Jiyong gecenin bir yarısı su sesine uyandığında olabildiğince sakin bir şekilde ayağa kalktı.Aslında bu bir sürpriz değildi, ama duşta ilk kez oluyordu ve Jiyong neyle karşılaşacağını pek kestiremediği için biraz gerildi.Ayaklarının üzerine bastığı an bu kararından vazgeçip tekrar yatağa oturdu.Gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı.Belki de uyumaya geri dönmeliydi.Belki de bu karışmaması gereken bir şeydi.Ama Jiyong bunu yapamayacağını biliyordu.O yüzden saçlarını karıştırıp tekrar ayağa kalktı ve banyonun kapısını açtı.Hiçbir şey söylemeden suyun altında, yerde oturan Seungri'nin yanına yöneldi.Zaten üzerinde sarı şortu ve kırmızı atletinden başka bir şey yoktu, Seungri'nin üzerinde de şorttan başka bir şey olmamasına sevindi.Çünkü ne kadar zamandır suyun altında durduğunu bilmiyordu.Adamın yanına oturduğunda zeminin ıslak oluşuna aldırmadı, ya da tepelerindeki suyun kırmızı atletinde lekeler bırakmasına.Aslında bu sık olurdu; Seungri gecenin bir yarısı uyanırdı, bazen yürüyüşe çıkardı, bazen sabaha karşı kendine bir kahve yapıp koltuğa oturur ve boş boş duvara bakardı.
Jiyong ona baktığında banyoya girdiğini farkedip farketmediğini bile bilmiyordu.Çünkü Seungri kafasını fayansa yaslamış, suyun onu ıslatmasına izin veriyordu.Alnına düşen sarı saçları tamamen ıslanmıştı ve aralanmış dudaklarını yaladığında, Jiyong onun zorlukla nefes aldığını biliyordu.Bu sahnenin onu üzmediğini söylese bu tabii ki bir yalan olurdu, ama Jiyong haftalarca Seungri'nin ertesi gün kalbinin durduğunu duyma olasılığıyla uykuya dalmıştı.Bir makinenin sesinden bu kadar nefret edeceğini asla düşünmezdi, ama etmişti.Seungri'ye bunu söylemese de vurulmasından önce her gece telefonundan uluslararası haberlere bakardı.Bu kimsenin anlatabileceği bir duygu değildi, onu aradığında bazen telefon çekmediği ya da meşgul olduğu için telefonu açmazdı.Ve Jiyong, Seungri o telefonu tekrar açana kadar neler düşündüğünü çok iyi biliyordu.Telefonu her çaldığında nasıl korktuğunu biliyordu.O yüzden bu manzara canını ne kadar yaksa da, buna minnettardı.
''Hey, asker.'' Jiyong başını çocuğun omzuna koyarken mırıldandı. ''Yakışıklı görünüyorsun, bir sevgilin var mı?''
Seungri bir süre bir şey söylemedi, aklından geçen karelerden kurtulmaya çalışıyordu.
''Jiyong--- ıslanıyorsun--'' Birden neler olduğunu farkedince adama doğru döndü ama Jiyong başını kaldırmadan omzuyla onun omzuna hafifçe vurdu.
''Bir sevgilin olup olmadığını sordum.Benim tipim gibi duruyorsun, bir kahve içmeye ne dersin?''
Seungri birkaç saniyelik tereddütten sonra iç çekip başını Jiyong'un başının üzerine yaslayınca, Jiyong gülümsedi.
''Üzgünüm, görüştüğüm biri var.''
''Oh, var mı?''
''Evet.''
''O zaman bir asker kaçamağına ne dersin?''
Seungri gülümseyip kafasını hayır anlamında salladı.
''Hadi ama, askerlerin böyle şeyleri sık sık yaptığını duymuştum.''
Seungri kafasını tekrar hayır anlamında sallayınca Jiyong sırıttı.
''Ne?'' Başını kaldırıp sarışına baktı. ''Sevgiline bu kadar mı sadıksın?''
''O sevgilim değil.''
Jiyong duraksayıp kaşlarını çattı ve ona tiksinmiş bir ifadeyle baktı.Su hala tepelerinden akmaya devam ediyordu ve adam sinirlenip bağdaş kurduğunda bunu pek önemsiyormuş gibi durmuyordu.
''Bence sevgilin.'' Jiyong ciddi bir şekilde söyledi.Ama Seungri tekrar kafasını hayır anlamında salladı.
''Bence o sevgili olduğunuzu düşünüyordur.''
YOU ARE READING
Not A Surprise
FanfictionJiyong yüzlerce askerle aynı olan botlar arasından adamın botunu tek bakışta tanıdığı anda, bu büyük bir sürpriz olmamıştı.