ARSAYLAR

18 1 0
                                    

" şimdi. Şöyle oldu. Aaa..."

Araf yarım saattir bedenimizde ki morlukları açıklamaya çalışıyordu. Açıkçası sıkılmaya başlamıştım. Ve müdürün bize özel olarak söyleyeceği şeyi de merak ediyordum.

" illallah!" diyerek Araf' ın ağzını,elimle kapattım ve anlatmaya başladım.

" şimdi biz okulda Miray' a rezil olmamak için bir çocukla iddaya girdik. Çocuk ile bir barda buşutuk. Sonraysa ne olduysa olan oldu. İki kişi bize sarkmaya başladı. Direnince... Dövmeye kalkıştılar. Ama o çocuklar ve barın güzenlik görevlileri sayesinde kutulduk. Oh be! Şimdi rahatladım. Yahu iki kelime şeyi anlatmak bu kadar mı zordu?"

Araf, elimi hızla itti. Yanımızda duran Aden' in gözleri kocaman olmuştu. Yanında ki adam yani babası Kağan Bey ise sinirden köpürüyordu.

''nasıl buna izin veriyorsunuz? Gecenin bir saati iki çocuk tek başlarına bir bara gidiyor. Yetmiyor iki kişi yarafından tacize uğruyor ve dayak yiyorlar! Buna nasıl izin verirsiniz?"

Adam bildiğin kükremişti.

" yavaş amca. Sen kim? Bu sinir kim? Ayrıca sana ne?"

Ow, hayır. Sakın az önce bunları söydeğini söyleme Araf. Bir, iki üç ve beklenen.

Adam ayağı kalkıp sinirle korkudan yerine sinmiş olan ama yinede çenesini tutamayan Araf' a baktı. Araf' ın gözleri dolmuş halini görünce derin derin nefes almaya başladı. Ama bu seferde devreye oğlu Aden girdi.

" sizin disiplin sorununuz var. Hem sana ne, ne demek ya. Bakın bu yaptığınız sizin için bir anlam ifade etmiyor olabilir ama çok ciddi şeyler bunlar. Ya başınıza bir şey gelseydi. Nasıl yaparsı-"

Hızla yerimden kalkıp onlara döndüm.
" asıl siz kendinizi ne sanıyorsunuz? Siz kimsinizki bize böyle bağırıyorsunuz?"

Müdürün yerinden kalkmasıyla, Araf' ta ayağa kalktı.

" yeter!"

Tok sesi odada yankılandı. Bu kadarı yeterdi. Müdür önce Aden ve Kağan Bey' e döndü.

" yerinize oturun lütfen. Çocuklar haklı. Bağırarak hiçbir şeyi çözemeyiz. Ayrıca onları korkutuyorsunuz."

Aden yerine oturup, babasını kolundan tutup koltuğa çekti. Müdür sonra bize döndü.

" sizde adam akıllı anlatın çocuklar olayı."

Araf yerine oturmayınca yüzümü yerden kaldırıp ona baktım. Gözleri dolmuştu. Mavi gözleri yaşlarla kaplıydı. Bir göz kırpmasıyla akacağı kesindi. O korkardı birilerinin bağırışmasından. Yapamazdı.

Araf arkasına dönüp iki koltuk arasından geçip odayı terk etti. Hemen onun ardından gittim.

Koridorda koşan kızıl saçlı çocuğu takip ediyordum. Hızlandım. O da hızlandı. Sesleniyordum ama cevap gelmiyordu.

Kendimi bilerek yere attım ve çığlık attım.
Bunun, onu durdurmasını bekliyordum. Ve beklediğim gibi de olmuştu.

Hızla arkasını dönmüş ve yanıma gelmişti.
Yanıma çömelerek, kolumdan tutup kaldırdı. Göz yaşları çok yavaş bir şekilde akıyordu. Ve ben bir şey yapamıyordum. En yakın arkadaşımın, hatta kardeşimin, tek ailemin canı yanıyordu ve ben bir şey yapamıyordum.

Araf' ı kendime çekip kollarımı ona doladım. İlk şaşırıp dengesini kaybetse de toparlandı. Bu yüzümde bir gülümsemeye yol açmıştı. Salak.

" ne oldu Araf? Adam o kadar da bağırmadı. " dedim. Tamam adam bağırmamıştı, kükremişti. Arafın da dediği gibi boyundan büyük öfkesi vardı.

" bir an... Bir an babamın beni terkettiği günü hatırladım. Sesi aynıydı. O yüzden ben, kendimi tutamadım." dedi ve yüzünü göğsüme gömerek iç çekmeye başladı. Araf' tı bu, ağlayamazdı. Birkaç damla göz yaşından sonra iç çekmeye, sakinleşmeye başlamıştı.

Araf daha küçükken babası onu terk etmişti. Onu yetimhane kapısına bırakmış ve üstüne de adını Araf koyun. Yazısı bırakılmıştı.

Benikisi ise annem beni doğururken ölmüştü. Babamın sürekli beni suçlaması ve dövmesi üzerine de yetimhaneye gelmiştim.  Hepimizin hikayesi aynı gibi görünsede, acımız aynıydı. Hepimizin bir sevgi eksikliği vardı. Yalnızlığı vardı.

Araf başını kaldırıp elinin tersiyle gözlerini silmeye başladı. Bir yandanda burnunu çekiyordu. Küçük pembeleşmiş burnu saçının renginin biraz açığıydı. Mavi gözleri bulutlanmış, griye dönmüştü. Aklım almıyordu. Böyle iyi, tatlı birini kim bırakabilirdi ki. Nasıl bir vicdansız bırakabilirdi?

" tamam. İyiyim." dedi burnunu çeke çeke. " ama tekrar o odaya girmem." dedi muzip bir taveırla. Gülümsedim. Bende girmezdim.
" o zaman..." dedim. Ne yapacağımız belliydi zaten.

                                  ARAF

" Eres!"

Uzun boylu genç koridorda yankılanan sese döndü. Koridorun sonunda olmasına rağmen iki dakika da yanımıza gelip, bir yanına beni, diğerine Alen' i alarak bizi kucaklamıştı. Eres 16 yaşında, yaşına göre uzun olan sarı saçlı bir gençti. Herkes ona güvenebilildi. Bu yüzden tüm emanetleri ona verirdik. Örneğin: motorun anahtarları.

Tek elimi ona doladım ve başımı omzuna gömdüm.

" Eres. Eğer. Biraz daha sıkarsan patlayabilirim. " dedi Alen.

Eres bizden ayrılınca yüzündeki çiziği anca fark etmiştim. Bşraz şüphelensem de Eres' in konuşmasıyla sonraya erteledim.

" siz niye geldiniz? Daha dün konuşmuştuk."

Alen' in konuşmasına gerek kalmadan." cevaba karşılık cavap. " dedim. " yüzüne ne oldu?"

Eres ilk biraz şaşırsa da, sonrasında dli refleks olarak yğzüne gitti. " ha, o mu? Masaya çizdirdim. Bir şey yok." dedi gülümseyerek. Eres sakarbçocuktu, yalan da söylemezdi. O yüzden ikimizde inandık.

" peki motorun anahtarı?" diye sordum. Birkaç kişi toplanmış, üç elektrikli motor almıştık. Ama bunu bizden başka kimse bilmiyordu. Bilseler elimizden alınabilirlerdi. Bu yüzden motorlar sürekli yetimhaneden bir, iki sokak ötede duruyorlardı.

Eres cebini karıştırıp, iki anahtar verdi.

" diğerini ben alacağım." dedi sırıtarak Eres.
Birbirimizle vedalaşıp, iki sokak ötedeki caddeye çıktık. Motorları şimdiden görmüştük. Karşıdsn karşıya geçip, ileride duran motorlardan bir tanesini aldım. Gün daha. Yeni başlıyordu...




Babam?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin