19 ay sonrasında:
Genç adam siyah limuzinin geniş pencerelerinden akıp giden geceyi izlerken istemsizce düşünüyordu. Geride bıraktığı hiç bir şey değişmemişti... Ne Kore ne de yaklaşık 2 yıl gerisinde bir mucize olarak bıraktığı bu parlak dolunay ışığı...
O zamana göre değişen tek şey oymuş gibi görünüyordu. O ve etrafında ki somutlaştırmaya çalıştığı hayalleriyle şekillendirdiği dünyası. Göğsündeki iz gibi tek boyutlu sınırlarla biçimlendirdiği rüyaları göğsünün sol yanına başını koyup uyuyakalmış olan küçük çocuk gibi üç boyuta ulaşmıştı ve onun bütün o klişelerle dolu olan dünyası tamamen mutlu bir hayalin çerçevesinde koğuşlanmayı başarmak üzereydi. Sadece birkaç şey eksikti. Birkaç küçük şey...
Hafif dalgalı gür saçlara ufak bir öpücük bırakarak gülümserken minik meleğini göğsüne biraz daha çekmişti... Bu küçük adam güzeldi. Tanrının ona dolunay aracılığıyla ulaştırdığı rüyada ki çocuk kadar güzeldi... Ona yaşamaya devam edebilmek için yeterli cesareti veren o güç onun ufacık bir gülümsemesinde gizliydi.
Limuzine bindikleri ilk an gözlerinin önüne gelince burukça gülümsedi. Minik melek bu yabancı aracı garipsemiş ve heyecanla bütün tuşları birer ikişer denemişti. Hatta bir tuşa basınca çikolatalı süt alabildiğini farkedince mutluluktan koltukların üzerinde dans etmeye bile çalışmıştı. Sehun onun bu tatlılığına kapılmamak için kendini zorlayarak zar zor koltuğa oturması için onu ikna etmeyi denemiş ve tuhaf bir şekilde bunu başarmıştı. Küçük çocuğun bu heyecanlı halleri ona mutluluk versede bu arabadan ve süt tuşundan hızlıca hevesini alması ve her zamanki yerine sığınması-onun sıcak kucağına- onu daha da mutlu etmişti. Sehun onun bu küçük yaşına rağmen birçok şeyin farkına varabildiğini hissediyordu ve hislerinden neredeyse hiçbir zaman yanılmazdı...
Kucağında uyuyan küçük çocuğun yumuşak bukleli saçlarını okşarken arabanın ufak bir sarsıntı ile durmasıyla irkilerek siyah film kaplı camlardan dışarıyı inceledi. Bulundukları giriş bile ortamın ne kadar lüks olduğunu kanıtlamak istercesine şatafatlı heykellerle süslemişti. Şoförün kapıyı açmasını beklerken minik çocuğun sırtını sıvazlayarak uyanması için seslendi.
Küçüğün uykulu bir şekilde şapırdattığı minik ağzının sevimliliğiyle gülümserken az sonra gireceği ortamın gerginliğini üzerinden atarak sakinleşmeye çalıştı. O, Oh Sehun'du. Gururu ne kadar kırılmış olsada şuan hayatında koruyup kollaması gereken bir melek vardı ve kimseye boyun eğmesine gerek yoktu. Yanlış yapan o değildi. Terkeden o değildi.
Ufak çocuğun takımındaki olmayan tozları silkeleyerek cesaret alabilmek için genişçe gülümsedi ve açılan kapıdan inerek minik meleğinin küçük elini sıkıca kavradı. Küçüğün, yanından geçtiği insanlardan kendisi gibi tedirgin olmaması için konuşarak bordo rengi altın işlemeli halıda ilerleyen Sehun birkaç kişinin dikkatini çektiklerinin farkındaydı ve onlardan birinin kendilerini durdurmaması için dolunaya sessizce yalvarıyordu. Küçüğün dikkatini tamamen rengarenk kıyafetler içindeki insanlara verdiğini farkedince gülümseyerek konuştu
"Burayı sevdin mi meleğim?"
Coşkulu bakışlarını uzun adama dikerek gülen çocuk ona cıvıltılı sesiyle cevap vermiş ve çaktırmadan içinde bulundukları insanlarla dolu salonu işaret etmişti
"Evet Şeşun~ Ama Bekyun amca buyada mı yaşıyoy? "
Küçüğün sevimliğine gülüp onun bu salon ve Kore hakkındaki aralıksız sorularını cevaplarken yanlarına gelen birkaç kişiylede selamlaşmış ve rahatsız olduğunu belli etmeden onlarla eskiler hakkında konuşmuş hatta küçüğünde konuşmaya girmesiyle birçok kez gülmüştü bile. Genel olarak miniğiyle ilgili bilgi almaya çalışan bayanlardan oluşan bu grupları sağlıklı bir şekilde atlattığına sevinirken meleğinin Korece'sinin üzerinde biraz daha durması gerektiğini net bir şekilde anlamıştı. İngilizce olan konuşmalara tatlı peltek diliyle rahat bir şekilde katılan çocuk, Korece olarak gelişen konuşmaları ayırt edebilse bile konşamıyor ve diyalog bitene kadar somurtuyordu.
Yanında bıcır bıcır konuşan çocukla sohbet ederken salonda aniden oluşan sessizlikle başını hafifçe kaldırdı ve kapıdan giren esmer adamı ve koluna sıkıca tutunmuş yavaş yavaş ilerleyen kısa adamı gördü. Tanrı biliyor ya Sehun şuan üzülmekten çok yanlarında o çocuğu göremediği için burukta olsa sevinmişti. Onlar masalarına oturana kadar gözleri istemsizce esmer bedenin yukarı kıvrılmış dolgun dudaklarına kilitlenmişti ve kor ateşin tekrar ve tekrar yüreğini dağlamasına sadece onun gibi gülümsemişti. Bu da geçicekti.