Yağmurlu bir geceydi. Her yeri ağaçlar kaplamıştı. Toprak zemin çamur olmuştu. Yağmur kokusuyla beraber kan kokusu vardı havada. Genç kız diz çökmüştü ağaçların altına. 6 ağacın önündeydi. Her bir ağaca ayın ışığı vuruyordu. Bu karanlık ve yağmurda bir tek o ağaçlar belliydi. Her biri gökyüzüne kadar uzanıyordu. Dalları kesilmişti ağaçların. Genç kız nefes nefese duruyordu önlerinde ve sırtı çıplaktı. Omurgasında boyuna siyah bir leke görünüyordu. Ağaç şeklindeydi leke. Siyah saçları beyaz olan omuzlarındaydı. Kız ayağa kalktı. Kollarını iki yana açtı ve başını gökyüzüne kaldırdı. Yağmur damlaları yüzüne çarpıyordu. "Her şey daha yeni başladı!" Ses bütün ormanda yayıldı. Genç kız sırtına giren acıyla yere düştü. Acı içinde kıvrandı orada. "Gece!" Ağaçlar ona yaklaşıyordu. "Gece!"
"Gece! Uyan!" Sırtımdaki acı iyice artınca gözlerimi açtım. Bütün vücudum kaskatı olmuştu. Bedenim ter içindeydi ve nefes nefeseydim. Güneş ışığı gözlerimi acıtıyordu. Titriyordum ve o koku hala burnumdaydı. Yağmurun hala tenimde bıraktığı hissi anımsıyordum. Avuç içimle gözlerimi ovuşturdum. Ve o sıradaki elimde çamur olduğunu farkettim. Çamur? Gözlerimi açıp etrafıma baktığımda ne yatağımdaydım ne de odamda. Telaşla ayağa kalktığımda yalpaladım. Ayaklarımın altının çığlık attığını duyuyordum. Gözlerim bulanık görüyordu. Güneş ışığı görmemi engelliyordu adeta. Elimi siper yapıp etrafa baktığımda sokakta olduğumu farkettim.
Evimin önündeki caddedeydim. Ellerim ve ayaklarım çamur içindeydi. İçimdeki çığlık atma isteğini bastırdım. Üzerimdeki kıyafetler parçalanmıştı. Güneş yeni doğmuştu. Dışarıda kimse yoktu. Ayaklarımın acısını umursamadan eve koştum. Göz yaşlarım benden bağımsız akıyordu. Kabuslarım gerçeğe dönüyordu. Bütün hayatı düzenli olan ancak bir tek uykuları düzenli olmayan bir kızım. Rüya görmem ve gördüğüm zamanda bu kabus olur. Eve geldiğimde annem beni telaşla kucakladı.
"Kabus mu?" Diye kulağıma fısıldadı. Kafamı hayır anlamında salladığımda daha sıkı sarıldı. Eliyle saçımı okşarken mırıldanıyordu. "Geçti benim küçüğüm." Ve bunu sürekli tekrar etmeye başladığında annemden uzaklaşmaya çalıştım. Ancak kolları daha da sıkılaştı. "Anne." Derken sesim çıkmamıştı. Annem daha fazla sıkmaya ve nefes almama engel olmaya başladığında kendimi daha sert çekmeye başladım. "Kaç Gece. Arkana bakmadan kaç. Bunlarla baş edemeyeceksin. Seni daha fazla koruyamam. Kimseye güvenme." Annem değildi bu sesin sahibi. Nefesim iyice kesildiğinde gözüm kararmaya başladı. Ve en sonunda bilincimi kaybederken bir erkeğin kucağındaydım. Uzun boylu bir erkeğin. Sonrası karanlık...
Soluk soluğa yataktan fırladığımda kalbimin durduğunu sandım. Gerçeklik kavramını yitirmiştim bir an için. Bu sefer gerçek olduğundan emin olmak için etrafıma baktım. Krem rengi duvarlarıyla birlikte üzerine resim yapıştırılmış odamdaydım. Terimden ıslanmış olan yatağımda oturuyordum. Dışarıda kar yağmasına rağmen pencerem açıktı. Yatağımda oturup bir süre olayın şokunu atlatmaya çalıştım. Büyük ve rahat yatağım bana beton zemin hissi veriyordu. Beynimin içinde çınlayan zil sesiyle düştüğüm o boşluktan sıyrıldım.
Bir süre sonra kapıyı açacak kimse olmadığını, kutu gibi evimde tek başıma yaşadığım geldi aklıma. Yatağımdan yalın ayaklarımla parke zemine bastım. Uyuşan bedenimle küçük odamdan çıkıp koridorda geçerken boydan aynaya takıldı gözüm. Omuzumda olan siyah saçlarım terden yüzüme ve enseme yapışmıştı. Gözlerimin altı çürümüştü. Zil ile birlikte kapı vurulunca aynadan geçip bu halimle kapıyı açtım. O kadar dalgındım ki kim olduğuna bile bakmamıştım.
Apartmanın tozlu kokusu burnuma dolmuştu. Karşımda duran kişi bana şaşkınca bakıyordu. "Gece?" Demir'in meraklı ve endişeli ses tonuyla kendime geldim. Ellerimle alnımı ovuşturup yaslandığım kapıdan geçmesi için kenara çekildim. Olayın şaşkınlığıyla içeriye girip kapıyı kapatmama izin verdi. Gözlerine baktığım zaman beni böyle görmeyi beklemediğini anladım.
"Gece, sen iyi misin?" Cevap verme gücünü kendimde bulamayıp evimdeki küçük banyoya ilerledim. Zar zor su akıtan muslukta yüzüme ve enseme su çarptım. Geriye çekilip çökmüş yüzüme aynada baktım. Daha sonra arkamda duran Demir'e baktım. "Kabus." Dedim daha fazla soru sormamasını umarak. Demir bana bu zamana kadar destek olan tek insan. Ben ressam olmak için evden çıkıp başka bir şehire gelirken bir tek yanımda o vardı. Sevgili denilemeyecek kadar güçlü bir şey vardı aramızda. "Senin dersin yok muydu?" Derken havluyla terlerimi kuruluyordum.
Bugün Salı'ydı ve onun bugün dersi olurdu. O benim gibi okumayan insanların dilinde aptal değildi. Hayallerinin peşinde koşan hayalperest bir kızdım sadece. "Bir kahve içmeye gideriz diye düşünmüştüm." Derken iyice yaklaştı ve kolumda olan tokayı aldı. Arkama geçip zorla birleşen saçlarımı toplayıp tokayı bağladı. Tenime dokunmasıyla kendimi öne doğru çektim. Ona döndüğümde, "Özür dilerim." Diye mırıldandı. İnsanlarla temas halinde olmayan bir insanım. Onların bana dokunmasına izin vermem. Bende onlara dokunmam. "Sen hazırlan, ben bekliyorum." Başımla onu onaylayıp yanından geçip dar ve küçük olan banyodan çıktım. Banyonun hemen yanında olup odama girip dolabımı açtım. Asker yeşili olan kazakla dar bir siyah pantolonu alıp giyindim. Duş almam gerektiğini biliyordum. Ancak tek başıma kalmak istemiyordum. Demir'i bekletmek de istemiyordum.
Giyindikten sonra saçımı Demir'in topladığı gibi bıraktım. Kötü kokuyu bastırmak için parfüm sıktım. Ne kadar faydalı olabilirse artık. Yüzüme bir nemlendirici sürüp en sonunda odadan çıktım. Demir'in elinde tuttuğu montu alıp giydim. Botlarımıda giyip toz kokan apartmana çıkıp kapıyı kilitledim. Gerçi içeriye giren bir hırsız bana acıyıp çaldığı şeyleri bana bırakıp gider. Anahtarı elimde çevirerek asansör bile olmayan apartmanda 5.katta oturduğum için kendime acıdım. Bir de bunlara mecbur kalan Demir'e. Şikayetçi olmadığını söylese bile pek inanmıyordum.
Çürümüş merdivenlerden hızla inip küf ve toz kokan apartmandan kendimi dışarıya attım. Oksijenle buluşan başım dönmüştü. Bedenim hala uyuşuktu ve ayaklarımın altı karıncalanmıştı. Sırtımda doğuştan olan lekenin etrafının sızladığını hissediyordum. Demir'in arabasına hızla binip arabanın çalışmasını bekledik.
O bir üniversite öğrencisi ben ise hayallerinin peşinden koşup aç kalan bir ressam. "Seni buralarda yalnız başına bırakmak içime sinmiyor." Derken arabayı çalıştırmıştı bile. Bana kendisi bir ev kiralamayı teklif etmişti ancak ben kabul etmemiştim. Her şeyi kendim başaracaktım. "Bunu bir çok kez konuştuk zaten Demir." Diyip elimi radyoya götürüp kanallarda gezmeye başladım. Karıncalı olan bir kanalda kaldım. Cızırtının arasında bir ses duyuyordum. Sesi dahada arttırıp dinlemeye başladım. Ve en sonunda bir kelimeyi anlamıştım. "Gitme. Gitme. Gitme..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanatların Senfonisi #Wattys2017
FantasyHayalleri üzerine ailesinden kopmuş bir yaprak. Zamanla asıl ağaca dönüşebilir miydi? Kime güveneceğini iyi seçmesi gereken bir yaprak. Kime güvenecekti? Çözülmesi gereken bir 6 gizemi. Çözebilecek miydi? Sıradan bir kızın hayatı. Yoksa sıradışı...