*1

25 6 21
                                    


Güneş cimriliğiyle gökyüzünün ve denizin tüm mavisini çalıp yerine o şaşalı turuncusunu bırakıp yavaş yavaş gözden kaybolurken, bense oturduğum bankta biraz daha hareketlendim. Ne kadar beklediğimi merak edip saatime baktım. Nerede kaldı bu çocuk?

Çalıştığı kafede içip hayran kaldığım tarifini kimseye vermediği kahvesinden yapıp caddenin karşısında, deniz kenarındaki bankta oturan bana getirmek bu kadar zor olmamalıydı.
Müşterilere 3-4 dakikada götürürdü hep. Az iddialaşmazdık onunla bu sefer şu sürenin altında getirebilirsin, getiremezsin diye...

Sonunda pes edip yavaşça banktan kalktım ve arkamı dönerek birkaç adım yürüdüm, o sırada kafeden çıkıp yanıma doğru gelen Göksel'le içime kahve serpildi. Lütfen ama, bizim arkadaşlığımızın en temelini kahve oluşturuyor.

"Nerede kaldın be oğlum? Az daha kaçırıldığını düşünüp polise haber vericektim." Diyerek yanıma gelmesini izlemeye başladım.

"Yalnız 24 saat geçmeden ihbar edemiyorsun Juliet, hatırlatırım. Ayrıca patrondan bu izni tam kopartmışken biri daha kahve isteyince onu beklemek zorunda kaldım." Dedi bir gün yandan da elindeki harika kokan kahveyi bana uzatırken. Biraz elim yansada belli etmedim.

Yavaş yavaş geri banka oturdum ve Göksel'in yanıma oturmasıyla tekrar konuşmaya başladım,
"İyi bari... En azından Romeo'nun kahvesini içtiğimize şükredelim." diyerek kahveden bi yudum aldım. Ona baktığımda sırıtarak, güneşin çaldığı mavisinin yokluğunda avunup lacivertleşen denize bakıyordu.

Kahvelerimizin dibini görebileceğimiz bir süre geçtikten sonra bana döndü. "Hava karardı, seni eve bırakayım hadi." Yavaşça doğruldu ve bana doğru döndü.

"Birkaç sokak arkada zaten Göksel, gerek yok. Patronda daha fazla delirmesin bence, adama bu kadar aksiyon yeter." Diyerek bende ayağa kalktım, en iyi kahve yapan elemanın, mekanın eski kasiyeri tarafından onca kahve isteyenlere rağmen ortalıktan kaybolsa, bende delirirdim.

Sözlerimden sonra 'Emin misin ?' der gibi bakarken havanın ve etrafın aksine, sıcak ve güven verici bir gülümseme sundum.

"İyi madem, gidince ara. Annenin de istediği bişey varsa da söyle gelirken getireyim." başımı sallayıp sarıldım ona. Nerden ve nasıl sahip olduğunu bilmediğim kahve kokusunu biraz içime çektikten sonra geri çekildim. Kahve bardağını ona verip evin yönüne doğru ilerlemeye başladım, arkama dönüp baktığımda gidişimi izleyen Romeo'ya el sallayıp caddenin karşısına geçtim, oda benim gibi kaşıya geçti ve çalıştığı mekana girip gözden kayboldu.

Birkaç dakika daha yürüdükten sonra oturduğum apartmana girip asansörün yanına gittim, en üst katta olduğunu görünce merdivenlere yöneldim ve çok ses çıkarmamaya özen göstererek bulunduğum kata geldim. Üzerinde uğur böceği bulunan anahtarlığımı çıkarıp kapıyı açtım. Aslında keçeden yapılma el işi bi anahtarlıktı ama birkaç yıl önce çok sevdiğim bi arkadaşım hediye etmişti, bu yüzden değerliydi.

"Hoş buldum, hoş buldum. Eve geldiğim için sevinmenize gerek yok." diyerek odama yöneliyordum ki son anda durdum ve geri geri gidip annemin görüş alanına geldiğimde durdum. "İstediğin birşey var mı, yada lazım olan? Varsa oğluşun getirecekmiş." annem kimden ve nasıl bahsettiğimi görünce gözleri, gülüşünden dolayı kısıldı ve göz kenarlarındaki çizgiler biraz daha belirginleşti.

"Bişey lazım değil. Ama bi ara uğraşın, ona onunki kadar olmasa da benim meşhur türk kahvemden yapıyım karşılıkla içeriz." Diyince anladım ki Göksel'in kahvesi tüm dünyaya yayılmaya başlamış, annem bile bildiğine göre...

"Peki..." Diyerek yavaş yavaş odama yöneldim. Yatağımın kenarına hafifçe oturup Oğlanı aramaya başladım.

Ayın çalışanı aranıyor...

"Alo?" Birkaç çalışta açmasada birkaç aramada sonunda açmıştı. Çocuk yoğun, telefonlarına bakamıyor sonuçta.

"Eve geldim ben, bu arada annem kahveye gelmeni istiyormuş."Diye cümleye lap diye daldım.

"E kahvedeyim zaten Juliet? Anlamadım ben olayı?" Bu haline içimden gülesim gelsede çaktırmadım, küçük oyunuma belli etmeden başladım.

"E annemde kahvedeymiş. İki saattir seni bekliyormuş, öyle dedi bana." Telefondan gelen mırıldanmalar ardından daha sesli konuşmaya başladı.

"Dur bir dakika." Arkadaki telaşlı sesler gitti ve daha sakin müzik sesi gelmeye başladı. Büyük ihtimalle mutfaktan çıkmış, kafenin oturma bölümüne geçip insanların arasında annemi arıyordu.

"Yok ki, allahım noluyor? Valla annen ortalarda yok. Acaba ben mi körüm? Yok ya değilimdir... Umut, eve geri dönüyor olabilir mi?" Kendi kendine konuşup kendi kendine cevap vermesi ayrı bi gülünç olsada kendimi tutmayı başardım.

"Daha az önce konuştum ya, evde yoktu bende aradım kafedeyim Göksel oğlumu bekliyorum birşey konuşacağım, yarım saate gelirim dedi." dedim şaşırırmış gibi yapıp, allahtan iyi oyuncuyum.

"Hadi ya, durum ciddi demek. E peki nerde bu kadın. Yer yarıldı içine mi girdi, ya bulunmazsa ve herkes beni sanık sanıp ifade verirse? Ya beni tutuklarlarsa? Ah, şu genç yaşımda cezaevlerinde mi yatacağım ben?" Normalde kendinden emin ve mantık çerçevesi içinde konuşan adam İyice paranoyaklaşıp kendine tutuklanma sahnesi yazınca, bide sesi cümlenin sonlarına doğru titremeye başlayınca bastım kahkahayı.

"Tamam sakin, sakin..." Dedim ve içeriye geçerek annemin kulağına, Göksel'e bişey demesi için telefonu uzattım.

"Bişey." Hadi ama anne ciddi misin? Göksel telefonda anlamadığına dair sözler sarf ederken bende geri odama döndüm.

"Duydun annemi. Daha doğrusu anlamadın da, orayı boşver. Minik bi Romeo&Juliet oyunuydu. Ama son söylediklerini duyunca dayanamayıp perdeyi kapattım." sakin sözlerime oda sakin cevap verdi:
"Korkutsa da, iyi bi oyundu Juliet."
"Öyle, eve kahveye gel kastettiğim oydu ayrıca." "Tamam gelirim." dedi ve telefonu kapattı. Genellikle 'hoşçakal','bay bay' gibi sözler söylemeyip, bi konuşmanın sonunu getirmeyi sevmediği için direk kapatırdı telefonu. Alışmıştım artık.

Odamın ışığını kapatıp yatağıma girdim, saat çok geç olmasada bugün yorulmuştum ve uykum vardı. Tam kendimi uykuya teslim edecektim ki, telefonuma bir mesaj gelince ekranı açıldı ve bende rahatsız bir şekilde telefonu elime alıp ekran parlaklığını kıstım. Telefon otomatik olarak kapanmadan önce son gördüğüm mesajın Tibet'ten geldiği idi. Tibet mi? Ciddi misin? En son 8-9 ay önce konuşmuştuk.

Cevap vermek yerine telefonu geri koydum ve bu sefer kendimi uykuya teslim edebildim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 18, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kahve TadındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin