29. Şeyh Mevlânâ Abdullâh ed-Dehlevi [kuddise sırruhû]

23 6 0
                                    

Şah Abdullah-ı Dehlevî (Kuddise Sirruhû) 1745 (h. 1158) yılında Pencap'ın Betala kasabasında dünyaya geldi. Babası Şeyh Abdullatîf Efendi (Kuddise Sirruhû) şüpheli şeylerden son derece içtinap eden, dilini devamlı zikrullâhla ıslayan, ehl-i tefekkür, ehl-i ilim, muhterem bir zattı. Şeyh Abdullatîf Efendi (Kuddise Sirruhû), Pîr-i a'zâm Mevlânâ Abdullah-ı Dehlevî (Kuddise Sirruhû) dünyaya teşrif etmeden kırk gün önce rüyasında Hazreti Ali'yi (Radıyallâhu Anh) gördü. Hazreti Ali (Radıyallâhu Anh) ona: "Oğluna benim ismimi ver." buyurdu. O da bu emre imtisal ederek ona Alî ismini verdi. Şah Abdullah-ı Dehlevî (Kuddise Sirruhû) temyiz çağına erdikten sonra edeben kendisini "Ğulâm Alî (Ali'nin kölesi)" diye isimlendirmiştir.

Mevlânâ Abdullah-ı Dehlevî'nin (Kuddise Sirruhû) annesi ise rüyasında Mevlânâ Abdülkâdir-i Geylânî'yi (Kuddise Sirruhû) gördü. O da Abdülkadir diye isimlendirmesini söyledi. Daha sonra Mevlânâ Abdullah-ı Dehlevî (Kuddise Sirruhû) rüyasında Peygamber Efendimiz'in (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) kendisini Abdullah diye tesmiye buyuracağını görecekti.

Pîr-i Âzâm Mevlânâ Abdullah-ı Dehlevî (Kuddise Sirruhû) küçük yaşına rağmen aklî ve naklî ilimleri tahsil etmeye başladı. Kur'ân-ı Kerîm'i bir ayda ezberleyecek kadar müthiş bir zekâya sahipti. İlminin ilk merhalesini babası Şeyh Abdullatîf'in (Kuddise Sirruhû) elinde itmam etti. On üç yaşına geldiğinde babası onu kendi hocası Şeyh Nâsıruddîn'e (Kuddise Sirruhû) teslim etmek üzere götürmek istediyse de hocasının vefat ettiği haberini alınca bundan vazgeçmek zorunda kaldı. Şeyh Zübeyr'in halîfelerinden Şeyh Ziyâullah ve Şeyh Abdül'adl, Şeyh Nâsırüddîn'in oğlu Hâce Mîr Dürer, Mevlânâ Fahruddîn, Fahr-i Cihân-ı Çeştî, Şah Nânû, Şah Gulâm-ı Çeştî (Kaddesallâhu Esrârahum) gibi sadâttan istifade etti ve döneminin zâhirî-bâtınî en büyük âlimlerinden oldu.

Müceddid Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (Kuddise Sirruhû) şeyhi Şah Abdullah-ı Dehlevî'nin (Kuddise Sirruhû) ilmî mekânetine işaret etme eclinden şu Fârisî mısraları nazmetmiştir:

سبق ويان سابق ر درين ايام ميبودند

بمحفل مى نشستندش بجان بهر سبق خوانى

Sabak gûyân-ı sâbık ger der'în eyyâm mî-bûdend

Be-mahfil mî nişestendeş be-cân behr-i sabakhânî

''Şayet eski müderrisler bu zamanda yaşasalardı, ders okumak için canla başla onun meclisinde otururlardı."

MÜRŞİD-İ KÂMİL SİLSİLESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin