Sabah alarmin sesi kulagimi tirmalarken zar zor uyandim. Kahvalti etmek icin asagiya indigimde ise nedense herkes bana bakti bir an. Azra ile bulusacaktik “melek, telefon sana azra diye biri ariyormus.
Yemekhaneden ciktim. Telefona ulastigimda hala açık oldugunu fark ettim. “alo” dedim
“kanka bir an gelmiceksin sandim ha” kesin yine tatli tatli gülüyordu “kanka hazirlaniyo-”
“kapinin ordayim kanka hatta srni suan goruyorum” off. Azra iste. Telefonu kapattim ve camdan geliyorum isareti yapip üzerimi değiştirmeye gittim. Sonunda asagiya inebildigimde “kök saldım kımıldayamam” hafifce omzuna vurup güldüm “ya abartma” dedim ve yurumeye basladik
“açıkçası nereye gidiyoruz?” dedim “kankacıgım inan vallahi bende bilmiyorum düz yürüyorum önümüze ne çıkarsa oraya girer dolaşırız” sadece dudaklarımı oynatarak “tamam” dedim. Ve önümüze bir kafe çıktı. “girelim mi?” dedim yorulmuştum “kanka ben sana bir yere girelim dediysem pasaj filan dedim. Magaza filan gorursek oraya gireriz kafe ne?” dedi ve gözlerini devirdi “kanka yoruldum” diye inledim sonunda. “iyi hadi girelim bakalim" dedi ve iceri girdik. bos bir masa bulup oturduk taki yanimiza ufak bir cocuk gelinceye kadar iyi olmayi planliyordum "abla annem ölmüş,doktor amcalar öyle dedi yani o ne demek?” azra ile birbirimize bakakaldik ben birsey soyleyemedim ki zaten söyleyemezdim de. Azra’nin gozleri dolmustu o an bakmasam bile hissetmistim.“mert” bu ses ile birden arkama baktim bugra mert'e seslenmisti. cok yavas seslenmesine ragmen duyabiliyordum nedense
“abla” dedi ve durttu cocuk beni sakince “nolur cevap verin” azra en sonunda dayanamayip aglayacagini fark etti ve birden kalkip gitti. Nedense bende hic bir duygu belirtisi yoktu ne özlem vardi ne de hüzün.ne cocuga aciyordum ne de ona bakinca içim parçalanıyordu. neden? Halbuki bu aciyi ben de cektim benim kadar azra bu cocugu anlayamazdi ama o çocugun bu haline acimiz üzülmüştü ama bende kıpırtı yoktu. Arkamdan bir garson gelip ne istedigimizi sordu tam iki tane meyve suyu diyecektim ki iste o an cocuk icin “üç tane meyve suyu” diyiverdim garson "pekala" dedi ve gitti. Cocuk hala bana soran gozlerle bakiyordu. en sonunda dayanamadim. "peki... Ablacim ölüm farkli birsey yani avucunun içine bir tutam pamuk al ve bunun içinden dikenli tel geçir. o dikenli tel pamuga ne kadar zarar veriyorsa hesap et, ruhunda bedeninden bu sekilde ayrilacaktir" ve cocuk anlamadi devam ettim "ölümün en iyi tanimindan biri ise onu tanimlayamamaktir" bu sefer anlamasa da anlamis gibi yapti açikcasi ilgilenmiyordum zaten “demek ölümün tanimi oyle” dedi arkadan bir ses arkami döndüm ve icimi cektim. Mert ne zamandan beri oradaydi? "bir de Senden dinleyelim bakalim mert bey" dedim mert ölümü tamamlamaya basladi “soguk nefesli hırsız..” gozlerimi devirdim ne bekliyordum ki “tabi o bana gore oyle bu ufak çocugun gorusuyle son hayal kirikligi” dedi açıklama yaparak “peki ya benim görüşümle?” hafif tebessum etti ve tekrar konusmaya basladi “ölümden korkmak,insanin bos yere kendisini bilge sanmasidir. Daha açıklayıci olursak bilmedigi halde birseyi bildigini sanmasidir. Kim bilebilir ki,belkide ölüm hayattaki en güzel şeydir...” kaşlarimi çatmış dikkatle dinliyordum o da bir ara durdu çocuga bakti ve bana donup devam etti “insanlar,hala ona şeytani anlamlar yüklerken.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nefret belirtisi
ChickLit"herkes istese melek olabilir" dedi usulca "ama herkes istese benim melegim olamaz" diye devam etti ben utancimdan kizarirken. Aglamaya devam ettim. Elini havaya kaldirip birine gel isareti yapti. Baloncu... Baloncuydu bu. Melek şeklindeki bal...