Yaklaşık 2 sene önce geldim bu şehire.. Hayallerime beni bir adım daha yakın tutan, çağdaş insanlarla dolu, caddede oturup gözlerinizi kapattığınızda o yoğun insanların hayvanların eşyaların araçların bile seslerinin birleşip mükemmel bir uyum içinde kulaklarıma şarkı söylediği bir cenneti bırakıp leş gibi bir şehire dönmek zorunda kaldım. Çünkü ailem burda yaşıyordu. Ve ben dönmek zorunda kaldım. Neden bu şehirden bu kadar nefret ettiğimi defalarca sordum kendime gerçekten ve her defasında bir çok doğru kanıta varıp daha da nefret ettim bu şehirden. Burada doğup büyüdüm ve ergenlik çağlarıma yakın Ankara'da bir lise kazanıp Ankara'ya gittim. Çocukken beni bu kadar rahatsız etmiyordu bu şehir. Çünkü tek derdim kumdan pastalar.. barbie bebekler.. bunlardı. Büyüdükce aslında bir girdapın içinde olduğumu fark ettim. Bu şehire dönmemle kabus hikayem başladı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbimi verdim ciğerimide istedi!
AcakHani her genç kızın bir prensi vardır ya..Böyle tüm kalbini koşulsuz şartsız hayalindeki prense verir. Ama o prens dediğimiz kalp düşmanı vücutları sperm dolu yaratıklar önce kalplerimizi daha sonra da ciğerlerimizi aleve verirler.