Hayır yaa, yinemi! Bu gerçek olamaz iğrenç. Çok itici buluyordum bu çocuğu. Adınıda öğrenmiş oldum, ‘’Jackson’’ . Jackson yerinden kalktı ve yanıma oturdu. Ben ise ona hiç bakmıyordum. Herkesin yeri değişmişti ve Jackson’un sürtüğü olan amigo kızların kaptanı en öndeydi. İçimden canıma değsin diyordum. İkisinin ayrılması hoşuma gitmişti. Tek kötü olan taraf Jackson’la oturuyordum. Off, kendimi kandırıyordum. Benim yerimde olmak isteyen onca kız vardı, mutlu olmam gerekiyordu. Ama içimde o çocuğa karşı bi soğukluk vardı. İtici geliyordu, beklide onu kıskanıyordum. Saçmalama Bella! 1 saattir gördüğün çocuğumu kıskanacaksın. Kendine gel. Sen o diğer kızlardan değilsin, farklısın. Kendimi motive etmeye çalışıyordum. Jackson’un yandan göz ucuyla bana baktığını hissedebiliyordum. Biyoloji dersinide hiç sevmem. Lanet olsun, uykum vardı. Sabah sabah biyoloji çekilir mi yaa. Derken içimden geldi, Jackson’a dönüverdim. Tahmin ettiğim gibi bana bakıyormuş. Aman tanrım, yakından çok çekiciydi. Yüz hatları çok etkileyiciydi kendimi kaptırmıştım resmen. Gözleri kırmızımsıydı. Hatta aralarında turuncu katmanlar bile vardı. Çok garibime gitmişti ancak çok hoş duruyorlardı. Hayatımda hiç bu renkte gözlü birisini görmemiştim. Sanırım onu diğerlerinden farklı kılan buydu. Etrafa bakıyor gibi yapıyordum ama çaktırmadan onada bakıyordum. Sanırım gerçekten etkilenmiştim. Sonra önüme döndüm. Sırama kafamı yasladım hocaya fark ettirmeden kulaklığımı taktım ve Jackson’un zıddına döndüm, dışarıyı izlemeye başladım.
Sonunda zil çalmıştı. Uyuya kalmışım, zilin sesiyle uyandım. Kafamı kaldırdığımda sınıfta kimse yoktu. Sanırım ders bedendi. Telefonumu elime aldım ve ayağa kalktım. Sınıfın kapısını açıp çıktım. Koridorlar uzun ve kalabalık sayılırdı. Koridor boyu yürüdüm. Yine herkes bana bakıyordu. Genelde koridor tatlı çocuklarla dolu oluyor. Bir tanesi seslendi;
-Hey Bella! Yanımıza gelsene takılalım, tanışmış oluruz hem.
-Teşekkür ederim şuan işim var, bir dahaki sefere.
Gülümseyip okul kapısından çıktım. Okulu sevmeye başlamıştım. Dışarıda Jackson ve arkadaşları basketbol oynamaya başlamışlardı bile. Amigo kızlarda salakca tezavrat yapıp havalı hareketler yapıyorlardı. Herkesin gözleri onlardaydı. Çok sinir bozucu. Jackson bahçeye çıktığımı görmediği halde bir anda kafasını döndürüp yine bana bakmıştı. Tanrım, hisleri nasıl bu kadar kuvvetli olabiliyor? Garip bir çocuktu. Ama ondan hoşlanıyordum, artık bundan emindim. Henüz lise 3 olmamıza rağmen çok yakışıklıydı. Yani en azından bana göre öyle derdim ama herkesin gözünde öyle sanırsam. Kulaklığımı sınıfta unutmuştum ve bahçedeki saçmalıkları daha fazla izlemeye dayanamadım okulun içine girdim. Kulaklıksız hiç çekemezdim. Koridorlardan yürüdüm ders zili çalmıştı. Herkes sınıflarına dağılıyordu. Merdivenlerden çıktım ve sınıfa vardım. Kapıyı açıp sırama gittim, kulaklığımı aldım. İçeride kimse yoktu aslında bu biraz ürkütücüydü. Herneyse kulaklığım ve telefonumla sınıftan çıktım koridorlarda yürüyüp bahçeye doğru ilerledim. Okul kapısındanda çıktıktan sonra bahçedeki banklardan birisine oturdum. Dinlediğim şarkıya hafiften eşlik ediyordum;
-I’m friends with the monster that’s under my bed
Get along with the voices inside of my head
You’re trying to save me, stop holding your breath
And you think I’m crazy, yeah, you think I’m craaazy..
Rihanna ve Eminem’in düeti olan Monster’i çok seviyordum. Yaklaşık 1 dakika geçti ve sınıfta tanıştığım 4 kız yanıma geldi. Kulaklığı çıkarmamı işaret ettiler, çıkardım. Alice;
-Gel hadi Bella, voleybol oynayacağız sende katıl.
-Hiç halim yok Alice.
-Hadi ama Bella, benimi kıracaksın?
-Pekala öyle olsun bakalım.
Yerimden kalktım telefonumu ve kulaklığımı aldım. Kızlar koluma girip beni voleybol sahasına götürdüler. Oradan soyunma odasına gittik, üstümüzü değiştirecektik. Okulun voleybol takım kıyafetlerini giydik. Telefonumu, kıyafetlerimi ve kulaklığımı soyunma odasındaki dolabıma koyup kilitledim. Kızlarda giyinmişti. Üstümdeki forma rahattı aslında, kendimede yakıştırmıştım. Kısacık bir şort giymiştik kalçama çok az mesafesi vardı, tüm şortlar böyleydi maalesef takım kıyafeti olduğu için. Üstümüzde de kolsuz kısakollu vardı askılıya benziyordu ne bileyim garip bir şey. Neyse, soyunma odasından çıkıp voleybol sahasına gittik. Diğer kızlar hazır bizi bekliyorlardı. Takımları oluşturduk. 6 kişi karşı tarafta, 6 kişi bizdik. Toplamda 12 kişiydik yani. Kızlara diğer okulumda voleybol takım kaptanı olduğumu söyleyince zorla beni tam ortaya koydular bizim takımın kaptanı bendim. Maç başlayacaktı herkes yerlerini aldı. Kendimden emindim çünkü voleybol konusunda gerçekten iyiyim. Karşı takım başlayacaktı. Bir kişi çizgi dışına çıktı ve topu havaya attı, daha sonra sert bir şekilde smaç bastı. Top bana doğru hızlı bir şekilde geliyordu. Yavaşca topa manşet vurdum ve düzgün bi şekilde önümdeki pasore pas verdim, topu smaç basılacak şekilde havaya kaldırarak bana pas verdi. Bir iki adım koşup zıpladım ve topa sağlam bir smaç bastım. Tam avucumun içine oturmuştu çok sert ve dik şekilde gitti. Karşı tarafın kaptanı topu karşılamak için yere düştü ve manşetle kurtardı ancak top dışarı gitti. Sayı bizimdi. Kızlar gelip sarıldılar bana, etrafıma baktığımda basketbol takımının erkekleride bizi izliyordu. Biz soyunma odasından çıkarken tenefüs zili çalmış olmalı. Bahçe doluydu ve neredeyse herkes bizi izliyordu. Jackson’da takım arkadaşlarıyla beraber hayretle bana bakıyordu. Sanırım bu kadar iyi oynadığımı bilmiyordu.
Amigo kızlarda bize bakıyordu ve şu sürtük kıskançlığından neredeyse ölecekti. Sayı bizdeydi topu aldım ve çizginin dışına gittim. Topu havaya attım ve bir iki adım koşarak zıpladım, yine güzel bir smaç atmıştım. Hemen koşarak yerime geçtim, Karşı takım bu sefer karşılık verdi. Kaptanları güzel bir smaç vurdu ve arkamda olan Alice topu manşetle yanındaki Sisi’ye çevirdi. Sisi Alice’ye geri pas verdi ve Alice güzel bir manşetle topu karşı tarafa geçirdi. Karşı takım topu karşılayamadı ve yine sayı bize geçti. Derken beden dersinin sonuna kadar voleybol oynadık. 68/15 yendik. 68 sayıdan 53’ünü ben kazandırmıştım.
Derken 4. derse girecektik, zil çalınca soyunma odasına girdik. Üstümüzü değiştirdik dolabımı açıp kulaklığımı ve telefonumu aldım kızlarla okulun içine girdik. Koridorda gelip geçen beni voleyboldaki başarımdan dolayı tebrik ediyordu. Ne garip okul burası! Kasabadaki özel okullardan birisiydi ancak, şehirdeki okuluma göre daha moderndi yani buranın insanları daha zengindi. Sınıfa varabilmiştik sonunda. Hemen en arkaya gidip yerime oturdum. Jackson henüz gelmemişti bu yüzden rahattım. Parfüm şişesini neredeyse üstüme boşalttığım için güzel kokuyordum ama o kadar sıkmışım ki kokudan ben bile bayılacaktım. Kulaklığımı taktım, dışarıyı izleyerek müzik dinlemeye başladım. Bulutlara bakıp hayal kurardım eskiden. Ne garip, hiç değişmemişim. Bulutların hareketlerini izlemek beni dinlendiriyordu. Derken Jackson yine yanıma oturdu sanırım. Dönmeyeceğim ya bu sefer. Sanırım dürttü beni. Dönsem mi ki ya? Off, dayanamayacağım dönüyorum ben. Kulaklığı çıkarmamı işaret ediyordu sanırım. Kulaklığımı çıkardım ve benden ders için kalem istedi. Tanrım! Bumuydu yani? İlk konuşmamız böylemi olacaktı. O an bağırmamak için kendimi zor tuttum. Sıranın üstünde duran kalemliğimi açtım ve ona kalemi uzattım. Eli elime değmişti. O kadar heyecanlanmıştım ki, bir an kalbim yerinden çıkacak sanmıştım. Ancak elleri çok soğuktu. Bu dikkatimi çekmişti çünkü sınıf gayet sıcaktı. Göz göze geldik. Ama gözleri siyahtı. Nasıl ama! Bu nasıl olur. Daha birinci ders kırmızı gözlü değimliydi bu çocuk. Sanırım şizofrenleşiyordum. Ama emindim kırmızıydı gözleri! Tanrım! Çok garip bir çocuktu gerçekten. Gözlerime dikkatli dikkatli baktı. Daha sonra elini uzattı ve;
-Merhaba, ben Jackson sende Bella’sın biliyorum memnun oldum.
Deyip gülümsedi. O kadar sevinmiştim ki. Adımı biliyor olması bile ona tamamen aşık olmama yetecekti. Çünkü çevremden duyduğum kadarıyla Jackson genelde kızların isimlerini aklında tutmaz, yani önemsemezmiş.