2.Bölüm - "Bir çay içelim bence."

10 5 0
                                    

'Multimedia: James Arthur - Say You Won't Let Go

-

Bazen sadece ağlamak istersiniz, hiçbir nedeni olmaksızın. Hah, şu anda tam öyle bir ruh hali içerisindeyim. Odama kapanmış, kendi halimde müzik dinleyip ağlıyordum. Ben böyleydim işte. Dengesiz, gülerken bir anda ağlayabilen bir yapıya sahiptim.

"Gece! Arkadaşın geldi."

Kimin olduğunu tahmin etmek zor olmadı. Nil'den başkası olamayacağını çok iyi biliyordum, biliyordunuz.

İzin vermeme bile kalmadan kapıya abanmıştı. Fazla ani bir giriş olmuştu, tabii.

Üzerinde toz pembe, askılı ve dizinin bir karış üzerinde biten bir elbise vardı. Yüzünden hiç eksik olmayan gülümsemesi ise tam karşımdaydı. Gözlerinin içi bile gülüyordu.

"Ben geldim." Deyip tüm dişlerini görebileceğim şekilde güldü. Ben ise soğuk bir şekilde

"Görebiliyorum." Demekle yetinmiştim. Yüzü bir anda düştü. Cevabımdan dolayı mı yoksa ağladığımı fark etmesinden dolayı mı böyle olmuştu, henüz anlayamamıştım.

"Gözlerin kızarmış. Ağladın mı?" deyip yanıma yaklaştı ve göz kapaklarıma dokundu. Ona alaycı bir bakış atıp

"Öyle kolayca ağlayabilecek birine mi benziyorum? Saçmalama."

"Bir sorun mu var?" deyip o şüpheci bakışlarını bana yönlendirdi.

"Arde-"

Sözümü yarıda kesip beni durdurmuştu.

"Geçmişine takılı kalmamayı öğrenmelisin."

Biraz duraksayıp hafifçe gülümsedi. Gamzesi belli olmuştu. Ardından devam etti.

"Yoksa benim gibi çıldırırsın. Hem siz bugün Rüzgar ile buluşmayacak mıydınız? 15.30'da diye kararlaştırmıştınız?" Deyip tek kaşını kaldırdı.

"Tamamen aklımdan çıkmış! Hazırlanmalıyım. Saat 15.00 , yarım saatim var." Dedim ve ardından ışık hızında gardırobumu karıştırmaya başlayarak işe koyuldum. Üstüme 'Gryffindor' yazılı baskılı tişört, altıma ise siyah bir pantolon giyerek çabucak hazırlanmıştım. Ayağıma siyah converse'lerimi geçirirken bir yandan da Nil'e laf yetiştirmeye çalışıyordum.

"Sarıldığımız anı videoya çekersin mi? Ha? Şütteen." Deyip sorumu tekrarlamaya devam ettim. O ise sanki cevap vermekten acizmiş gibi

"Hıı, yaparım."

"Hıı, ondan ondan." Deyip cevaplarını tekrarlamakla yetiniyordu. Büyük uğraşlar sonucunda ayakkabımı giyebilmiş, gülümseyerek Nil'e bakıyordum. Tabii bu an o kadar uzun sürmemişti orası ayrı, onu kolundan çekiştirdiğim gibi meydana gelmiştik. Ben etrafta Rüzgar'ı ararken Nil ise telefonunun kamerasını hazır tutmuş onu bulup sarılmamı bekliyordu. 

Aşık olduğum gökyüzüne baktığımda normalden daha güzel göründüğünün farkına vardım, tekrar gözlerimi insanların arasında dolandırmaya başlamıştım ki o tanıdık gözleri tam karşımda gördüm. Gökyüzü ile aynı renkti. Yüz hatlarını dikkatle inceledim ve ona doğru hızla koştum. Saçlarım rüzgardan dolayı uçuşuyordu. O da benden farksız, koşarken rüzgarla boğuşuyordu. Aramızda az bir mesafe kaldığında kalbimde kelebekler uçuşur gibiydi adeta. Heyecanım git gide katlanmış durumdaydı. Ve... Sonunda kahve kokan kokusuna, güçlü kollarına, kumral yumuşacık olan saçlarına, o özenle dizilmiş kirpiklerine, gökyüzü rengindeki gözlerine, varlığına, her bir şeyine hasret kaldığım adam gelmişti. Kollarına kavuşmuştum. Sımsıkı sarıldı, sarıldım. Bir yandan ağlıyor, bir yandan da kokusunu içime çekiyor, kendimi kokusuna alıştırıyordum, unutmamak üzere. Gözlerimi sımsıkı kapadım. O ise tüm şefkatiyle saçlarımı okşuyordu. Kendimi onun kollarına bırakmıştım, huzurlanmıştım.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 17, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Bir Acayip ŞarapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin