1. BÖLÜM –Hem Tanıdık Hem Yabancı
Mia'nin Bakış Açısı
Havayı kokladığımda aldığım yabancı kokulardan hiç hoşlanmadım. Babamın bölgesine bizim sürümüzden olmayan kurtlar yaklaşıyordu. İşin kötü yanı şuydu ki, onlara izin vermek zorundaydım. Kurdumun bütün isteksizliğine ve ikimizin de bu duruma duyduğumuz nefrete rağmen öyle de yaptım. Gelenler kalabalıktı, benim sürüme tehdit oluşturuyordu. Yüzyıllarca atalarımın hayatta kalmasını sağlayan iç güdüler bu tehdidin hemen ortadan kaldırılmasını talep ediyordu. Babamın bütün bunlara izin verdiğine hâlâ inanamıyordum...
Tamam, geçerli nedenleri vardı ama...
İç çektim ve eve doğru yöneldim. Hâlâ kurt formumdaydım. Dikkatli bir koklayış ve tüylerimde hissettiğim rüzgâr bana gelenlere sezdirmeden hangi yoldan gitmem gerektiğini anlattı. Rüzgârı arkama alıp hızla koşmaya başladım. Doğduğumdan beri aynı bölgedeydim. Bir kere olsun dışarı çıkmamış hep aynı yerlerde koşmuştum. Ormandaki her bir ağacı, hayvanları, rüzgârın nasıl estiğini, bölgeye dair bilinebilecek her şeyi biliyordum. Gelenlerse yabancıydı. Çoğu hayatlarında buraya adım atmamış, daha önce burada bulunanlarınsa uzun uzun kalma fırsatı olmamıştı. Dolayısıyla avantaj bendeydi. Onlar varlığımı hissetmeden hayalet gibi etraflarında dolaşabilirdim. Ama kendime fazla güvenmemek en iyisiydi.
Sürümde hangi konumda yer aldığımı biliyordum ancak başka bir sürüyle kıyaslayınca yeteneklerimin ne kadar iyi olduğuna dair en ufak bir fikrim bile yoktu. Gelenlerin güçlü olduğu konusunda uyarılmıştım bu yüzden varlığımı fark ettirme riskine girmek istemiyordum. Gelenlerden herhangi biri kurt formumda ormanda onları takip etmemi kolaylıkla yanlış anlayıp bunun bir tuzak olduğunu düşünebilirdi. Evin etrafında kimse gözükmüyordu ama içeride bir sürü kişi olduğunu aldığım kokulardan anlayabiliyordum. Verandada kıyafetlerim vardı. Çabucak etrafa bakınıp kimsenin izlemediğine emin olunca insana dönüştüm ve kıyafetlerimi giydim.
Doğduğumdan beri bana sürekli söylenen bazı şeyler vardı. Bunlardan ilki bir alfanın kızı olduğum ve sürünün liderinin kızı olarak büyük sorumluluklarımın olduğuydu. Sürüyü güvende, sağlıklı ve mutlu tutmak babamın göreviydi ve bu görev ilerde abimle bana devredilecekti. Diğer söylenen şeyler ise sadece bana özgü değildi. Sürümüzde herkese söylenen, herkesin onayladığı ve gelecek nesillere aktardığı şeylerdi. İlki ve en sık tekrarlananı elbette ki sürünün önce geldiğiydi. Sürüye karşı sorumluluklarımız vardı. İkincisi ve daha nadir tekrarlananı ise bir gün eşimizi bulacağımızdı.
Eğer şanslıysak tabii. Ama bu yorumumu aile üyelerinin yanında söylememeyi tercih ediyorum.
Kurtadamlar insanlar gibi değildir. Geçici, önemsiz ilişkilerle uğraşmayız çünkü buna ihtiyaç duymayız. İnsan tarafımız bilmese de içimizdeki kurt eşimizi tanır ve onu bekler. Bizim için en uygun olan kişiyi, hayatımızı paylaşacağımız kişiyi.
Eşimizi.
Tabii ki buna herkes inanmıyor. Yaşlıların hepsinin bu konuya olan inancı tam ama gençler arasında şüphe dalgaları çok fazla. Artık yaşıtlarımın çoğu eşimizi bulacağımız inancının ebeveynlerimizin bizi kısıtlamak için uydurduğu bir şey olduğunu düşünüyor. Ben onlara pek katılmıyorum. Anne ve babama baktığımda aralarında insan arkadaşlarımın ailelerinde gördüğümden çok daha güçlü bir bağ bulunduğunu düşünmemek imkânsız. Birbirlerinin ne düşündüğünü, ne hissettiğini, diğerini nasıl daha iyi hissettireceklerini her zaman bilirler. Ama herkesin kendi eşini bulacağı konusunda çok şüpheliyim. Sonuçta arkadaşlarımın eşimizi bulamayacağımıza inanmasının geçerli bir nedeni var.
Akranlarımdan kimse, hiç kimse, eşini bulmadı. Söylenenlere göre biz bunu yaşayan ilk nesiliz. Bize belli etmeseler de, arkadaşlarımın inanmayışlarını gülüp geçiştirseler de büyüklerimizin endişelerini hissedebiliyordum. Nihayetinde neslimizin devam etmesi gerekiyordu. Elbette yaşımız daha çok küçüktü ama hiç değilse birkaçımızın eşiyle tanışmış olmasını bekliyorlardı. En sonunda babam zayıflığımızı gösterme pahasına da olsa bu konuyu diğer alfalarla konuştu. Görünen o ki diğer sürüler de pek farklı durumda değildi. Endişeler iyice arttı. Bir çözüm bulmaları gerekiyordu.
Eh, çözüm kendisini buldurttu denilebilir. Alfalar arasında telefon kullanmayacak kadar ilkel yaşamayı tercih edenler vardı. Bunlarla iletişim kurarken babam mesajlarını iletmesi için sürüden birilerini gönderiyordu. Mesajlar iyice sıklaşırken babam da ulaklarını dönüşümlü göndermeye başlamıştı. Bir gün, ilk defa, abimin arkadaşlarından Shelia'yı gönderdi ve olan oldu. Shelia yeni nesilde eşini bulan ilk kişi olma unvanını kazandı ve daha iyisi alfalar çözümü buldular. Sürülerin birbiriyle karışması gerekiyordu. Bunun için farklı farklı yollar öne sürülse de isteksizce de olsa en sonunda kabul edilen babamın önerisi oldu.
Toplantı düzenlenecekti.
Genellikle toplantılara tecrübeli büyüklerimiz katılırdı ama bu sefer öyle olmayacaktı. Bu toplantıya alfalar eşlerini bulamamış kurtlarla katılacaktı. Uzun süren tartışmalara ve kimsenin geri adım atmak istememesine rağmen hepsi daveti kabul etti.
Sürümüz de toplantı için hazırlandı ve işte buradaydık. Bölgemizde bir sürü yabancı özgürce koşuyordu. Mutsuzca hırıldandım.
Eve adım attığımda bütün gözler üzerime zamklanmıştı adeta. Kısaca "Geliyorlar." demekle yetindim. Ama diğerlerini de en az benim kadar canı sıkkın görmek içimi rahatlatmıştı. Abim Daniel salonda sinirle volta atıp duruyordu. Annem ise nereden bulduğunu asla anlayamadığım enerjisiyle oradan oraya koşturup her şeyin mükemmel olduğuna emin olmaya çalışıyordu. İç çektim. Tanrı aşkına bütün sürü günlerdir bugün için hazırlanıyordu havluların gayet temiz olduğuna ve kimsenin banyoya sabun koymayı unutmadığına emindim. Annemin bunlar için enerjisi olabilirdi ama benim yoktu. Salonda hiçbir şeyi umursamıyormuş gibi oturan en yakın arkadaşımın yanına gidip oturdum. İstediği kadar umursamıyorum havasını takınabilirdi, Leila'yı doğduğumdan beri tanıyordum ve hırsla bacağını sallaması onu ele veriyordu.
Heyecandan ölüyordu.
Kendimi tarttım. Bu konuşmayı bir kere daha kaldırabilecek sabra sahip miydim acaba? Hiç zannetmiyordum. Ama Leila'ya göz atınca içim elvermedi. Hafifçe dürtükledim. Zaten bacağını sallamayı kesip neredeyse takip edemeyeceğim bir hızla konuşmaya başlaması için bu gereğinden fazla bile sayılırdı.
"Bu gerçekten gerekli miydi? Yani yanlış anlama babanın kararlarını sorgulamıyorum ama... Ya her şeye rağmen eşimizi bulamazsak? Ya da daha kötüsü onları bulursak ve anlaşamazsak? Ne dediklerini biliyorum eşinle çok iyi anlaşacaksın karşılaşınca her türlü güzel şey olacak, gökkuşakları etrafta belirecek, yavru köpekler çimenlerin üstünde koşacak, salaklar dünyadan yok olacak falan filan. Ama ya olmazsa?"
Konuşmaya devam ediyordu ama maalesef ki en yakın arkadaşlık görevimi yerine getiremeyip onu dinlemeyi kesmiştim. Bu konuşmayı ve bütün sorularını ezbere biliyordum çünkü günlerdir milyonlarca kez dinlemiştim. Leila'nın bütün mimiklerini taklit ederek aynı konuşmayı yapabilirdim. Gerçi bu pek de zor değildi çünkü konuşurken yüzü ve beden dili hiçbir şeyi ele vermiyordu. Beni asıl endişelendiren de buydu aslında. Leila her zaman kafasına koyduğunu yapan ve korkularının üzerine giden biri olmuştu. Bir şeyi düşünmez, yapardı. Aramızda düşünerek hareket eden bendim, yani çok fazla düşündüğüm söylenemezdi ama en azından arada sırada hareket etmeden önce düşünürdüm, o ise her zaman duygularıyla hareket ederdi. Şimdi böyle ifadesiz bir yüzle bunları söylüyor olması gerçekten endişelendiği ve korktuğu anlamına geliyordu. Daha kötüsü benim nasıl yardımcı olabileceğim hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Aynı korkuları ben de yaşıyordum. Üstelik ya herkes eşini bulur da ben bulamazsam diye endişeleniyordum. Alfanın kızıydım ve sürekli örnek gösteriliyordum. İlerde lider olacaktım ve yerimde gözü olan çok fazla kişi vardı. Böyle bir şey olması üzerine tüy dikerdi sadece. Sanki kötü düşünceleri de atabilecekmişim gibi kafamı salladım.
Konuştuğumda sesimin hissetiğimin tam aksine kararlı ve kendimden emin gibi çıkması için bütün irademi kullanmam gerekmişti.
"Böyle düşünme. Zaten düşünüp endişelenmenin de bir anlamı kalmadı artık." Konuşmanın başından beri ilk kez yüzünü bana doğru çevirdi. Dillendirmediği sorusunu yanıtladım.
"Evet, geldiler."
Elijah'ın Bakış Açısından
Yolculuğa karar verildiği günden beri bu konu hakkında söyleniyordum. Sürekli aynı argümanı tekrarlayıp durduğumun farkındaydım ama beni dinleyen kimse de kalmamıştı zaten bu yüzden pek de önemli değildi.
Bölgemizi gençlerden oluşan bir grupla terk etmek aptallıktan başka bir şey değildi. Yaşlılarımız bizim sahip olmadığımız bilgeliğe sahipti ama bizde onların sahip olmadığı enerji ve güç vardı. Bu karara varmanın çok zor olduğunu biliyordum, alfanın oğlu olarak bütün tartışmalara ve karar verme sürecine şahit olmuştum, yine de yeni nesilden kimsenin eş bulamamasına başka bir çözüm de üretilebilirdi. Bölgemizden savunmasızca çıkmamıza gerek yoktu, yüzyıllardır gelmiş geçmiş en tehditkar sürülerden birinin bölgesine gitmemize ise hiç gerek yoktu. İçimdeki kurt bu fikirden hiç hoşlanmıyordu. Ne Kara Şimşek sürüsüne, ne de alfasına güveniyorduk.
Kara Şimşek'le sürümüzün mazisi eskiye dayanıyordu. Çoğunlukla barış içinde yaşamamıza rağmen bunun sebebi aramızın iyi olmasından çok iki sürünün de ekstra bir bela istememesinden kaynaklanıyordu.
Toplantıyı Kara Şimşek'in alfası Damon Shadowcroll ayarlamıştı. Davet de ondan gelmişti. Geleneklere bağlı bir adam olduğunu biliyordum dolayısıyla orada başımıza bir şey gelecekse bile ondan kaynaklanmayacağına emin sayılırdım. Yine de hiç şüpheye yer bırakmadan bütün benliğimle emin olduğum bir şey vardı: Değişik sürülerden pek çok genci bir araya toplamak berbat bir fikirdi.
Ben de o gençlerden biriyim o yüzden ne kadar büyük bir belaya bulaşabileceğimizi iyi biliyorum. Bütün bu delice akan kan bizi delirtiyor. Üzerine istediğimiz zaman büyük, tüylü, dişli ve son derece vahşi bir kurda dönüşebildiğimiz de hesaba katılırsa bu toplantının yüz yılın en büyük faciasına dönüşme olasılığı epey yüksekti. Yarı kurttuk biz. Maçoluk ve meydan okuma kanımızda vardı. Yine de bu kurt olma olayı sürünün alfasının emirlerine uymayı da beraberinde getiriyordu ve alfanın emirleri açıktı: Bu toplantıya katılacaktık.
Söylene söylene çantamı toplamaya devam ettim. Ne yazık ki babam söylenmelerimi duymuştu. Bağırışını duyduğumda irkildim. Alfanın kızgınlığı hiçbir zaman iyi değildi. "Elijah! Söylenmeyi kes ve hazırlan."
Kurt tarafım sinse de insan tarafım onun sadece alfa olmadığı, aynı zamanda babam olduğu gerçeğinin farkındaydı. Belki beni dinlerdi. Konuşmak için ağzımı açsam da babam sözümü kesti.
"Bir gün yeterince olgunlaştığında eşinin yanında olmasının her şeyden daha önemli olduğunu anlayacaksın. Sürüyü tedbirsiz bırakmıyoruz ve oraya savunmasız gitmiyoruz. Bu bir toplantı ve gidecek olanların hepsi geleneklerimize uyarak kurallara uygun davranacak."
Tekrardan karşı çıkmaya hazırlansam da yüzünün yumuşadığını görünce sessiz kaldım. Babam nadiren yumuşak başlı davranırdı.
![](https://img.wattpad.com/cover/13676295-288-k653808.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Gölge
WerewolfHer ailenin bir hikayesi olur... Kimininki basit ve heyecansızdır, kimininki ne maceralar atlatmıştır... Kimininki kan bağıyla oluşur, kimininki ise farklı beşiklerden kardeşlerin oluşturduğu güvenden... Bizimki de diğerlerinden birazcık daha farklı...