(Noktalama işaretlerine ve yazım yanlışları göz önünde bulundurulmamıştır)
sabahın 07.08 inde açtım gözümü geceye dair hatırladığım son şey telefon ekranının sol üst köşesinde yazan 05:12 di sanırsam oda saat oluyor yani 2 saat uyumuştum tabi 2 saat bile değil aslında 116 dakika ya da 1 saat 56 dakika vücudumun ihtiyaç duyduğu 8 saatlik uykudan çok daha az ama alışmıştım artık bu uykusuzluk ritüeline hayatımın geride kalan her anı gibi uykusuzlukta sıradanlaşmış ve normal bireylerde anormal bir hal olan uykusuzluk benim gibi anormal bir insanda normal olmuştu bile. henüz çarpım tablosunu bile ezbere bilmeyen beynimi kaç saat uyuduğumu hesap ederken yeteri kadar yormuştum zaten bu yorgunluk uyanık bir biçimde boş bir tavanı izlemek için bana 30 dakika yeterdi körelmiş olan kaslarımı omurgamın tamamını yatağa paralel bir şekilde yerleştirmek için kullandım ve başladı sinema filmi perdede akmaya. kafamın içinde yaşadığım her günden daha uzun düşünceler savaş verirken ben hiç bir şey düşünmüyordum çünkü arasından bir şeyi düşünmek için ayrıştırmak verebileceğim en kötü karar olabilirdi son bir kaç haftadır her sabah yaptığım ''düşünürken düşünmeme'' adını verdiğim bu garip şey çok korkunç çünkü 2 yıldan uzun bir süredir hayatımın mihenk taşı ölüm olmuştu su gibi bir şeydi ölüm benim için elde etmesi kolay, uzun süreli yokluk durumunda hazzı yüksek. bir virüs gibi bulaştı bana ölüm. önce aileme sonra anılarıma derken yavaş yavaş girdi aklıma beynimdeki her nöronda kendinden bir iz bıraktı şimdi ise benden istediği ben. onun oyunu bu ve asırlardır o kazanıyor iş düşüncelerime kadar bulaştığı için sabah ritüelimin bir parçası olan düşünürken düşünmeme oyunumda ona dair olan hiç bir şey ile yüzleşip günümü daha ilk dakikalarından itibaren berbat etmek istemiyorum... aklımdan bunları düşünürken geceden kalmanın verdiği o iğrenç baş ağrısı başladı ve oyunumun içine etti gece ne ara odama geldiğimi bile hatırlamıyordum. ayakkabılarımı çıkardığıma göre sızmamıştım bu iyi bir şey ayakkabı ile yatınca yatak kirleniyor benim 6 ayda bir değiştirdiğim çarşaflar kirden dolayı 1 yıllık gibi duruyor buda bazen odama tesadüfen gelen insanlar tarafından pasaklı biri olduğuma dair izlenim veriyor böyle bir şey olsun istemem sonuçta. baş ağrısını acilen kesmem gerek hemen ilacımı içmeliyim deyip bir hışımla yataktan kalkıp komedinin üstünde duran turkuaz paketli dünyanın en iyi ağrı kesici ilacı olan - tabi kide dünyada en çok yan etkiye sahip ilaç aynı zamanda - buna rağmen hiç bir eczanede satılmayan içinde 20 adet (sabah öğlen akşam gece fark etmeksizin günün her saati aç ve ya tok karnına içilebilir) bulunan ''chesterfield'' sigarası paketi dün akşam almıştım saat 10 civarında felan markete sigara için gittiğimde gözüme çarpan alkol reyonu ve sonuç muazzam derecede berbat baş ağrısı. içtiğim mentollü sigara her şeyim gibi farklıydı sanki farklı olmayınca giremiyordu hiç bir şey hayatıma diğer sigara paketlerinin aksine bu yan taraftan açılıyordu paketi sağ avucuma sıkıştırıp baş parmağım ile zippo çakmak edasında açtım ve karşımda bir yetim gördüm diğer 19 arkadaşı tek tek yanıp tutuşmuştu sadece o kalmıştı bu kötü bir haberdi çünkü bugün pazar ve hava son bir haftadır çok sıcak benim ise bugün için bir planım vardı hiç bir şey yapmadan yatağa konuçlanmak, ama şimdi evden çıkıp sokağın karşısındaki markete kadar hareket etmem gerekiyordu bunu düşünmek yerine olaya oldukça olumlu baktım ve son sigaramın imdadıma yetişmesi hiç yoktan iyidir dedim. sol elimin yardımı ile ufak dostumu paketten yavaşça çıkardıktan sonra yoğun alkolden dolayı susuz kalmaktan çatlamış dudaklarımın arasına sıkıştırdım kapalı alanlarda içmenin yasak olduğu, nikotin çubuğunu. sağ elimde içi tamamen boşaltılmış bir paket kalmıştı sadece. bende günümüz ilişkilerinde olduğu gibi başta iyice kavradım his ettim tenimde ama işim bitmişti gitmeliydi artık... yumruk yaptığım sağ elimde güçsüz kalan ince kağıt parçası buruşmuş ve şekilsiz olmuştu onu diğer arkadaşlarının yanına fırlatırken yer çekiminden dolayı kısa bir mesafe kat etti. belki oda özgür olup uçmak isterdi, ahmak insanların hayallerindeki gibi ama maalesef çok geçti yere çakılmış kendisi ile yanı fabrikadan çıkmış 30 a yakın diğer arkadaşları ile buluşmuştu. kafamı sol tarafa çevirip çakmağı ararken dolup taşmış küllüğün gölgesinde buldum. sigarayı yaktıktan sonra anne rahminden yeni çıkmış bir bebeğin kıçına yediği tokadın ardından aldığı ilk nefes gibi derin ve manidar bir iç çekiş oldu perdenin arasından odaya izinsizce giren ışık ile dans etmeye başlamıştı sigara dumanı. odam 1. dünya savaşından kalma bir cephe gibiydi dağınık, pislik, kasvetli ve sessiz. elbise dolabının bir kapısı açıktı içinde yıkandıktan sonra üst üste istiflenmiş kaç sezonluk kıyafetleri gördükten sonra iç sesimle muhabbet etmeye başlıyorum:
+alışveriş yapman gerek, en yeni kıyafetin bile 2 yaz öncesinden kalma.
-haklısın, alışveriş yapmalıyım. burdan çıkıp bir mağazaya girmeli kıyafet beğenmeli gidip kabinde giyinmeliyim.
+çok uzun ve yorucu olacak.
-o zaman internetten istesem olmaz mı ?
+internet mi? bak olur aslında ama onu bile yapmaya üşeniyorsun. pis şişko!
haklıydı onu bile yapmaya üşeniyordum sadece sahile gidip oturmaya giderken enerji buluyordum kendimde ama sırası değildi kıyafetlerimin diyip geçiştirdim.ve sigaradan ölümlü bir nefes daha... odaya girdiğim gün pansiyon sahibinin çalıştığını göstermek için açtığı siyah eski tüplütelevizyon vardı elbise dolabının hemen sağında o günden beri hiç açmamıştım. çoraplarımı kurutmak için üstüne atıyordum işe yarıyordu. onun yan tarafında mini buzdolabı odada işime en çok yarayan elektronik alet. aldığım bira ların soğuk kalmasına yardım ediyordu ama şimdi içinde hatırladığım kadarıyla 2 domates ve 1 soğandan başka bir şey yoktu. buz dolabının üstünde ise edebiyat yatıyordu uyandırmadığım kitaplar güzel kitaplar okurum diye aldığım kitaplar, keşke kitapçı sarhoşken kitap okunmadığını söyleseydi belki o zaman almazdım. ben odanın durumunu kendime raporlarken son nefesini vermişti eski dostum parmaklarımın arasında onu gömmeliydim küllüğe ama günlerdir boşaltmadığım küllükte yer yoktu araya sıkışır diye bastırdım ama diğer izmaritler taştı ve yuvarlanmaya başladı komidinin üstünden, 3 anarşist ruhlu izmarit. onlar yuvarlanırken uyandığımdan bu yana çalışmayan ses tellerime akord vermek için
+nereye beyler.
dedim kaçan tutsaklara 2 sini alıp kül ve izmarit dolu küllüğe geri bıraktım ama 3. sü daha kuvvetli çıkıp komidinden atlayıp kaçmıştı üstünde oturduğum bazanın altına, eğilip almak için yeltendiğimde toz dolu en dipte bir şeyin olduğunu gördüm kitap mı deftermi kestiremiyordum odamın içine giren güneş buraya giremiyordu karanlıktı. parmaklarım ile çekip çıkardım onu karanlıktan keşke ruhumuda çekip çıkarabilseydim bu şekilde. uzun bir süredir burada olmalıydı pembe kaplı bir defter. sayfaları çevirdiğimde sağ üst tafarta yazan tarihler ve sevgili günlük yazan cümleler ile başlıyordu hepsi ve birer paragrafın ardından
''bizim sır'ımız...''
şeklinde son buluyordu. kime aitti bu ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimsesiz Günlük.
General FictionDeneme tarzında yazmaya başladım ilgi görürse devamı gelir. Depresyondaki bir gencin kaldığı pansiyon odasında bulduğu bir günlük ve hayatının değişmesi...