Impossible To Perform [Part-1]

50 1 0
                                    

Gözlerimi açtığımda sabah saatin beşiydi. Kafamı kaldırmaya çalışırken elimi telefona attım. Çok güzel, yine hiç mesaj yoktu. Taşındığımız yeni kasabada ilk sabahımdı ve böyle olacağını düşünmemiştim. Çok sıradandı ama kendimi yalnız hissediyordum. Sanırım eski evimde olmadığım içindi. Çapaklı gözlerimle uyuklaya uyuklaya odamdaki tuvaletin ışığını yaktım. Suyu açtım önce elime aldım. Bu nasıl su! Daha sabahın körüydü ve ben buz gibi suyla yüzümü yıkadım. Kasabadan ne beklemeliydimki. Ancak şuanki evimiz şehirdeki evimize göre daha güzeldi. Yüzümü yıkadıktan sonra dolabımı açtım. Bıyıklı bol kazağımı ve siyah taytımı çıkarıp yatağın üstüne fırlattım. Kıyafetleri sallana sallana üstüme geçirdim. Sonra sandalyeme oturdum ve aynada kendime baktım. Biraz makyaja ihtiyacım vardı. Her zamanki gibi düz bir eyeliner çektim. Açık pembe rujumu belli belirsiz sürdüm. Kapatıcıya ihtiyacım yoktu , yüzüm zaten pürüssüzdü. Kızıl dalgalı saçlarımı taradım. En azından okulda ilk günümde güzel olmam lazımdı. Uykum açılmıştı. Pembe terliklerimi giyip merdivenlerden indim. Bu merdivenleri şimdiden sevmemiştim, çok dikti. Mutfağa girdim ve dolabın kapağını açtım. Sütü ve kahveyi çıkardım. Kendime güzel bir sütlü kahve yaptıktan sonra televizyonu açtım. Sabahın bu saatinde düzgün bir şeyler bulamadım. Kahvemi alıp yine o dik merdivenlerden yukarı çıktım. Kapının koluna elimi attım ve açıp içeri girdim. Kahvemi masama koydum. Siyah kolyemi boynuma geçirdim. Saçlarım belimdeydi bayağı uzamıştı yani. Hayret, ilk defa kırığım yoktu. Derken annemin sesi duyuldu;

-Bella! Servisin gelmesine 10 dakika kaldı hazırmısın?

Elimi çantama atıp cevap verdim;

-Evet anne birazdan çıkacağım!

Çantamın fermuarını açtım ve masamdaki defteri ve kalemliğimi tıkıştırdım. Birde elimden hiç düşürmediğim kitabımı. Kulaklığımı ve telefonumuda elime aldım. Parfümümü sıktım ve çantamı sırtıma takıp odadan çıktım. Yine lanet olası merdivenlerden yavaş yavaş aşağı indim. Annem mutfakta kahvaltı hazırlıyordu.

-Anne ne ara uyandın?

-Biraz önce bebeğim, kahvaltı yapmayacak mısın?

-Kahve içtim anne aç değilim, çıkıyorum ben.

-Acıkırsan okuldan bir şeyler almayı unutma bebeğim.

-Tamam annee.

Annemin yanağına bir öpücük kondurdum. Askılıktan kolej ceketimi alıp dış kapıyı açtım. Dışarısı yağmurluydu ama soğuk değildi. Kapıyı kapattıktan sonra yağmur kokusunu içime çektim. Toprak kokuyordu,bayılıyorum bu kokuya ya. Yan kapınında açıldığını duydum. Kafamı çevirdiğimde rampa saçlı havalı bir çocuk evden çıkıyordu. Sanırım oda okula gidecekti. Aynı yaşlarda olduğumuzu tahmin ediyordum. Ancak kendini beğenmiş bir tipi vardı. Hiç sevmem böyle tipleri ya hemen soğudum zaten. Gözünün ucuyla bana baktı sanırım. Kafasını çevirdi ve yine baktı! Evet evet bana baktı. Sakin ol Bella, altı üstü kendini beğenmiş havalı tiplerden birisi bu. Kulaklığımı telefonuma taktım. Birini kulağıma taktım, diğerinide derken servis geldi. Annem tek çocuk olduğum için bana çok önem verir. Yürümemi istemedi. Annemle babam ayrı, beklide bu yüzden annem üstüme düşüyordur. Herneyse, hızlı adımlarla servise doğru yürüdüm. Kapı açıldı, içeriye adımımı atmamla herkesin bana bakması bir oldu. Arkalara doğru ilerlerken inek tipte bir çocuk ayağa kalktı ve yanıma oturdu.

-Merhaba! Sanırım sen şu yeni öğrencisin günaydın, aramıza hoş geldin. Ben David.

-Evet sanırım o benim, memnun oldum bende Bella.

Derken servisin kapısı bir daha açıldı. Yan komşumuz dediğim rampa saçlı havalı çocuk servise adımını atmıştı. Yine kafasını çevirip bana baktı. Servis hareket etti. Daha sonra amigo kızlar sandığım grup hemen çocuğu içlerine aldı. Anladığım kadarıyla düşüncelerimde yanılmamıştım, çocuk okulun famelerinden biriydi. Derken David konuşmaya başladı;

-Sandığım kadarıyla aynı sınıftayız, okula varmamıza az kaldı ilk ders biyoloji sözlümüz var ancak sen yeni olduğun için hoca  seni sözlüye kaldırmaz rahat ol.

-Aman ne güzel, ilk günden sözlü demek.

-Öyle deme yaa, Hermonie hoca çok iyidir.

-Bakıcaz artık.

Servis yavaşladı yanda büyük okul gördündü. David seslendi;

-Hadi Bella geldik, çantanı kap!

Sıkıla sıkıla çantamı sırtıma aldım. Yavaş yavaş öndekiler servisten iniyordu. Önümde David vardı. Heycanla aşağı atladı. Servisin merdivenlerini adımladım. David birden koluma giriverdi. İçimden lanet okuyordum ya bu ineğe rastlamak zorundamıydım sanki? Sabah sabah başımı ağrıtması yetmiyormuş gibi çekiştire çekiştire okulun bahçesine soktu beni. Hızlı adımlarla güvenliği geçtik ve okulun merdivenlerine vardık. David çok hızlı gidiyordu sonunda dayanamadım;

-Biraz yavaşla David!

-Pekii, yeni öğrenci nasıl isterse.

Okulun kapısından girdik. Koridorda dolapların önünde amigo kızlar ve basketbol takımının kendini beğenmiş oyuncuları vardı. Herkes yine bana bakıyordu. Bu çok sinir bozucu bir durumdu ya anlayamazsınız. Rampa saçlı kendini beğenmiş komşumda onların içindeydi. Herneyse David yine konuşmaya başladı;

-Eveeet Bella şimdi sınıfa çıkıyoruz benim görevim buraya kadar, derste görüşürüz!

Çok geveze olsada iyi çocuktu ya aslında. Sizce de öyle değil mi? Ama konuşurken ağzının ortasına bir tane patlatasım geliyor. Sınıfa girdim çantamı en arka sıranın cam kenarına fırlattım. Sınıftakiler iyi kişilere benziyorlardı. 4 tanesi yanıma yaklaştı;

-Selam! Ben Alice, Sende Bella olmalısın. Sınıfa yeni güzel kızların gelmesi ne hoş.

-Günaydın, ben Gabriell.

-Hoş geldin, ben Calynda memnun oldum Bella.

-Beklediğimden daha güzelsin, bende Sisi.

-Memnun oldum kızlar, hepinize günaydın. Müsade ederseniz kitap okuyacağım dersten sonra görüşürüz.

Arkaya doğru ilerledim çantamı attığım köşeye geldim ve çantamı yana kaydırdım. Oturup telefonumu çıkardım kulaklığı taktım. Çantamdan kitabımı çıkardım ve kaldığım sayfayı açarak okumaya başladım. Arka fonda slov güzel bir müzik çalıyordu,‘’What Now’’ . Ders zili çalmıştı sanırım, müziğimin sesiyle karışık garip bir ses duydum. David içeri girmişti, bana el salladı. Gözlerimi devirerek kitaba yöneldim. Sınıfın öğrencileri içeriye hücum etmeye başladı. Bende hayvan belgeseli izliyor gibi onları izliyordum. İçeriye o kendini beğenmiş rampa saçlı çocuk geldi ya, yinemi sen! Gözünün ucuyla beni kesti sonra yan sıraya oturdu. Amigo kızların kaptanıda onun yanına oturdu. Rampa saçlının iyi bir hayatı vardı sanırım, her gün amigo kızların kaptanını becermek güzel olsa gerek. Etrafıma baktığımda herkes yerine oturmuştu. Kapı açıldı ve David’in dediği şu Hermonie sandığım hoca içeri girdi. Ayağa kalktık. Günaydın dedi hoca yüksek sesle. Sağol dedik, oturduk. Hermoine hoca;

-Yeni öğrenci nerede bakalım?

Ayağa kalktım ve;

-Benim hocam, dedim.

-Hoş geldin sınıfa Bellacım, Arkadaşlar ikinci döneme girmemiz sebebiyle yerleri değiştireceğim.

Yerime oturdum. Hermonie hocayı sevmiştim gerçekten David’in dediği kadar iyiydi, sıcak kanlıydı. Hoca yerleri değiştirmeye başladı, en arkada tek başıma oturan sadece ben vardım. Hermonie hoca rampa saçlı çocuğu kaldırdı;

-Jackson, Bella’nın yanına.

Impossible To PerformHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin