19. Şeyh Ubeydullah Ahrâr [kuddise sirruhu]

25 6 0
                                    

Adı: Ubeydullah bin Mahmud b. Şihabuddin.

H. 806 yılında Taşkent'in Bağistan köyünde dünyaya geldiler. 89 yıl yaşadılar.

Annesinin nifas halinde bulunduğu müddet zarfında sütünü emmemiştir. Nifas müddeti bitip, gusül ettikten sonra sütünü emmeye başlamıştır.

Hace Muhammed Baki'yi Bağdadî'nin değerli evladındandır. Temiz anneleri Ömer-i Bağıstanî evladındandır. Şeyh Ömer hazretlerinin nesebi ise, on altı yasıta (batın) ile Abdullah bin Ömer bin Hattab'a (R.A) varır.

Babaları Hace Mahmud Şaşî hazretleri, kendi zamanında tarikat ve hakikat yolunu gösteren büyük bir zat idi.

En küçük yaşlarında bile dilinden Allah kelimesi düşmez ve düşüncesi hep Allahü Teala idi. Kendileri buyuruyor:

"Mektebe gider gelirdim. Gönlüm daima Allahü Teala ile idi. Bir an onu unutmam, bir an ondan gafil olmazdım. Herkesi de kendim gibi sanırdım. Soğuk bir kış günü kırdan geçerken ayağım çamura battı. Kurtulmağa çalışırken eteğimi de kaptırdım. 0 sırada bana bir gaflet arız oldu. Bu işle uğraşırken Allahü Teala'yı anmaktan uzaklaştığım hissine kapıldım. Karşıda köylü bir genç çift sürüyordu. 'Bak, şu genç bunca eziyet içinde Allah'ı düşünüyor da, sen, ayağım çamurdan kurtarmak gibi küçük bir uğraşma yüzünden onu nasıl unutursun?' deyip, kendime çattım. Ve hüngür hüngür ağlamağa başladım. Ben o zaman, herkesi kendim gibi sanıyor ve her an Allah'ı anmakta biliyordum. Büluğ yaşına erişinceye kadar Allah'tan gafiller bulunduğunu anlayamamıştım. Zannediyordum ki, Allahü Teala herkesi, kendisini düşünmek, hatırlamak, unutmamak için yaratmıştır. Sonradan anladım ki, Allahü Teala'dan gafil olmamak, yalnız bazı kullara mahsus İlahi bir inayet imiş. Ancak riyazet ve nefs mücadelesiyle elde edilebilir, hatta bazılarınca bununla bile elde edilmez bir keyfiyet imiş.

Kendileri anlatıyor: Çocukluğumda rüyada kendimi şeyh Ebubekir-ı Şaçînin mezarı yanında gördüm. Mezarın eşiğinde İsa (A.S) vardı. Hemen ayaklarına düştüm. Elleri ile başımı kaldırıp: "Gam çekme! Seni ben terbiye edeceğim!" buyurdu. Rüyayı anlattıklarım, tıp İlmi ile tabir ettiler. Yani tıp ilminden nasibim olacağnıı söylediler. Ben bu tabire razı değildim. Tabirim şuydu: İsa (A.S) ölüleri dirilten bir peygamberdir. Evliyadan ihya sıfatına mazhar büyüklere de "Isevi meşreb" denilirdi. Madem ki, İsa (A.S) bu fakirin terbiyesini üzerine aldılar, demek bana ölü kalpleri ihya sıfatı verilecek. Nitekim kısa bir zaman sonra Allahü Teala bana öyle bir halet ve kuvvet bahşetti ki, bende o mana kemaliyle zuhura geldi. Vasıtamızla nice ölü kalpler, gaflet karanlığından şuhud ve huzur ışığına çıktılar.

Kendileri anlatıyor: Halimin başlangıcından rüyada kainatın efendisini gördüm. Gayet yüksek bir dağın eteğinden eshabı ile topluluk halindeydiler. Beni görünce, elleri ile işaret edip yaklaşmamı,ihtar ettiler ve buyurdular: "Beni bu dağın başına çıkar!" Ben de kendilerini omuzlarıma alıp dağın tepesine çıkardım. Buyurdular: "Ben sende böyle bir kuvvet bulunduğunu biliyordum. Fakat başkaları da görsün ve bilsin diye sana bu işi yaptırdım."

Hace hazretleri 22 yaşında iken, dayıları hace îbrahim, kendilerini ilim tahsili için Taşkent'den Semerkant'a gönderdi. Hace hazretlerinin batını oluşları, zahiri tahsil ile mani olup bu yüzden "Hacegan" azizlerinin sohbetlerine can atar ve iki yıl müddetle Maveraünnehr ulularının meclislerini dolaşır, 24 yaşında Herat'a gider. Beş yıl kadar da Herat şeyhleri ile sohbet edip 29 yaşında asli vatanlarına döner. Ondan sonra helal rızk elde etmek için ziraat ile meşgul olur. Ve bir adamla ortaklaşa iş görürler. Az zamanda Allah, mahsullerine öyle bereket verir ki idarede güçlük çekip, yerlerine vekil tayin ederler. Hace hazretlerinin bin üç yüzden çok tarlası vardı. Tarlalarından "Cuyibar" ismini taşıyan yalnız bir tanesinde üç bin işçi çalışırdı. Her sene sekiz yüz bin batman zahire öşr verirdi. 0 zaman hükümdar sultan Ahmed Mirza idi.

MÜRŞİD-İ KÂMİL SİLSİLESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin