Yaş yirmi.
Yulia eğitmi için şehir dışına çıkmıştı. Evden uzak olmak iyi hissettiriyordu.
Şehir dışında okumak konusunda annesiyle -her zaman olduğu gibi- tartışmışlardı. Annesi giderse ona yardımcı olmayacağını söylemişti. Söylediğini yapmıştı da. Ona hiçbir şekilde para yollamamıştı. Yulia evine yakın bir kahve dükkanında çalışmaya başlamıştı.
Her gün dükkana gelen siyah saçlı kız ilgisini çekiyordu. Onunla konuştuklarında daha iyi hissediyor, biraz olsun gülümsüyordu. Sanki biraz arkadaş oluyorlar gibiydi. Her ne kadar kötü anıları olsa da yavaş yavaş ona kaptıtıyordu kendini.
Kalp atışları hızlanıyor, cildi alev almış gibi yanıyor, sözcükleri birbirine giriyor, elleri dolaşıyordu. Her gün bir kelime daha fazla konuşsa bile mutlu oluyordu. Aşık olmak aptalca hissettirse bile sorun etmiyordu.
The end.
Okuduğunuz için teşekkür ederim. Hikayeyle ilgili aklınızda soru işareti kaldıysa cevaplarım.
Edit: Bu hikayeyi yazdığımda annesi ile iyi bir ilişkisi olmayan, toplumsal cinsiyetle kafayı bozmuş, body image issues yaşayan ve depresif bir ortaokul öğrencisiydim. Şu an okuduğumda biraz internalised misogyny biraz da gender dysmorphia hissi alıyorum yazdıklarımdan. Normalde bu hikayeyi silmek istiyordum çünkü ne annemle kötü bir ilişkim var artık ne de kendimi toplumun dayattığı cinsiyet rolleri baskısı altında ezilmiş hissediyorum. Yine de bir türlü elim silmeye gitmedi. Bu yüzden bu küçük mesajı bırakacağım.
Yıllardır süregelen basma kalıp yargılara uyup hayatınızı şekillendirmek zorunda değilsiniz. Cinsiyet dediğimiz şey büyük oranda toplumsal yargılardan oluşur. Bu yargılara uyup uymamak sizin kişisel tercihinizdir. Kendinizi rahat hissettiğiniz halinizi bulana kadar deneysel davranmanız da normaldir. Kendinizi rahat hissettiğiniz sürece diğer kızlar ya da diğer erkekler gibi davranmanın da ayıplanacak bir hali yoktur. Herkesin hayatına kimse karışamaz eyyorlamam bu kadar.
