一日千秋 (yírì - sān - qiū) = "bir gün, üç sonbahar"
[ Birini yoğun bir şekilde özlemek, ayrı geçen bir günün bile üç yıl gibi gelmesi ]
Seungri anahtarlarını masaya attığında, eğilmeden ayakkabılarını çıkarmaya çalışırken ceketini koltuğun üzerine fırlattı.Dairesi tamamen karanlık ve sessizdi, tamamen boş ve tam onun istediği gibiydi.Hiçbir ışığı yakmadan odasına yöneldi, neredeyse ayakta uyuyordu çünkü tüm gün boyunca çalışmıştı.Gömleğinin düğmelerini açıp umursamadığı bir yere attı ve arkasından pantolonunu çıkarıp başka bir tarafa attı.Sadece çorapları ve boxerıyla kaldığında rahat bir nefes verip kendini çift kişilik yatağının üzerine fırlattı.
Çok mutluydu, gerçekten, yaklaşık beş saniye kadar sessiz ve huzurlu evinde çok mutluydu, ama sonra aniden komodine koyduğu telefonu titremeye başladı.Önce duymamazlıktan gelmek istedi ama titreşim canını sıkmaya başladığında sinirle telefonu kavradı.
Eve geleli daha on dakika bile olmamıştı.
''Alo?'' Kimin aradığına bakmadan telefonu kulağına koydu.Bugün bir cehennem gibi geçmişti, hava alanında koşturup durmak ve diğer güvenlik görevlileriyle uğraşmak da ekstraydı.Saat sabah dördü geçiyor olmalıydı ve daha eve yeni gelebilmişti, ve şimdi, daha eve gireli on dakika olmamasına rağmen sinir bozucu telefonu tekrar çalıyordu.
Eğer bu arama önemli değilse, Seungri kesinlikle ertesi gün bir istifa mektubu yazacak ve açıklama kısmında koskocaman bir HAYATIMDAN SİKTİR OLUP GİDİN olacaktı.Sarışın orduya yorgunluktan gebermek için katılmamıştı.Hayır, katılmıştı çünkü birkaç gün tatili olur diye düşünmüştü, ama bunu Seungri'ye o zamanlar kim söylediyse muhtemelen yalancı orospu çocuğunun biriydi.Yaklaşık üç aydır yakın koruma olarak çalışıyordu ve elinde sadece uyuyabildiği birkaç yarım gün vardı.
''Oh, selam.Açacağını düşünmemiştim.''
''Eğer açacağımı düşünmediysen--'' Seungri resmen tısladığında ses tonundan ne kadar sınırda olduğu anlaşılıyordu. ''--ne halt yemek için aradın?''
''Açıp açmayacağını görmek için.'' Telefonun diğer tarafından gelen cevap Seungri'nin çarşafa doğru sinirli bir inilti bırakmasına neden oldu.Sadece telefonu kapatıp gelecek yıla kadar uyumak istiyordu, ama kapatamazdı, kapatabilir miydi? Konuştuğu adam muhtemelen bunu yaparsa aylarca ona küserdi ve Seungri'nin onunla çalıştığı düşünülürse bu canını sıkardı.Çünkü Kwon Jiyong kırılgan bir divanın tekiydi.
Süper starla çalışmanın iğrenç hissettirdiği her an için kenara bir bozukluk atmalıydı.
''Ne istiyorsun Jiyong? Çok yorgunum eğer acil değilse--''
''Söylenmeyi kes, olur mu? Ben de yorgunum--Kalkıp şu lanet kapını aç, götüm donuyor.''
Seungri aniden yataktan fırladı. ''Ne yapayım?''
''Lanet-kapını-aç.'' Jiyong tersleyerek cevapladı. ''Hava çok soğuk ve götüm donuyor, artık kapıyı açacak mısın?''
Sarışın hızla kapıya yöneldiğinde hala üzerinde çorapları ve boxerından başka bir şey yoktu, kilidi açtığında Jiyong'un dalga geçebileceğini düşündü ama gerçekten de orada duruyordu.Jiyong, uluslararası şarkıcı / oyuncu / model / herkesin bir parça istediği adam Seungri daha kapıyı açamadan diğer taraftan itip kendini dairenin içine attı.
''Sonunda!'' Adam gözlerini devirip ceketini çıkarttı ve az önce Seungri'nin fırlattığı yere attı.Seungri orada öylece durmuş koltuğuna yerleşen Jiyong'a bakıyordu.Kapıyı kapattı ve kilitleri tekrar kontrol ettikten sonra salona geri döndü.
YOU ARE READING
Not A Surprise
FanfictionJiyong yüzlerce askerle aynı olan botlar arasından adamın botunu tek bakışta tanıdığı anda, bu büyük bir sürpriz olmamıştı.