2.Bölüm ♀

5 0 0
                                    


Demir'in bana anlamsız anlamsız baktığını anlayıp radyoyu kapattım. "Duydun mu?" Dedim duyduğumu algılamaya çalışırken. Gitme? Nereye gidiyordum? Nereye gidecektim? Başımı ellerimin arasına alıp gözlerimi sıkıca kapattım. Anlamıyordum. "Gece bana bakar mısın?" Korkuyla bana bakan Demir'in kahverengi gözlerine baktım. "Korkuyorum Demir." Avuçiçimi sertçe gözlerime bastırdım. "Korkuyorum." Sesim titriyordu. Demir arabadan inip benim tarafıma gelip kapıyı açtı. Parmaklarıyla kapıda ritim tutmaya başladı. Titreyen bacaklarımla indim arabadan. Kapıyı kapatıp arabaya yaslandı. "Anlat."

Yolun kenarında durmuştuk. Kaldırıma oturup anlattım. Anlatırken sırtım sızlıyordu. Sanki o anları tekrar yaşıyordum. "Kabus içinde kabus mu?" Ellerini kahverengi saçlarından geçirip olduğu yerde bir ileri bir geri gidip gelmeye başladı. Anlattıklarımı sindirmeye çalışırken sesimi çıkarmadım. Oturduğum kaldırımdan kalkıp önünde durdum. "Kahve?"

Yakınında durduğumuz bir kafeye girip oturduğumuzda Demir'in aklındaki karmaşayı hissediyordum. Bir şey söylemek için ağzımı açmamla kapatmam bir oldu. Kafenin kapısından giren rüzgar beni esir almıştı. Demir'in arkasında olan kapıya bakıyordum sadece. O an için bütün dünya yok olmuştu. İçeriye sırasıyla 4 kişi girmişti. Sırtımdaki acı ve kulaklarımdaki uğultu daha da artmıştı. Bir güç beni zorlayarak ayağa kaldırdı. Sandalyenin gıcırtısıyla bütün kafe ve dörtlü bana bakmaya başlamıştı. Gözlerimin önünde uçuşan sinekler görüşümü bulanıklaştırmaya başlarken birisi beni o boşluktan sıyırdı. Kollarımdan tutan bir el beni kafenin dışarısına sürükledi. Nefes almadığımı farkettiğimde kendime geldim.

"Gece?" Demir'in önce kolumda duran eline sonrada kahverengi gözlerine baktım. Kendime geldiğimi anlayınca ellerini yavaşça kolumdan çekti. "Onları tanıyor musun?" Dedi Demir olanları çözmeye çalışırken. Kafenin az önce çıkarıldığım cam kapısından içeriye bakmaya çalıştım. Ancak sadece sırtlarını görüyordum. "Hayır. Sen tanıyor musun?" Kalbimin atışları normale dönerken tekrar Demir'e baktım.

"Tanımıyorum ama öğrenirim." Demir'in derse yetişmesi gerekiyordu. Beni eve bıraktıktan sonra kalmak için ısrar etmesine rağmen izin vermedim. Dikkat etmem için beni uyardıktan sonra gitmişti. Evde yalnız kalmanın verdiği ürpertiyle beraber eski ama rahat olan koltuğuma oturmuştum. Demir'in o 4 kişiyi araştırıp bana haber vermesini bekleyecektim. Çok tanıdık gelmişlerdi.

Bugün yaşadıklarımın etkisi hala bedenimdeydi. Bütün bedenim sanki uzun bir sürelik spordan sonra hamlamış gibiydi. Spora alışkın olan bir bedenim olmamıştı zaten. Yemek yapmayı sevmeme rağmen yemeyi pek sevmem. Ona rağmen filinta gibi bir kız olmadım hiçbir zaman. Annem küçükken hep oturup resim yapacağın yere yaşıtların gibi parklara gitsen diye yakınırdı. Bende hiç renkli kalemlerimden vazgeçipte dışarı çıkmazdım.

Bütün harçlığımı çikolataya veya şekere vermek yerine kağıtlara ve kalemlere verirdim. Gazetlerde, dergilerde gördüklerimi çizmeye çalışırdım. Uyku problemimden dolayı haplarla uyurdum. Bazı geceler hapları içmez tükürür bütün gece resim çizerdim. İşin garibi hiçte uykusuzluk çekmedim. Kabuslarımda çizdiğim resimlerin canlandığını görürdüm. Bana en çok zarar veren kabusu 7 yaşındayken görmüştüm.

Her şey gerçek gibi başlamıştı. Uyanmıştım ve annemin yanına inmiştim. Elinde tuttuğu defteri bana uzatıp gülümsüyordu. Elindeki defteri alıp içini açtığım anda bütün ev karanlığa bürünmüştü. Evin duvarları çürüyüp, çökmüş. Evin ortasından bir ağaç yetişmişti. Korkuyla annemi aramıştım. Ayağıma dolanan sarmaşıklar yürümemi engellemiş, beni sırt üstü yere yatırmıştı. Omurgamın acıyla büküldüğünü hissetmiştim. Küçük bedenime sarılan sarmaşıklar beni evin ortasındaki ağaca asmışlardı. Annemin sesiyle uyanmıştım o kabustan.

Daha sonrada sırtımdaki bu leke oluştu. Doktorlar bir açıklama bulamadılar. Önce küçük bir çizgiyle başlamıştı omurgamda. Büyüdükçe dallara ayrılmıştı sanki. Ağaç gibi benimle beraber büyümüştü. Ucube damgası yemiştim bu lekem farkedilince. Ama umrumda olmamıştı. Benim umrumda olan şey resimdi. O kabusumu resimlere döktüğümde büyük takdir almıştım. Annemler dışında herkes beni tebrik etmişti. Yeteneğimin boşa gitmemesi gerektiğini söylemişlerdi. Benim İstanbul'a gelmeme ailem dışında herkes destek olmuştu. Annem göz önünde bulunmamam gerektiğini düşünüyordu. Nedenini de hiç söylememişti. Gerçi şimdi tek bir kelime bile söylemiyorlar bana.

Buraya geldiğimde yapayalnız kalmıştım. Bir tek yanımda olan Demir olmuştu. Beni bu kötü apartmanda bırakmak istemiyordu. Haklı sayılırdı. Her gece eşini döven bir adam komşumdu. Üst katımda bir alkolik oturuyordu. Gürültüyü engellemek için kulaklığım ve son ses müzik bir nebze yardımcı oluyordu. Güzel sanatların seçimlerini başlamasını bekliyordum sadece. 3 ay 12 gün kalmıştı. Belki ondan sonra yurda yerleşir ve bu harabeden kurtulurdum.

Telefonun çalmasıyla saatlerdir o koltukta oturduğumu farkettim. Demir arıyordu. Başka kim olabilirdi? Demir benim çocukluk arkadaşım sayılır. Resimlerimi hep ona gösterirdim. En büyük destekçim o olmuştur bu zamana kadar. Buraya gelmemle birlikte oda buraya gelip üniversitesini okumaya karar vermişti. Daha fazla onu bekletmeden telefonu açtım.

"Efendim?" Sesim kısık çıkmıştı. "Kim olduklarını bulamadım ancak bir kaç söylenti duydum." Üniversitedeki arkadaşlarına soruşturmuştu. "6 kişilermiş. 2 tanesi çalışıyor ve 4 tanesi Marmara Üniversitesi'nde." Takıldığım tek nokta 6 sayısı olmuştu. 6 ağaç ve 6 kişi. "Teşekkür ederim Demir." Dedikten sonra telefonu kapattım.

Gördüğüm 4 kişinin 3 tanesi kız ve 1 tanesi erkekti. Kız olanlar esmer, kumral ve sarışındı. Erkeğin ise sarışındı. Çok net hatırlamıyordum. Diğer 2 kişiyi merak ediyordum. Nedenini bilmediğim bir şekilde onların önemli olduğunu hissediyordum. Sanki onları bulmak zorundaydım.

Burnumun rahatsız olması üzerine yıkanmam gerektiğine karar verdim. Üzerimdeki kıyafetleri çıkartıp yığın olmuş çamaşırların üzerine attım. Bedenim suyu arzuluyordu. Omuzlarımdaki yükü duşa kabinin dışında bıraktıktan sonra gerçeklikten sıyrılıp bedenimi suya kavuşturdum. Her bir damla üzerimdeki yorgunluğu alıp beton zemine dökülüyordu. Kısa ve az olan saçlarımı şampuanlayıp, bedenimi köpükle kapladıktan sonra durulandım.

Suyu ılıktan en soğuğa ayarlayıp soğuk suyun bedenimi ele geçirmesine izin verdim. Damlalar canımı acıtırken içim rahatlıyordu. Beynim şok dalgasıyla kendini toparlıyordu. Suyu bir anda kapatıp bedenimden damlayan su taneciklerini izledim. Bir daha geri dönmeyecek üzere giden damlalar. Belki bambaşka diyarlara gideceklerdi ancak hiçbir zaman buraya dönmeyeceklerdi. Tıpkı benim İstanbul'a gelerek ailemden kopmam gibi. Tek yön tabelasını görmeme rağmen ilerleyecektim bu yolda. Tıpkı bir su damlası gibi akacaktım.

Duştan çıktıktan sonra ani bir kararla Demir'e mesaj atıp beni almasını istemiştim. O gelene kadar saçlarımı kurutup hazırlanmıştım. Çamaşır yığınından temiz bir kazak ve pantolon ikilisini alıp giyinmiştim. Telefonuma mesaj gelmesiyle botlarımı giyip evden çıkmıştım. Anahtarlarımı çantama atıp koşarak 5 katı indim. Arabayı ısıtmış beni bekleyen Demir'in arabasına bindim. "Gidelim." Diyip emniyet kemerini taktım. Demir bana anlamsızca bakıyordu. "6 gizemini çözmeye. İpuçlarını yakalayacağız." Kafasını salladıktan sonra gaza bastı. Yolun bizi götüreceği yerleri ipuçları belirleyecekti.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 26, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kanatların Senfonisi #Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin