11

707 59 68
                                    

YA ALLAH BİSMİLLAH ŞU DÜZ BÖLÜM ÇIKIYO ARTIK ELİMDEN İÇİMDE KALMAYACAK
Bi de kısa hikayede bi anda 575 olmuşuz yaw nasıl oldu ben de anlamadım üç kişi okuyoz biri benim zaten djcnfmxks
Neyse bu bölüm şirin seviyorum iyi okumalar
Ayrıca bölüm içinde geçen şarkıyı da medyaya bıraktım♡

**

Gri saçlarıyla etrafındaki birkaç küçük çocuğun bakışlarını kazanan genç adam, kafeye girdiğinde göz göze geldiklerinden birine gülümsedi. Çocukları ve onların kendisiyle anlaşabilmesini severdi; bu sevgisinde muhtemelen birlikte büyüdüğü arkadaşı, çocuk meraklısı Taehyung'un da büyük payı vardı.

Ellerini cebine sokarak kafeye bakındı. Yoongi, tahmin ettiği gibi, henüz gelmemişti. İçten içe, bir içgüdünün etkisi altındaymış gibi, bir şeyler onu Yoongi'ye güvenmesi için dürtüklüyordu ancak Jimin hala ona tam olarak güvenmemesi gerektiğini biliyordu. Belki şu anda bile onu kandırıyordu ve Jimin saatlerce onu beklerken Yoongi, birkaç kişiyi toplayıp gelecek, uzaktan onu izleyip gülecekti.

Fazla paranoyak davrandığını fark etti. Bunu yapmasi için hiçbir sebep olmaması bir yana, bundan ne gibi bir zevk alabilirdi ki?

Cam kenarındaki masalara bakınarak Yoongi'nin bahsettiği gibi bir masa aradı. Masaların bir kısmı sandalyelerle tamamlanmışken, daha ilerde duran koltuklar gözüne çarptı. Ellerini ceplerinden çıkarmadan boş bir masaya ilerledi ve kapıyı gören koltuğa oturduktan sonra telefonunu masaya bırakarak arkasına yaslandı.

Kafe, trafiğin gürültüsünden uzak bir parkta, yapay bir göletin yanındaydı ve Jimin oturduğu masadan, batmak üzere olan güneşin göletten yansıyan ışıklarıyla birlikte, ördekleri de rahatça görebiliyordu.

Yanına gelen garsonu bir arkadaşını beklediğini söyleyerek gönderdikten sonra başını geriye yaslayıp gözlerini kapattı ve alnını ovuşturdu. Neden teklifini kabul ettiğini, onunla ne konuşabileceğini, hatta onu gördüğünde nasıl davranması gerektiğini bile bilmiyordu. Yalan söylemiyorsa Min Yoongi'yi bunca zaman boşuna suçlamıştı. Suçlanması pekala gerekiyordu ama müdüre yaptıkları Jimin'i ilgilendirmiyordu ve kendini, onu suçlaması gereken kişi olarak görmüyordu. Min Yoongi, eğer yalan söylemiyorsa, Jimin'i zorda bırakan kişi değildi ve yine, eğer yalan söylemiyorsa, vakti geldiğinde affedilecekti.

Gözleri kapalı ve bileği alnında olduğu için fark edemediği, nefes nefese kalmış biri yanına yaklaşıp derin sesiyle konuştuğunda, sıçrayarak elini yüzünden indirdi. "Park Jimin?"

Gözlerini açıp hızlıca yerinden kalktı ve kendisinden birkaç santimden fazla uzun olmayan çocuğa baktı. Siyah saçları dağınık olduğu için muhtemelen kötü görünmeliydi ama olması gerekenden çok daha güzel görünüyordu. Beyaz yüzü, kırmızı yanakları ve pembeleşmiş dudakları tarafından renklendiriliyordu ve Jimin onu son gördüğünden bu yana, sanki yeterince güzel değilmiş gibi, kutsal bir güzelliğe erişmişti.

"Oh, hyung..." Gerginliğini bastırmak adına yutkunduktan sonra hafifçe gülümseyerek büyüğünün önünde eğildi. "Merhaba."

Yoongi gülümseyerek elini doğrulan çocuğun omzuna koydu ve nazikçe oturmasını sağladı. "Merhaba, Jimin." Deri ceketini çıkarıp koltuğun kenarına bıraktıktan sonra küçüğünün karşısına oturdu. Bakışlarını kendisine bakan titrek gözbebeklerine çevirdikten sonra hafifçe öne eğilip dirseklerini dizlerine yasladı. "Haklıymışsın."

Jimin dolgun alt dudağını içeri çekip merakla kaşlarını kaldırarak büyüğüne baktı.

Yoongi bakışlarını baştan aşağı Jimin'de dolaştırırken hafifçe gülümsemesine engel olamadı. Lensleri renkli değildi ancak saçları artık eskisi gibi siyah değil, griydi. Öncekine göre daha kısa olan saç kesimi, bir şekilde hem sert, hem de yumuşak olan yüz hatlarını ortaya çıkarmıştı. Bahsettiği gibi kilo vermişti ancak yine de iyi besleniyor gibi görünüyordu. Vücut çalışıp çalışmadığını, üstündeki çizgili, bol kazaktan dolayı tam olarak söyleyemiyordu ancak bacaklarını saran koyu renkli kotu, bacak kaslarını muazzam bir şekilde ortaya çıkarmıştı. Bu ona çocuğun dansçı olduğunu hatırlattı. 

the run and go » yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin