kurulu olacak. Ceren düşünecek çünkü ben düşününce saçmalıktan çıkıp romantizme kayıyorum.

          Bir de biz hiç yazma düşüncesiyle hareket etmeyip yolda yürürken saçmalamış ve olayları bir sonuca vardırmıştık. O nedenle bir sonraki bölümlerde yazılacak olaylar lise yıllarında yaşanan olaylar. Mantık hataları yapılabilir ancak unutmayın biz yalnızca saçmalıyoruz. Her neyse çok konuştum.

          İyi okumalaaar... :) 

SENİ… SENİ…

   “Nisa kanka okudum hikayeni. Mükemmel olmuş lan. Acaba bunu süper tatlı bir kızdan ilham alarak yazmış olabilir misin?”

   “Süper şapşik güçlere sahip bir kızdan da almış olabilirim.” Dedi Nisa dershanenin koridorunda yürürken. O sırada bir sınıftan çıkıp dibinden havalı bir şekilde geçen çocuğa nefretle gözlerini devirdi  ve annesinden aldığı o tuhaf gırtlaktan çıkan sesiyle,

   “Geberesice pislik. Piç kurusu. Kendini beğenmiş erkek fahişesi. Egosu o koca kıçından büyük mahlukat.” Diye sinirle sessizce bağırdı.

   “Tamam kanka sakin! Neyse biz hikayemize geçelim. Bak 2. bir bölüm yazmaya ne dersin ha? Ben dün yazacaktım, ama üşendim. En iyisi ben söyleyeyim sen yaz.”    Nisa gözlerini kapatıp nefesini dışarıya üfleyerek sinirini geçirmeye çalıştıkan sonra Ceren’e cevap verdi.

   “Tamam, başla hadi.” Dedi. O samimi, sıcak sesinden eser kalmamıştı o piç kurusunu görünce. Geberesice pislik. Önce Nisa’yı hayvan gibi kırmıştı. Şimdiyse hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. Geri zekalı.

   “Nisa beni dinlemiyorsun.” Dedi Ceren düz bir sesle. Nisa üzülmüştü.

   “Affedersin. Tamam, dinliyorum. Baştan başla.”

   “Ama bana ilham ver. Bir kelime söyle.”

   “Imm. Imm. Elma!”

   “Elma… Elma… Hıh. Buldum. Biz Ege’yle elma bahçesine gidiyormuşuz.” Dediği anda zil çalmıştı.

“Kanka sonraki tenefüs bizim sınıfa gel devam ederiz.” Dedi ve Ceren’e el sallayıp sınıfa girdi.

***

   “Eee elma bahçesi…”

   “Kanka ben onu iptal ettim ya şimdi biz okuldaymışız…”

   “Ceren dur bir dakika. Bunlar en son ölmemiş miydi? Nasıl bağlayacağız?”

   “Şey, kanka bunlar ölümden önceki zamanlar. Neyse anlatıyorum. Biz okuldaymışız. Ben yemekhanede oturup elma yiyormuşum.”

   “O elma mutlaka olacak yani.” Dedi gülerek.

   “Evet kanka ya. Neyse işte Sonra Ege elinde tepsisiyle yürüyormuş. Ben onu fark etmeden ayağa kalkıyormuşum, sonra çarpışıyormuşuz ve bütün yemek üstüme dökülüyormuş. Sonra da dengemi kaybedip yere düşüyormuşum Ege de düşecekken son anda ellerini yere koyunca ellerinin acısıyla inliyormuş…”

   “Yanlış anladım. Çok yanlış anladım.” Deyip kıkırdadı.

   “Of aman düşmeseler miydi? O da mı suç lan o da mı?

   “Oda suç mu bilmiyorum ama bence mutfak suç değil.”

         “Siktir lan oradan.” Dedi yüzünü buruştururarak. Bunun üzerine Nisa bir kahkaha patlattı.

          “Neyse kanka bütün yemekler benim üstümdeymiş. Sonra ben Ege’nin tişörtünü giyiyormuşum. O da bana,

      ‘Bir hafta boyunca kölem olacaksın.’ Diyormuş. Ben ona hareket çekiyormuşum. O da,

      ‘O zaman tişörtümü geri ver.’ diyormuş. Ben hemen tamam diyormuşum…”

      “Neden ki? Altında kendi kıyafetlerin yok mu?”

      “La ben tuvalette çıkardım hepsini üstümdeki tek şey tişört yani…”

      “Hikayede bile malsın kamyoncu.” Nisa’ya orta parmağını gösterip –dil çıkartmadı orta parmağını gösterdi çünkü kamyoncu olmak bunu gerektirir- hikayeye devam etti.

      “Neyse kanka ben bir hafta boyunca bunun köleliğini yapıyormuşum. Son gün, onun evindeymişim. İşte ayaklarım dolanıyormuş, o tekli koltukta otururken üstüne düşüyormuşum. Sonra uzun uzun bakışıyormuşuz. Ben kalmışım öyle. Sonra o, ‘Ceren…’ diye fısıldıyormuş. Ben hı diye bir ses çıkartıyormuşum. O da, ‘Seni… Seni…’ “

      “Seviyorum de!

       Sevmiyorum!

       Seviyorum de!

       Sevmiyorum!

       Seviyorum de!

       Seviyorum!

       Yalan söylüyorsun yalan!” Ceren Nisa’nın kafasına bir tane geçirip,

      “Mal mısın Nisa?” deyince, Nisa, “Evet. Hikaye. En heyecanlı yer. Devam.” Dedi en robot sesiyle.

       “ Ya işte sonra, ‘Sikerim.’ Diyormuş. Ben de yüzüne tokadı geçirip evden çıkıyormuşum.”

        “Mutlu son!” dedi melodik bir şekilde Nisa ve zilin çalması üzerine sınıflarına girdiler.

Annen mi? Ben mi?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin