Hiç bir acı insanı yaşamaktan alıkoyamaz. Ölüm hariç.
Acın olur ölürsün, kendini dört duvar arasına sıkışmış hissedersin. Bu bir aşk acısı olsun ya da çok sevdiğiniz birinin ölümü...
Vakit gelince her şey biter. Gözler kapanmaz bile, kapatmaya gücün kalmaz ve dahi ruh göç etmiş, beden ise çoktan ceset olmuştur. Ama geride güzel diye adlandırılan anılarımız vardır. Her defasında bile unutamadığımız anılarımız.. Peki ya bu kadar kısa mıdır ölüm? Her şey bu kadar mıdır? Hayat bundan ibaret mi? Ölmek kolay ve tek kişinin imtihana göçü peki ya onu canı kadar çok sevenler, geriye bıraktıkları...
Günler geçer olan olur. Geride sadece basitleşmiş sıradan hatıralar kalır. Ve varsa iki günlük belki de az bulunan dostlarınla birlikte seni seven eşine sığınmış o gözü yaşlı çocukların kalır... Onların her akılllarına düştüğünde hatıralar canlanır... Bazen ağlamak isterler ama ağlayamazlar. Çünkü onlar sen gidince büyüme mecburiyetindedirler.
Belki iyi bir eş ve iyi bir baba olamamıştırsın onlara.. Belki de hayat boyu sadece iyi bir aile reisi olmaya çaba sarf etmiştirsin. Ve belkide bunları hiç düşünmemiştirsin bile...
İnsan yaşamaya mecburdur. İşte tam da burda senin o geriye bıraktığın altı yetim ve bir çok şeyi beraber atlattığın melekler meleği eşin sensiz yeni bir imtihana atılır. Hayatları boyunca sensizliğe uzak kalmamışlardır. Ve şimdi ise sadece yaşamaya mecbur bırakılmış canlılardır.
Neyse biraz ölümden bahsedeyim ki idrak edilmiş olsun. Hiç ölmedim ama cahil bildiklerimi yazıya aktarayım.
"Ölüm anını hepimiz yaşayacağız, tıpkı bizden önce yaşayan milyonlarca insan gibi. Ölüm anından kaçış mümkün değil, ölüm anını bir saniye bile ertelemek, ya da geriye almak mümkün değil. İnsan kaderinde belirlendiği an gelir gelmez ölüm melekleriyle karşılaşacak, bulunduğu yere düşecek ve canını teslim edecek. Bugün ölüm anında yaşayacağımız olaylarla ilgili kafanızda oluşan birçok soruya cevap vermek istiyorum.Ölüm sırasında yaşanan olay, bir "boyut değişikliği"dir. İnsan öldüğü anda bir anda dünya hayatının perdesi kalkar ve ölüm sonrası hayata geçilir. Farklı bir boyuta geçiş ile birlikte insanlar canlarını almaya gelen melekleri görürler, hatta gelen melekler kendileri ile konuşurlar. İnsan vefat ettiğinde yeni bir boyut, yeni bir keskinlik ve yeni bir hayat modeline girmiş olur. Ölümle birlikte insanın bedeni yok olur, ancak ruhu sonsuzdur. Ölüm sadece insanın ruhunun bulunduğu mekânın değişmesidir yani ahiret hayatının başlamasıdır.
Her insan bir ruha sahiptir ve ruh yok olmaz. Kişi öldükten sonra ruhu için yeni bir hayat başlar. Ölümle birlikte ruh canlı kalır, ancak kalıp değiştirir. Ölümle birlikte dünya ortamı ve bu ortamda bulunan bedenle ilişki kesilir. İnsanın bedeni ile ruhunun bağlantısı kesilip de, ruhu ahiretteki görüntülerle muhatap olmaya başlayınca yani insan ölünce, gözünün önündeki perde kalkar ve ölümün bir yok oluş olmadığını anlar. Her gün uykudan uyanarak güne başladığı gibi, öldükten sonra da dirilerek ahiret hayatını yaşamaya başlar. "Dirilten ve öldüren O'dur. Bir işin olmasına hükmetti mi, ona yalnızca: "Ol" der, o da hemen oluverir." (Mümin Suresi, 68) ayetiyle haber verildiği gibi, insanların ahirete geçişi Allah'ın tek bir "Ol" demesiyle olur.
Allah, dünyanın görüntüsünü gösterdiği bir insanın, ölümle birlikte görüntüsünü değiştirir; ona ahiretin görüntüsünü göstermeye başlar. Bu aynı bir perdenin kalkıp, ardından bambaşka bir görüntünün çıkması gibi bir geçiştir. Örneğin koltuğunda otururken kalp krizi geçiren bir insan, evinin odasının görüntüsünü görürken, bir anda canını almakla görevli meleklerin görüntüsünü görebilir ve ardından hesabının görülüşüne ve sonsuz mekânına sevk edilişine şahit olabilir.
